Tadından Yenmez

Mete Tuncay, “Türkiye Cumhuriyeti’nde tek parti yönetiminin kurulması (1923 -1931)” adlı yanıtında, “Serbest Cumhuriyet Fırkası”, denemesine girişi işlerken, bölüme “Güdümlü bir demokrasi deneyi” başlığını koymuş. Parti’nin kurulmasına yakın, İsmet Paşa, 17 Haziran 1930'da şöyle der: (A. Us’un Anıları’ndan)
“— Gelecek intihabatta (seçimlerde) bir muhalefet partisi de gelecek. Memleketi normal şekilde idare için bu lazım. Bunu biz yapmazsak kimse yapamaz. Tecrübemiz mazimiz var. Bizi münakaşaya mütehammil görmüyorlar. Halbuki biz tamamen bunun aksini düşünüyoruz. Bu memlekette söze, yazıya karşı fazla hassasiyet var, bu hal geriliğin alametidir. Nasıl ki garp memleketleri münakaşa ve mücadeleye alışmış ise biz de alışacağız. Ancak şimdi fırka meselesinden bahsi muvafık bulmam, daha bir buçuk sene var. Bir sene sonra görüşülebilir. Fethi Beyle aramızda telakki farkı vardır. Onun başka bir fırka başına geçmesini düşündük. Fakat bilmiyoruz kabul eder mi? Çünkü ne de olsa bunda bir risk vardır.”
Mete Tuncay, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluş öyküsünü anlatırken şöyle diyor:
“... SCF resmen 12 Ağustos 1930'da kurulmuştur. Fethi Bey'in Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektup 9, Cumhurbaşkanı'nın cevabıysa 11 Ağustos tarihlidir. Konunun dört gün önce, basına sızdırılmasından da anlaşılıyor ki fırka işi resmi mektuplardan evvel görüşülmüş ve kararlaştırılmıştır. Hatta bu tasarım iki ay öncesine bile gitmektedir.
22 Temmuz 1930'da Paris Büyükelçiliği’nden iki aylığına izinli olarak İstanbul'a gelip, Boğaz’da dostu Necmeddin Molla (Kocataş) nın yalısına yerleşen Fethi Bey 23 Temmuz gecesi Yalova'ya Gazi'yi görmeye gittiğinde, ortak arkadaşları (Rize Mebusu) (Fuat Bulca kendisini “Sana bir muhalif fırka teşkili teklif olunacaktır. Sakın bu teklife kapılma... Sana yazık olur.” diye uyarmıştır. Nitekim, birkaç akşam sonra, Gazi, Fethi Bey’e şu sözleri söylemiştir:
“Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir diktature manzarasıdır. Halbuki ben Cumhuriyeti şahsi menfaatim için yapmadım. Hepimiz faniyiz. Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese, bir istihdaf müessesesidir. Ben ise millete miras olarak bir istibdat müessesesi bırakmak ve tarihe o süretle geçmek istemiyorum.”
Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimi uzun sürmez. İsmet Paşa, Atatürk’ün demokrasiye olan tutkusunu sürdürmek istedi. Yaşamı, partiler arasında olduğu gibi, parti içinde de demokrasiyi yerleştirme çabalarıyla geçti. Birkaç kez, “Serbest Fırka’nın kapatılmış olmasının birim demokrasiye geçişimizi geçiktirdiğini” söyleyip içini döktüğünü. Paşa’nın yakınında siyasal yaşamlarını sürdürmüş olanlar bilirler.
***
Danışma Meclisi’nden geçen geçici maddelerden bazıları, eleştirilere, yankılara yol açtı. Aylar önce “Cumhuriyet”te, Kasım’da yapılacak Anayasa oylamasında, bir ikinci sandık konulacağı, bu sandıkta da Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı haber olarak yayınlanmıştı. Bu haber yalanlanmadı. Ancak, aynı gün Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamayacağı; onun örneğin 14 Kasım’da yapılabileceği yorumunu yapan arkadaşlarımız oldu. İki sandıktan neden vazgeçildi? Bunu bazıları şöyle yorumluyorlar:
— İki sandıktan çıkacak oylar farklı olursa, bu çeşitli yorumlara yol açabilir…
Konunun Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu’nu da aşan bir nitelik taşıdığı, satır aralarında, belirtiliyor. Teoman Erel merak ediyor:
— Acaba Aldıkaçtı, Konsey’deki bir hazırlığı aynen mi getirdi, yoksa oradaki temel tercihleri öğrendikten sonra önem taşıyan ayrıntıları kendi eğilimlerini de aksettirecek şekilde mi kaleme aldı?
Danışma Meclisi çalışmalarını yakından izleyenler, Konsey kanatlarında da benzeri çalışmaların —hatta anında— yapıldığını bilirler. Danışma Meclisi’nde maddeler geçer geçmez, bir örneği o saat, Konsey Genel Sekreterliği’ne gider...
Tartışmaların, önerilerin orada da yankıları olur. Şener Akyol, Anayasa’nın başlangıç bölümüne “Allah” sözcüğünü koyacaklarını söylediği zaman üst katlarda da, bu öneriye kızanlar oldu. Bu ne biçim işti? Din derslerinin zorunlu okutulmasının. Anayasaya konmasının hemen ardından, “Tercüman”ın hazırlattığı din dersleri kitaplarını okurlarına dayaması, yine bazılarını düşündürmeye haşlamış olmalıydı! Bakalım ne olacaktı?
12 Eylül öncesi, şimdi kapatılmış siyasal partilerin, yöneticilerine gelmesi beklenen yasaklarla ilgili hükümler, geçici maddeler arasında yok. Oysa ben, düne değin; yeni oluşacak partilerin yönetiminde, eski partililerin üçte birinden fazlasının bulunamayacağına ilişkin hükmün de yer alacağını duymuştum. Duyduklarım çıkmadı.
Geçtiğimiz hafta cuma günü, bir otobüs dolusu gazeteci Samsun’a, oradan Çarşamba’ya gittik. Çağıran Rahmi Menteşoglu adına basın danışmanı Vedat Banoğlu’ydu. Milli Savunma’dan, çeşitli bakanlıklardan uzmanlar da yardı. Çarşamba’da, Menteşoglu kardeşlerin kurdukları üç yeni fabrikanın açılışında bulunduk. Ünye’de Çamlıkta yemek yedik...
Mentesoğulları, bu yıl yurtdışına kurbağa bacağı, salyangoz satıp döviz getirmişler. Çarşamba’da bu kez, erkek gömlekleri fabrikasıyla, fındık kırma, bir de parke fabrikası açıldı. Başbakan Ulusu da, açılış törenine bir mesaj göndererek, Menteşoğlu kardeşleri kutladı. Anayasa’nın geçici maddeleri, biz Çarşamba’dayken geçti. Dönüşte bazı arkadaşlar, sordular:
— Anayasa’daki bu sınırlamalardan sonra, bakalım ne yazacaksınız?
— Öyle bir gazetecilik yapacağız ki, tadından yenmez!