Tanilli Altmış Yaşında (3) İlhan Selçuk, Tanilli’yi Anlatıyor...

“Tanilli 60 Yaşında" toplantısında İlhan Selçuk, en son konuşmuştu. Türk-İş salonunda, çıt çıkmıyordu. İlhan Selçuk, çok rahat konuşuyor, dinletiyor. Melih Cevdet Anday'la ilgili olarak İstanbul'da düzenlenen geceyi anlatarak başladı konuşmaya. Melih Cevdet, konuşmaları izledikten sonra:
İzliyorum, fotoğraflarımı falan demiş, sanki ölmüşüm de beni anıyormuşsunuz gibi görüyorum!
İlhan Selçuk, şöyle sürdürdü tümcelerini:
Şimdi, çok şükür Server Tanilli yaşıyor; biz onu kucaklıyoruz buradan. Hayatta, ama hayatını da iyi yaşayan bir adam; bakmayın tekerlekli sandalyede oturduğuna. Yaşam bir süreç; insan doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor, ölüyor. Bir süreç. Bu sürecin çeşitli aşamaları var Oktay Rıfat'ın sanıyorum bir şiir; “Bu çocuk büyür, / Babası kadar olur / Sonra da efendim / Ölür" Bir kez dünyaya geliyoruz, o zaman da insan gibi yaşamak gerekir ve yaşamın da tadını çıkarmak gerekir. Tadı nasıl çıkar yaşamın? Yaşamın tadını tabii, çeşitli biçimlerde çıkarma olanağı var ve insanlar bazen çıkarabiliyorlar. Anlamını çıkardığımız zaman yaşamın tadını çıkarabiliriz, yoksa her şey tatsız gelir. Server Tanilli, ateşli bir adam, öyle, ateş saçıyor konuşurken. Gençliğinde de öyleydi. Böyle, kıvırcık saçları vardı falan, konuştuğu zaman, böyle yalazlanırdı sözcükleri. Sonra vurdular! Böyle, fotoğraf kareleri gibi geliyor aklıma; Haydarpaşa Göğüs Cerrahisi'nin yoğun bakımına almışlar. Hastane, ameliyat adamları onun üstünde. Ben gittim, öldü ölecek. Gayet bıçak sırtında duruyor. O sırada insan ne söyler? Dedi ki:
İlhan Selçuk faşistleri gördün mü?
O sırada, kafası şeyle uğraşıyor, faşizmle. "Bak, neler yapıyorlar?"
Sonra... Bir fotoğraf daha, yurtdışına uğurluyoruz, Yeşilköy'de sedyenin üstünde, sapsarı, ama gene gözleri ateş gibi. Dedim:
Server güle güle!
Dedi ki:
Bilime inanıyorum. Bakalım ne diyecekler; ne derse odur.
Gene kafası, kendisinin dışında bir gerçeğin aranışı içinde.
Sonra... Strasbourg’da şimdi; birkaç kez gittim, gördüm. Strasbourg'da, bir üniversitenin fakültelerinin, gökdelenlerin bulunduğu bir mahallede, altıncı, yedinci katta yaşıyor; tekerlekli sandalyede yaşıyor. Fakat, o tekerlekli sandalye öyle garip bir şey ki kollar güçlü, oradan kalkamıyor, ama sanki benim gördüğüm onu böyle bir, bir kovboyun atim kullandığı gibi falan kullanıyor. Böyle, bir savuruyor şeyleri, tekerlekleri, oraya gidiyor, telefonu eline alıyor, beri yanda kalemini alıyor, çalışıyor, kitaplarını falan... Sanki, bundan hiç gocunmuyor gibi, öyle. Tuhaf bir adam! Ve yaşamı gittikçe söylenceleşiyor (efsaneleşiyor). Çünkü, hem Avrupa'da, bir üniversitede bilim adamı, hem Avrupa'daki, Batı'daki fikir hareketlerinin her zaman başında, önder. Toplantılar, konuşmalar yapıyor falan. Yani, iki ayağıyla yürüyen insanlardan daha çok koşuyor. Düşünmüşümdür, Örneğin Türkiye'de kalsa bir holding profesörü olsa altına bir Mercedes çekerdi. Ama sanki o, arabasız falan daha iyiymiş gibi geliyor bana, böyle tekerlekli sandalye, müthiş bir şey o. O duyguyu veriyor insana...
Şimdi tabii, bu efsaneleşen insanlar, demin Sadun Aren’in söylediği gibi hepimizin insanı. Biz, birlikte yaşıyoruz. İnsan ailesiyle yaşar. Sevgilisiyle, nişanlısıyla, eşiyle, annesiyle, babasıyla yazarıyla, çizeriyle, müzisyeniyle... Kim varsa. Geniş, böyle bu...
Bu efsaneleşen insanların, bizim yaşamımızın tadını çıkarmamızda ayrı bir yerleri var. Biz şimdi Server Tanilli’yi düşündüğümüz zaman, ben düşündüğüm zaman, benim de gözlerim parlıyor, içimde bir şey, bir şey böyle atıyor. “Server var, diyorum orda. Ve sevgili Server...
Sanıyorum, 1950’lerdeydi; üniversiteye ilk kez sınavlar konduğu zaman, birtakım gürültü, patırdı çıktı. Ben de o zaman, bir gazetede çok kısa süren bir muhabirlik görevi yapıyordum. dediler ki;
Yahu, ne oluyor? Git de bir anla bakalım...
Tıp Fakültesinde Profesör Süheyl Ünver vardı, iyi bir hocaydı o. Ona sordum, dedim ki. “Nedir bu, sınavlar konuyor üniversiteye?" falan.
Bak, dedi, İlhan, yaşam bir masaldır. Masallarda neler vardır? Canavarlar vardır; masal kahramanları ellerine kılıçları alırlar, canavarları öldürmek için giderler. Eğer şatodaki sevgilisine ulaşmak istiyorsa o canavarı öldürmek zorundadır. O canavarlar, böyle ateş dilli canavarlardır. Onlarla kavga edecektir. Yaşam budur! Yaşam, baştan ayağı sınavdır, insan, sınav vere vere büyür, insan sınav vere vere yaşar, en küçük şeyde bile.
Şimdi, sınav veriyor insanlar ve sınav verdikçe de ya büyüyor ya küçülüyor. Ya yerin dibine giriyor, daha yaşarken ölüyor ya da büyüyor, yüceliyor. Server yücelenlerden. Ama daha... 60 yaş nedir? Fasa fiso. Zaten Server’i görseniz, altmış yaş göremezsiniz. Çok genç delikanlı gibi. O daha çok yaşayacak. Hepimizin önünde de büyük sınavlar var. Ve bu sınavlar, nasıl masalları dinlerken o sınavlardan geçmiş insanları, o kahramanları biz yaşıyorsak masalların dışında gerçek hayatta yaşayanları da paylaşıyoruz. Paylaşıyoruz, çünkü yaşam gerçekte öyle...” (İlhan Selçuk’un konuşması sürecek)