Tanilli’nin Konuşması...

Prof. Servet Tanilli, Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Köln radyosunda bir konuşma yaptı. Köln radyosundan Ergun Gülerim, "Sayın Tanilli, bugün Cumhuriyet Bayramı. Bu bayram, ne gibi düşünceler esinliyor size" sorusu üzerine konuştu. Prof. Tanilli’nin kendi sesinden Köln radyosundan yapılan yayın, Avrupa’da geniş yankılar uyandırdı. Tanilli’nin, soruya yanıtı şöyleydi:
" Dinsel bayramlarımızın, bir Ramazan, bir Kurban Bayramı'nın örflerimizdeki yerleri ve önemleri ne olursa olsun, biz Türkiyeli insanların en büyük bayramı hiç kuşkusuz "Cumhuriyet Bayramı"dır.
Onun büyüklüğü, başta çağdaş bir olay olmasından ve çağdaşlık yolunda atılmış bir adım olmasından gelir. Gerçekten, ta XIX. yüzyılda başlayan aydınlanma hareketimiz, hani zamanını tüketmiş, yıkılmaya mahkûm bir düzene ve onun kurumlarına karşı akla ve bilime dayanan yeni bir toplum kurma kavgamız, aşama aşama zenginleşerek 1923 yılında cumhuriyetin ilanı ile yeni bir çözüme ulaşır. Cumhuriyet'in ilanı, öyle kimi gafil kişilerin sandığı gibi sıradan bir rejim değişikliği değildir. Kökleri, daha öncelere giden ve büyük bir ülküye dayanan bir harekettir.
Bu ülkü de bağımsız, demokratik ve laik bir toplum yaratma ülküsüdür.
Bizim cumhuriyetimiz. Doğulu bir mazlum halkın tarihte ilk kez olarak emperyalizme karşı verdiği bir midi kurtuluş mücadelesine dayanır; yani özünde bağımsızlık ülküsünü taşır. Bizim cumhuriyetimiz, sultanlığa son verir, halifeyi kovar, egemenliğin millette olduğunu tekrarlar yani özünda demokratiktir. Son olarak, bizim cumhuriyetimiz, çağın doğrultusunda bir başka büyük iş yapar: Dini devletten ayırır, vicdanlara bırakır ve toplumun dünyasal ilkelere göre örgütlenmesinin kapılarını açar, yani özünde laiktir.
Tekrarlayalım: Cumhuriyetimiz, sıradan bir değişiklikle ortaya çıkmış bir rejim değildir bağımsız, demokratik ve laik ilkelere ve ülkülere dayanan bir toplum yaratma hareketidir. Bu ilkeler çağdaş oldukları için cumhuriyetimiz de çağdaşlık yolunda atılmış bir büyük adımdır. Kim ki bu ilke ve ülkülere inanıyor, cumhuriyetçidir; kim ki cumhuriyetçidir, bunlara da inanıyor demektir Bunlara inanmayanların cumhuriyetçiliği havada kalır bence. Esefle söylemek gerekir ki Türkiye'de nice yıllardır, hele hele bugün cumhuriyetçiliği böyle havada ve sözde insanlar, politikacılar, yöneticiler vardır.
Bu bayram da aslında onların bayramı değildir; ama bizim bayramımızdır, yani işçimizin, köylümüzün, aydınlarımızın bayramı.
Bizler, bu bayramla hep övünmüşüzdür, bugün de övünüyoruz.
Sayın Tanilli, cumhuriyetimizin sorunları da var; bunlar nelerdir sizce? Onun birtakım büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğu söylenebilir mi?
Evet, cumhuriyetimizin sorunları vardır ve -itiraf edelim- büyük tehlikelerle de karşı karşıyadır.
Önce, cumhuriyetimizin üstüne kurulu olduğu bağımsızlık ilkesi çiğnenmiştir. Esefle söylemiş olalım: 1950'den başlayarak bir iki istisnasıyla, Türkiye'de iktidara, emperyalizmin dümen duyunda giden hükümetler geçmiştir; bu yöneticiler, dış politikadan eğitime varıncaya değin ülkeyi emperyalizmin pençesine terk etmişlerdir.
İkinci olarak, demokratiklik ilkesi tanınmaz olmuştur. Demokrasi, halkı aklatma, daha da kötüsü, onun en kutsal duygularını, yani dinsel inançlarını sömürüp suyun başına gelme aracına dönüşmüştür.
Üçüncü olarak, laiklik ilkesine sırt dönülmüştür. Laiklik, başta dinle devleti ayırmak ve dini, vicdanlara emanet etmektir. Dinin, çağımızda yeri de vicdanlardır. Ne var ki 1950'den beri hükümetler, politikacılar için din, bir politika metasıdır; çoğu, üstelik inanmadığı halde bunun ticaretini yapar. Onların değirmenine su taşıyanlar da vardır: Nice dinci akım, toplum ve devlet, şeriata göre yönetilmelidir deyip, dini politika meydanına çıkarıp, hatta sokağa dökmüşlerdir.
Bundan daha tehlikeli bir şey olamaz.
Vicdanlarda kalması gereken bir şey, oradan çıkarılıp da politika çatışmalarının içine atılırsa, başta vicdanlar rahatsız edilmiş dur. Tarihin belli bir döneminde devletlerin din ilkelerine göre yönetildiği olmuştur ancak bu dönem arkada kalmıştır artık. Tarihe karışmış olan orada bırakılmalıdır. Çağımız, laik düzenin gitgide evrenselleştiği bir çağdır. Böylesi bir ilke, önce Hıristiyan toplumlarda ortaya çıkmıştır gerçi, ama çağın doğrultusunda yürümek isteyen başka toplumların ona sırt çevirmeleri için de gerek yoktur. Çağımızın bilim ve tekniğinin laik toplumların eseri olduğunu da unutmayalım. Şunu hiç unutmayalım: Demokrasi, laik bir zeminde yapılan mücadelenin adıdır.
Özetle cumhuriyet, demokrasi, laiklik, bunlar birbirini tamamlayan kavramlardır. Bu bütünlüğün yara almamasına dikkat etmeliyiz. Ancak esefle hatırlamak gerekir. Bu bütünlük, Türkiye'de hem de büyük yaralar almıştır bugün. Bu yıl onuncu yılını doldurmuş olan 12 Eylül askeri rejiminin bu konudaki zararları anlatmakla bitmez. Onu lanetle anıyorsak, başta bu yüzdendir.
Bugün kutladığımız Cumhuriyet Bayramı, dilerim bazı gerçekleri yeniden gözden geçirdiğimiz ve geleceğe giden aydınlık yollar üzerinde tekrar düşündüğümüz bir bayram olsun!
Düzeltmeler:
8 Kasım 1990 günlü "Ankara Notları"nda, Fetullah Hoca'ya öğrenci gönderen dershanenin. "PEM Dershanesi” olduğu yazılmıştı. "PEM" adının, bir harf yanlışı sonucu çıktığı anlaşılmıştır. Bakanlığa verilen raporda adı geçen dershanenin adı "PEM" değildir.
4 Kasım 1990 günlü “Torbalı'da Birkaç Gün..." başlıklı “Ankara Notları"nda, yazının son paragrafında, "Deniz Baykal, Bayındır İnşaat'ın lüks bir arabasıyla geziyordu” tümcesi geçmekteydi. Baykalcı SHP'lilerden Nizamettin Çoban, telefon ederek Baykal'ın gezdiği lüks arabanın, Bayındır İnşaat'ın değil, kendisinin olduğunu söyledi. Arabanın, şoförüyle birlikte. Nizamettin Çoban'a ait olduğunu belirterek okurlardan özür dileriz.