İsmet Paşa, Heybeliada’ya gittiği zaman, çoğu kez, iskeleden evine faytonla gider. Geçmiş yıl, faytonların tarifesi 45 liradır. İnönü, arabacıya beş lira verir. Arabacı, elli kuruşu geri vermez. İnönü de istemez! Ancak İsmet Paşa içerlemiştir. İndikten sonra, yanındaki koruma polisi Süleyman Biber'e, öfkeli:
Niye vermiyor? diye sorar...
İnsan, hakkı neyse onu almalıdır. "Üstü kalsın" deme hakkı, müşterinindir!
İsmet Paşa, oruç tutmaz. Şeker hastası olduğu için, zamanlı iğneleri vardır. Mevhibe Hanım ise üç ayları da tutar. Bir geziye çıkıldığı zaman, bir çantanın içine yerleştirilen Kuran, arabadadır. Bunu kimse bilmez!
Laiklik İsmet Paşa’nın en çok önemsediği devrimlerdendir. Bugün kimi kamu kuruluşlarında "zorunlu" oruç tutturulduğunu görseydi, kim bilir, nasıl içerler, kızardı...
Yaşamı boyunca bir gün din sömürüsü yapmadı.
Cuma günü AST'ta, SODEP'in düzenlediği “İsmet Paşa” toplantısını izledim. Güzel konuşmalar oldu. SODEP, bunları videoya aldı. Bir kitapta toplansa konuşmalar, ne güzel olurdu. Atila Sav, bunun güç olduğunu söyledi. Haşan Esat Işık, Tarık Zafer Tunaya, İlhan Tekeli, Necdet Uğur güzel konuşmalar yaptılar. Necdet Uğur'un konuşmasının tam metni dünkü Siyaset-85 ekimizde yer aldı. Diğerlerini bir sıraya koyup, "Ankara Notları”nda vermeye çalışarak, saatler süren konuşmaları iki sayfaya sığdırarak, usuma esen, bazı konulara değinmeye çalışacağım.
Tarık Zafer Tuna'ya, Sami Karaören, Selami Akpınar, Ankara’daki UNESCO toplantısına gelmişlerdi Vehbi Dinçerler'in başkanlık ettiği UNESCO toplantısında, Tarık Zafer Tunaya ile Sami Karaören, genel kurul üyeliğinden düşürüldüler. Tarık Zafer Bey, zaten şimdiye dek üyelikte bırakmalarına şaşıyordu. Neyse, ben İsmet Paşa konusuna geleyim:
Tarık Zafer Tunaya, konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:
"İsmet Paşa kadar çok cepheli bir devlet adamını dünya yüzünde bulmak gerçekten zordur"
Tunaya, İnönü’nün "Yüksek, medeni, ileri bir millet olmak davası bir oyuncak mıdır?" sözünü anımsatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Kurmaylığı onun değişmezidir. Hamidiye Kahramanı Rauf Bey, bir gün bana şöyle dedi: "Çanakkale'de Vehip Paşa, Yemen’de Ali Rıza Paşa, Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa, üç ayrı komutan, üç ayrı yer. Fakat, hepsinin bir tek kurmay başkanı var, o da İsmet Paşa.'' Bana bunları söyleyen İsmet Paşa'ya dargında olan Rauf Bey’dir. İsmet Paşa, bir kurmay olarak bakıyor her şeye, bir askeri disiplinle değil, ama yetişme tarzına göre, hesaplı bir biçimde bakıyor. Düşmanın nesi var, onu bileceksiniz. Ama, düşmanın da sizin neniz varsa, bildiğini kabul edeceksiniz. Bunları hesaplayarak bakıyor. Önce bu düşünce sistemindeki doğruluk ve bu doğruluk onu, gerçek bir doğruluğa, bir ahlaka, bir etiğe doğru götürüyor. Hiçbir zaman politikada yalan söylememek gerektiğini size anlatacak kadar doğru...
Tunaya, İnönü'nün önemli yanlarını anlatırken sözü “laiklik" konusuna getirdi, özetle şöyle dedi:
İsmet İnönü ve 102 arkadaşı Meclise bir önerge veriyorlar, bugünkü anlamda bir gerekçeye sahip değil, çok çabuk kabul ediliyor öneri. İşte, "Hükmi şahsiyet" diyorlar, “din sahibi olamaz". Bu konu, laiklik konusu, tıpkı devletçilik gibi, bugüne değin hâlâ üzerinde tartışılan ve bir türlü anlaşılamayan bir konudur. Nedendir bilmem, birçok nedenlerini biliyorum, fakat bu, asıl konu CHP'nin kendi içinde çözümlenmemiştir. Onun için, laikliği getiren parti olarak, kendilerinin çözemediği bir sorunu, dışarıda çözümleyebileceğini sanmak, öyle sanıyorum ki biraz zor. Ama, bununla birlikte sürüp giden bir konudur. İsmet İnönü'nün laikliği bazı yönlerden eleştirilebilir mi? Örneğin, CHP'nin 18 tane türbe açması. 19’uncu Eyüp Sultan Türbesi'nin Demokrat Parti’ce açılması, örneğin dinsel öğretime yer vermesi gibi. Fakat bunun yanında, İsmet Paşa’nın düşüncesi, İstanbul il kongrelerinden birinde söylediği düşüncesi, şudur:
Rötuş yapılabilir, fakat ondan dönmek yok...
İnsanlar ve yaptıklarını, içinde bulunduktan koşullara göre almak gerektir. “Diktatörce" filan diye, ortaya çıkıp, eleştirmenin hiçbir anlamı yok. Çünkü insanlar, tarihle anlaşarak bir şeyler yapabilirler. Tarihe karşı gidilmez. Ondan dolayıdır ki, ben Atatürk'ü de Atatürkçü ekibi de, ki onun içinde İsmet Paşa da var, tarihin yolunu keşfeden insanlar olarak kabul ediyorum...
Tarık Zafer Tunaya, "demokrasi"' konusuna değinerek, bu konudaki eleştirileri yanıtladı, şöyle dedi:
1920'lerde istenmeyen şey saltanattı. Yani, tarihçilerin anlattığı gibi, "Kralın başından aldığınız tacı, milletin başına geçiriyorsunuz:" işte bu, "demokrasi" idi. Ve o zaman, o kanlı savaş dumanları içinde, birtakım konular ikinci plana itildi, gelecekti, geldi ve "çoğulcu demokrasi" ortaya çıktı. O zaman, demokrasinin gereği olan, düşünce özgürlüğü vs. buna bağladığınız hangi haklar, özgürlükler varsa hepsi bir şelale gibi akmaya başladılar. Ve böylece Türk toplumuna yeni bir hız geldi. Bu hızı destekleyenlerin başında yine o vardı...
Tank Zafer Tunaya anlattı, İnönü, bir gün ona:
Ben, demiş, sosyal meseleyi ortaya atmasaydım, memlekette kim bilir neler olurdu?
Tunaya ekledi:
Demokrasi, sadece siyasal plana geçmek değildir. Sosyal plana, eşitlikçi plana, yani özgürlükte eşitlik sentezini yapma planına geçmektir... İsmet Paşa, "ortanın solu" düşüncesini ortaya attığı zaman, o zaman bunlar söylenemeyecek şeylerdi. İsmet Paşa, muhalefetteydi, fakat iktidar gibiydi...
Bugün 27 mayıs, bir devrimin yıldönümü, selam olsun...
27 Mayıs 1985, Cumhuriyet