Tanilli Altmış Yaşında: (4) Toprak Ana’nın Çocukları...

İlhan Selçuk, Server Tanilli'yi anlatırken, masal kahramanlarından örnekler veriyor, Grek söylenbiliminden (mitolojisinden) Hector'la, Akhileus'un kavgasını anlatıyor. Şöyle diyor İlhan Selçuk:
"Hector'la, Akhileus'un kavgası. Hiç unutmam, Troya Savaşı’nda, Akhileus, Hector’u alıp alıp yere vuruyor. Savaş alanında eskiden böyle teke tek de çarpışılırdı ya. Hector Toprak Ana'nın oğluymuş. Her düşüşünde, Toprak Ana, Hector'u itiyor. Hector ayağa kalkıyor. Bu da bir söylence, ama gerçek. Fakat şimdi, insanları kesiyorlar, biçiyorlar, öldürüyorlar, işkence yapıyorlar, ama yetmiyor. Ve onlar yenileceklerdir. Çünkü Toprak Ana çocuklarını destekliyor. Onlardan birisi de Server Tanilli.
Onu, yerin dibine gömmek istediler, ama çıktı. Ve bu efsaneler, söylenceler, içine Server Tanilli'yi de alarak devam ediyor. Vecihi Timuroğlu var, karşımda, son bir kitabını okudum: ‘İnançları Uğruna Öldürülenler’ diye. Orada Nesimi’nin öyküsü var, çok güzel yazmış. Nesimi biliyorsunuz, ‘Enel Hak' (Ben Allahım) dediği için idama mahkum edildi, ama nasıl? Derisi yüzülerek! Şimdi, Anadolu'da Nesimi dilden dile gezer. O da herkesin dostu, bizim içimizde yaşayan bir insan. Bir dizesini, üç dizesini, bir dörtlüğünü, bir şirini söyleyen, eğer sofradaysa, yaşamın tadını alabiliyor, birlikte yaşıyor. Nesimi, derisi yüzüldükten sonra yerden almış derisini, kaftan gibi, sırtına vurup yürümüş!
Ve bu böyle, bir sinema gibi insanın gözüne giriyor. Yürümüş. Nereye yürümüş? O sırada, kentin yedi kapısında olan nöbetçilerin her biri:
Bu kapıdan geçti yahu! demişler, bu kapıdan geçti...
Şimdi, bu da gerçek, örneğin, Nâzım da almış yüzülen derisini yürümüş. Yedi kapıdan değil, yetmiş yedi kapıdan birden geçmiş. Herkesin dilinde, herkes paylaşıyor. Demek oluyor ki, bunlar gerçek. Ve bizim Server Tanilli, işte böyle, bir gerçek. Daha yaşamında söylence oluyor. Ve adam, tekerlekli sandalyede; tekerlekli sandalyede ama ayakta olanlardan daha dik. Ayakta olanların çoğu, görüyoruz bir sürü cüdam: bir sürü böcek, hamam böceği! İki kat oluyorlar; o, vurulduğunda dimdik. O, vurulduğunda dimdik! Onun omurgasına geldi kurşun, ama omurgasını onlar bükemediler. Omurgası dimdik. Omurgasızlardan değil, omurgalılardan dimdik! (Alkışlar)
Tabii, benden önce konuşan dostlar, değerli bilim adamları her şeyini anlattılar. Ben sadece bu yanına şöyle bir ilişmek istedim ve de Hasan Hüseyin'in söylediği gibi 'Acıyı bal eyledik'..
Evet, acıyı tatlandırmak diye bir şey vardır yaşamda. Kimse acımasın Server Tanilli’ye. Server Tanilli, öyle bir insan ki onun yaşamında acı üretime dönüşmüş. Hüzün olmazsa mutluluk da olmaz. İkisi bir bütün. Hüzün alışverişi de bir mutluluk. İnsanlar bazen, birbirlerine kederlerini anlattıkları zaman da çok mutlu olurlar. ‘Gel derdimi bir dinle, deyiver.’ Ve tabii arabesk acıdan söz etmiyorum: arabesk, sürekli inlemek, sürekli yakınmak, sürekli ‘Ah efendim!' çekmek; 'Allah Allah!” çekmek, sürekli 'Ya leyl' çekmek; bunlar geçmiş çağların acıları. Biz, acıdan mutluluğu çıkarabilen çağdaş insanlar olmalıyız...
Yav, bu sol hep yakınacak mı? diyorlar. Hep yakınır bu sol, hep yakınır, sürekli olarak. İşkenceden yakınır. Evet, işkence çekiyor, işkence çekiyor. Zindanlarda çürüyor. Ama o, arabesk acı değil o. O, geleceğin mutluluğunun bugün üretimini yapabilecek olan fikri gelişmenin türetimidir, o konuşmalarımız bizim. O, işkence mi görmüş, o zindanda mı öldürülmüş, hele şöyle bir haksızlığa mı uğramış; biz onu konuşurken, hem kendi yaşamımızın tadını, hem de geleceğin mutluluğunu inşa ediyoruz. Onlar farkında değiller...
Şimdi Server Tanilli, tabii hüzünden çıkarıyor mutluluğunu ve dimdik ayakta duruyor, kitaplarını yazıyor; kitaplarını da yazarken, aydınlık çizgisini çekiyor. Yani, geçmişten geleceğe, insanın aydınlığında nasıl aydınlanır bu iş... Ve Uygarlık Tarihi kitabında da sanıyorum üçüncü cildin başında şöyle bir giriş vardır;
İşte, diyor, bu çağda, bu yüzyılın başında ortalığı saran karanlığın tanyerinde, birkaç ışın göründü ve karanlığın dağılacağı, daha o karanlık dağılmadan önce anlaşıldı. Server Tanilli, olaya şiirsel yaklaşıyor. Ve onu kavramış, sıradan bir bilim adamı değil. Hem eylemci, hem usun (aklın) egemenliğine inanıyor, hem de usunu, duyarlılığının kaneviçesi içinde işliyor. Onun için çok değerli bir insan. Tabii, onu burada, bütün dostları arasında anmak bizim için de büyük bir mutluluk. Ama bugün bizim ülkemizdeki durum alacaymış. Evet öyle. Sade bizde değil, dünyanın birçok yerinde. Tabii, çağdaş insan bütün boyutlara yayılmış insandır, yalnız kendisini düşünmez, bütün insanlığı düşünür...
Server Tanilli, Strasbourg'da oturur, biz burda otururuz. Fakat bütün yeryüzünde bizim gibi insanlar var; bu insanlar bu savaşımı, kendileri için, rakıya meze yapmış gibi, böyle...
Bizim için herhangi bir külfet değildir. Biz yakınmıyoruz. Fakat, biz neden üzülüyoruz? Çünkü 1923'te kurulmuş olan cumhuriyet, insan haklarına saygılı, demokratik ve Anadolu’daki halkın bütün özlemlerini kendi düzeni içinde benimseyecek ve türetebilecek bir toplum haline gelebilirdi. Gelemedik, onun için üzülüyoruz. Ama insanlığın savaşımı bir bütündür; ne soy, ne sop; ne cins, ne başka bir şey insanları bundan soyutlayamaz. Ve bu bütünlük içinde bu savaşımı yürüteceğiz.
Bugün, Server Tanilli, işte bu, içinde bulunduğumuz savaşımı bir kez daha böyle, anımsatmak için 60 yaşına girdi, yoksa girmezdi! (Gülüşmeler) Girmezdi, demek ki, girişinin bir nedeni var. Madem ki '60 yaşına giriyorum!' dedi, ben onu 60 yaşında görmüyorum, ama madem ki girmiş, sebebi hikmeti demek buymuş. Biz bu yolda yürüyeceğiz. Hepimiz el ele Server Tanilli gibi dostlarımızı da böyle, sevgiyle anarak. Hepinize çok teşekkür ederim.” (Alkışlar)