Şura Bitti...

Bir adam, bir arkadaşına bir gün sormuş:

— Aç karnına üst üste kaç dilim börek yiyebilirsin? diye.

— Beş dilim yerim; diye karşılık verince:

— Ohooo, demiş arkadaşı, ilk dilimi yedikten sonra aç sayılmazsın ki...

Fıkrayı dinleyen, eve gidince karısına sormuş:

— Karıcığım, AÇ karnına üst üste kaç dilim börek yiyebilirsin?

Kadın düşünmüş:

— Üç dilim, karşılığını verince, kocası:

— Beş dilim deseydin sana bir şey söyleyecektim, demiş..

Kaç gündür, 10'ncu Eğitim Şurası'nı izliyorum. Şura çalışmaları dün sona erdi. Alınan kararlar açıklandı. İlginç konuşmalar yapıldı toplantıda, komisyonlarda.

Prof. Cevad Geray, ikinci gün yaptığı konuşma sırasında, gelecek Şura gündeminin «Halk eğitimi» olmasını önerdi. Cevad Geray’ın Eğitim Fakültesi Yayınları arasında çıkmış, «Halk Eğitimi» adlı bir yapıtı da var. Yıllarını bu konuya vermiştir. Kitabının girişine, Çin Ozanı Kuan Tzu’nun şu dizelerini koymuştur:

«Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek / Ağaç dik, on yıl sonrası ise tasarladığın, / Ama, yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.

Bir kez ürün verir ekersen tohum / Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir / Yüz kez olur bu ürün halkı eğitirsen, balık verirsen bir kez doyurursun halkı / Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı..»

Halk eğitimi, beylik deyişle, «yaygın eğitim» yozlaşmayacak bir demokrasinin kökleşmesi için de zorunlu, eğitimsiz demokrasi de olmuyor. Diyelim, okuma - yazma girişimleri de halkın karnını doyurmayla yakından ilişkili olmalı. İşyerinde, tarlalarda, fabrikalarda öğrenilmeli.

Şura toplantısında İstanbul’dan gelen İlköğretim Müfettişi Saim Yumuşak «Köy Enstitülerine, onun kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a değindi. Onun «Uygulanmayan bilgi boş bilgidir. İş içinde öğrenilen gerçek ve öz bilgidir» sözlerini andı.

10'uncu Eğitim Şurası'nda gerçekte yeni bir şey söylenmedi. Yeni bir şey getirilmedi. Ortaya atılan konular, 1939 yılından beri Şuralarda ortaya getirilen konulardı. Ama, uygulama alanı bulamamış, boşta kalmıştı.

10’uncu eğitim şurası hazırlıkları gecen yılın ekim ayından beri sürmekteydi. Bir buçuk ay önce Şura'nın provası bile yapıldı.

Şura kararlarına dayanak olan çalışmaları yapanlar, doğru şeyler yapmışlardı. Daha önce başlamıştı çalışmalar, hatta uygulamalar. Eski Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur döneminde, ortaya atıldıkları zaman, o ortamda çok eleştiriler de çıktı.

10’uncu Şura’da 11'er kişiden oluşan dört komisyon oluşturuldu. Şura’ya ilk gün, çağırılan 141 kişiden 127'si katılmıştı. 44 kişilik komisyonda öbür üyelerin hiç değilse gözlemci olarak da olsa bulundurulmamaları, orada görüşlerini açıklama olanağı bulamamaları bir eksiklik olarak gözlendi. Kocaman bir grup, «Anadolu Medeniyetleri Müzesi»ni, «Anıt - Kabir»i, «TBMM Müzesi»ni gezdi. Buraları kaçıncı kez görmüşlerdi?

Bir üye gezileri görünce 1815 «Viyana Kongresi»ni anımsattı. Viyana Kongresi oldukça ağır gitmiş, kongre üyeleri, geceleri dans salonlarına gitmeyi ihmal etmemişlerdi. Şöyle eleştiriler çıkmıştı o zaman:

— Kongre yürümüyor, ama dans ediyor! 1.5 ay önce yapılan şura provasında, divan başkanlığına Prof. Cevad Geray’la Hacettepe Üniversitesinden bir doçent seçilmişlerdi. Şura'da ise Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay ile Prof. İhsan Doğramacı aday gösterilip seçildiler.

Fahrettin Kerim Gökay, şura kulisinde görüp takıldı:

— Benden bahsettin mi gazetende?

— Evet hocam, yazdım!..

— Fahrettin Kerim, duraladı, sordu:

— Sen şimdi hangi gazetedesin?

— Cumhuriyet'teyim hocam...

10'uncu Eğitim Şurası’nda hazırlanan rapor hemen hemen karar olarak çıktı. Olumlu kararlardı. Eğitimcilerin üstünde birleştikleri görüş şuydu;

— Şura'da alınan kararların uygulanması önemli. Kamuoyu şimdi bunu bekliyor...