Süleyman Bey’le Bir Görüşme...

Epey oldu Süleyman Bey’le konuşamadım. Aradığımda bulamadım. Cumartesi sabahı evinde yakaladım, soracağım soruyu sordum! Soruyu da yanıtını da anlatacağım. Ancak bir süre önce. Mülkiyeliler Birliği yöneticilerinin, başkanlar Alper Aktan başkanlığında, Süleyman Bey'e gidip konuştuklarını duymuştum; önce onu anlatmalıyım.
Mülkiyeliler Birliği bir demek, siyasal bir yapısı yok. Ancak dernek olarak genel başkanlığa seçilişleri dolayısıyla, Hinthorozu Erdal Bey'le, Süleyman Bey’e gidip kutlamada bulunmayı bir incelik olarak düşünürler. Süleyman Bey’e gidenler arasında Genel Başkan Alper Aktan'dan başka, Genel Başkan Yardımcısı Gencay Şaylan, Mustafa Su, Nihal Özkaya da var. Ülkü Orbay o sıralar Ayvalık'ta dinlencede; üyelerden Ahmet Bahadır Boso da Ankara dışında. Süleyman Bey'e, Mülkiyeliler Birliği Vakfı’nın yayınlarından verirler. Oradan iyi izlenimlerle ayrılırlar. Süleyman Bey, artık eski Süleyman Bey değildir. İktidara geldiğinde de eski Süleyman Bey olmayacaktır. Her şey değişmektedir. Süleyman Bey de değişmiştir. İnsan haklarına saygılıdır, işçi haklarının tanınmasından yanadır, bu da doğal ki, kendi siyasal yaklaşımıyla orantılı. Dış politikada bağımsızlıkçı...
Süleyman Bey, karşılarken onlara:
Niye geç kaldınız? diye sorar.
Efendim. SHP kurultayı da bitsin de öyle gelelim, diye düşünmüştük, yanıtını verirler.
Sabah birisi de öyle dedi, toptan hesap her zaman iyi olmaz!
Ayrılırlarken Süleyman Bey, kendi kurultay konuşmasını verir:
Objektif şeyler var, onları okuyun...
Gencay Şaylan:
-Sübjektif şeyler ne oluyor? diye sorunca da:
Gardaşım, ben o sübjektif şeylerle burda oturuyorum! yanıtını verir.
Söz, aydınlardan açıldığında da Süleyman Bey, gerçekçidir. Konuşmasının bir yerinde, "Ben köylü çocuğuyum, ben bile bazen halkla diyalogla güçlük çekiyorum!" der... Toplum öylesine değişmektedir.
Cumartesi sabahı Süleyman Bey'i evinden telefonla aradım:
Nasılsınız efendim?
Ekmekçi, gözlerinden öperim! iyiyim, sen nasılsın?
Valla iyidir! Gazeteleri izliyorum, siz de gezdiniz, ama bir şey dikkatimi çekiyor...
Ha...
Bu referandum sonunda, Doğru Yol Partisi bitiyor mu?
Nasıl bitcek ki?
Bilmiyorum, işte Turgut Bey öyle diyor; diyor ki, “Onlar bitecek!"
Referandum sonunda ne çıkacak? “Hayır” çıkacak! Doğru Yol, niye bitecek? Veya “evet" çıkacak. Doğru Yol niye bitecek? Doğru Yol referanduma girmiyor ki referanduma hükümet giriyor...
Anladım!
Ne bitecek yani? Ne yapsın adam, şaşırmış! Tamam mı? Yani, bir kendi kazdığı kuyuya düşmüş. Doğru Yol rüyasına girer, Doğru Yol, rahatsız eder kendisini! Çünkü Doğru Yol olmasa rahat olacak. Şimdi tabii ki 1963’te üç tane parti şeye girdi, seçime girdi; imtiyazlı partilerdi bunlar, ikisi yok oldu: Halkçı Parti, Milliyetçi Demokrasi Partisi bunlar kalktı, sıra Anavatanda! Sosyal hadiseler böyle gelişir; zaten bunlar hükümet olmasa, şimdiye kadar çoktan kalkardı. Bunlar neyin partisi? Neyin partisi? Bunlara oy veren seçmen beş sene zarfında nasıl partili olmuş? Daha otuz sene, kırk sene diğer partilere oy verdiği halde, o partilerde "partili” olmamış da burda beş sene zarfında nasıl partili olmuş? Bunlar parti falan değildir, bu bir yığmadır; işin etrafında topludur, ne olacak? İşte, kar erir gibi eriyor adam!
Ne gibi?
Kar erir gibi eriyor! Tabii, eriyen sular da Doğru Yol'a gidiyor! Başka yere de gidemez, ordan eriyen başka yere gidemez genellikle. Onu görüyor, rüyalarına giriyor bu iş! Rüyalarına giriyor. Şimdi Doğru Yol, her şart altında var. Yani kapattılar, yeniden çıktı, seçime sokmadılar ayakta durdu, itildi, kakıldı, 86 senesinin ortasına kadar televizyona çıkartmadılar; hep oldu değil mi?
Evet!
Ben bir şey söyleyeyim size; Doğru Yol bugün Türkiye'nin en iyi teşkilatına sahiptir... Referandum sancıdır, referandum benim üzerimde yapılıyor değil ki, ben götürmüş değilim ki, referanduma Türkiye'yi? Bunlar halkın önüne bir teklifle gidiyorlar, "Bunu kabul edin" diyorlar; halk, "Bunu kabul etmedim, reddettim!” diyor; ben mi reddedilmiş oluyorum?
Turgut Bey'in şöyle bir iddiası var efendim, konuşmuşken sorayım diyor ki; “Grubu sokmadı Meclise, soksaydı, bize gelecekler vardı. Onun için korktu, çekindi!.." Ne diyorsunuz?
Canım, bunu on defa izah ettik, bu lafı eden münafıktır! Ben son dakkaya kadar bir anlaşma zemini olması ihtimalini ortadan kaldırmak istemedim. Ben seçimin öne alınmasına da, anayasanın değişmesine de karşı değilim ki, niye ona karşı oy vermiş durumuna gireyim. Ben, "dürüst seçim yapalım" dedim, o da dürüst seçime yanaşmadı! Dürüst seçim... Zaten dürüstten hep kaçarlar, dürüste yanaşmadı, dürüst korkularıdır! Anlatabildim mi?