Moskova’dan bir süre önce Ankara'ya gelen, Moscow News dergisinin yazarlarından Rady Fish, Başbakanlıkla Süleyman Bey’le görüştü. Türkçe biliyor, Rady Fish, kendi biçemiyle Süleyman Bey’e şu soruyu sordu:
İlhan Selçuk, bir gün söyledi ki, "20 yıl önceki Süleyman Bey, bugünkü Süleyman Bey'in söylediği sözleri duyarsa, onu hapse atardı." Ama, şaka bir tarafa bir şey sormak istiyorum. Mümkün olsa, 20 yıl önceki Süleyman Bey’le karşılaşabilseydiniz, ona ne söylerdiniz?
Zaman zaman bir çizgiyi muhafaza ediyorum. Ayrıntılarda tabii insanların farklılıkları olacaktır. Eğer zaman içinde insan hiçbir şey kazanmıyorsa, vaktini boş geçirmiştir. Bir çizgiyi muhafaza ettim; ben barışçıyım, demokratım. Halkın refahını, mutluluğunu istiyorum. Türkiye'nin komşularıyla iyi geçinmesini istiyorum. Ben mühendisim, inşacıyım, imarcıyım. Ülkenin imar ve inşasını çiziyorum. Ve bu ülke insanlarının sağlığına kadar uygar ihtiyaçlarının sağlanması, bu insanların başı bulutlara değecek kadar dik ve hür olmasını istiyorum. Ülkenin geçmişine dair demokratik yasalar, insan haklarına dayalı -hep öyle olagelmiştir- yanlış anlaşıldığımız zamanlar da çok olmuştur. Çünkü biz Türkiye'de devlete karşı değiliz. Ama biz Türkiye’de halkoyunu temsil ederek geldik. Yani, halkla devlet arasında bir mücadele olmuştur Türkiye’de. Ama o mücadele devleti yıkma istikametinde değildi. Halkı devletin sahibi yapma istikametindedir. Ve bunu atlatmak da kolay olmamıştır. Zaman zaman birçok kimseye ters düştüğümüz de olmuştur. Demokrat olunca, gayet tabii ki biz antikomünist olduk; Rusya ile münasebetleri başlatan da benim 1965’te. Antikomünist olma, komünist olan ülkelere düşman olma anlamında değil. Antikomünizm, ben kendi ülkemde istedim, yani, benim ülkem demokrat olsun, hür olsun; komünist rejim kim istiyorsa orada olsun, ama benim ülkemde olmasın. Ben onun mücadelesini yaptım. Zaman zaman, her şeyi doğru yapmak mümkün değil insanlar için, yanlış yaptığınız da olabilir. Ve yanlış yaptıysanız, onları düzeltmiş olmanız da bence bir fazilettir.
Sorabilir miyiz yani, Süleyman Bey'in değiştiğini, ve Türkiye halkının değiştiğini?
Çağın dışında veya gerisinde kalamayız.
-Teşekkür ederim, en son birsoru: Sizin politik hayatınızda en sevinçli, en mutlu anlarınız ve en üzücü olan anılarınız var mıdır?
Kaç tane var! Bir ayrım yapamayacağım. Biz bir büyük mücadeleyi yaptık. İnişleri, çıkışları vardır bunun. Tabii ki insan, çıkışlarında sevinmiş, inişlerinde üzülmüştür çizgide. Ama bizi ne sarhoş edecek kadar bir sevinmenin içine girmişizdir, ne de tahrip edecek kadar üzüntünün içerisine... Hep sevinçlerin ve üzüntünün üzerinde tutabilmişizdir. kendimizi... Ve hepsini de tecrübe hanesine kaydetmişizdir..
……………………………………
Rady Fish, Süleyman Bey’le görüşmeye Serpil Bozer'le birlikte gitmişti. Bir süre oluyor, elim değip yazamadım. Rady Fish iyi ki Süleyman Bey'le. AP kongresinden çok önce konuşup gitmiş, yoksa onun "ben demokratım” sözlerini bir şaka sanabilirdi. Neydi o kongrenin havası öyle? Süleyman Bey, kongre öncesinde televizyonu bir güzel kullandı. "Olacaklar belliydi", "doğrusu buydu" denebilir. Olabilir. AP'yi, DYP'ye yamamak için bu denli gözü dönmüştük olmaz ki ama. Sezdim ki, Süleyman Bey, gelecekten korkuyor. Durduk yerde yanlışlar yapması bundan mı ne?
Süleyman Bey. "Yanlış yaptıysanız, onları düzeltmiş olmanız da bir fazilettir" diyor Rady Fish'e. Ama, 12 Martlardaki yanlışlarını sürdürüyor. 12 Martlarda yazardım; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın ölüm cezaları TBMM'de oylanırken, Süleyman Bey'in parmağı neredeyse tavanı delecek gibiydi. Yalnız o mu? Tüm AP'liler, nasıl bir hırs içindeydiler, üç gence karşı... Kimi AP’liler:
Üçe üç! diye bağlaşıyorlardı. Hiç ilgileri olmayan üçer kişi 1961 'de, Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu asılmışlardı ya; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan da aşılmalıydılar ki üçe karşı üç, öç alınmış olsun!
Adnan Menderes. Zorlu, Polatkan için yasa çıkarıldı; saygınlıkları geri verildi. Tüm haklan geri verildi. Anıtları dikildi. Deniz Gezmişler ne oldu? Karşıyaka’daki gömüt taşları parça parça. Bir gün Kızılay'da, galiba Yusuf Aslan’ın babasıydı, yolda onu görmüştük, 12 Mart döneminde, Sevgi Soysal'la. Baba, gömüt taşlarının kırıldığından yakınıyordu. Sevgi:
Onlara gömüt taşı gerekmez, bir gün anıtları dikilir dedi. Anıttan geçtim, haksız ölüm kararını düzeltecek bir adım bile atamadı Süleyman Bey'in hükümeti! Hacı TÖ’nün, kaldırdığı, kaldırttığı 141-142’yi Süleyman Bey kaldırabilir miydi? Nâzım Hikmet’in haksız yere çıkarıldığı yurduna, hiç değilse gömütünün gelebilmesi için "yurttaşlığının geri verilmesi" kararını çıkarabildi mi Süleyman Bey'in hükümeti nice zamandır? Yapamaz, kolay işler değildir bunlar. Öyle şakaya gelmez! Bunlara "komünistlik" diye bakar. Dünya nerde, efendim nerde? Konunun arkasını daha bırakmayacağım!
22 Aralık 1992, Cumhuriyet