Sulakyurt, Keskin, Kırıkkale’de...

Cahit Külebi, cuma akşamı telefonda
Ekmekçi, biz sabahleyin Ankara ilçelerine gideceğiz sen de gelir misin? diye sorunca, sevincimden uçacaktım
Tamam, dedim, sabah erkenden bir daha konuşalım...
Konuştuk, erken saatlerde de yola çıktık. SODEP Ankara İl Başkanı Suphi Karaman'ın arabasındaydım. Arabada, SODEP Genel Başkan Yardımcılarından Kemal Sarıoğlu da vardı. Külebi, başka arabadaydı.
Kırıkkale'ye varmadan, şoförümüz köprü üstünde bir arabayı solladığı için bin beş yüz lira ceza yedik; trafik üstüne fıkralar anlatılmaya başlandı. İzzet Divrikli, bir çay molasında şu fıkrayı anlattı...
Karadeniz'de Çamlıhemşin'e giderken, yolda öndeki arabayı geçme yasağını görür İzzet Divrikli; geçmez de. Ancak trafik polisi yine de durdurur, ceza kesmek ister:
Beş yüz lira ceza keseceğum sana, der.
Neden? Ben geçmedim ki önümdeki arabayı...
Geçmedun ama, niyet ettun! geçeceğudun!
Ohooo, der Divrikli, niyete göre ceza yazılırsa, cezasız kimse kalmaz.
Yolda giderken bakıyordum, önündeki arabayı sollamaya niyet edenler çoktu.
Trafikle, Karadenizliden açılmışken, bir fıkra daha
Karadenizli arabayı almış ama, bir türlü ehliyet alamıyormuş. Arabasını da sürüyormuş her gün. Bir gün trafiğe toslamış. Memur:
Ehliyetini ver! demiş ..
Uyyyy, demiş Karadenizli ehliyet verdun mi ki, ehliyet isteysun?
Sulakyurt, Ankara'nın sapada kalmış ilçelerinden. SODEP İlçe Başkanı Sefa Şenol'a, ilçenin sorunlarını sorduğumda, şöyle dedi:
Ekmekçi, bunlar kısa sürede anlatılamaz. Sulakyurt’un adı bir kez geçsin, o bize yeter!
Sulakyurt, 1957'de ilçe olmuştu; geliri, tarıma, hayvancılığa bağlıydı. Köy görünümünden de bir türlü sıyrılamamıştı. İnsanları namuslu, temiz ancak dehşetli yoksuldu. Ankara'da hastanelere gelebilenleri hastalardan belki parmakla sayılırdı...
Sulakyurt'ta “Şehir Lokantası”nda, konuklara yemek verildi. Yemekte, ezogelin çorbası, kızarmış oğlak, pilav, bal, yoğurt ile salata vardı.
Gazeteci arkadaşım Nihal’e Sulakyurtlular dertlerini anlatıyorlardı. Biri Nihal Alp’a şöyle dedi:
Sulakyurt 'ta mezbaha yok. Etler rastgele yerde kesilmekte. Bu, ileride tehlikeli hastalıklara neden olabilir.
Daha sonra, Keskin'e gidip, oradan Kırıkkale'ye geçtik. Topu topu üç arabaydı kafilemiz; asıl tören Kırıkkale'deydi. Kırıkkale'de SODEP ilçe binasının açılış töreni vardı. Sivas’tan gelen SODEP Genel Sekreteri Ahmet Durakoğlu, Ankara’dan gelenler Türkan Akyol, Hicri Fişek, Selahattin Canbay, Metin Şahin oradaydılar.
Kafilemizde, bir de foto muhabiri vardı, Serdar Soğukpınar Osman Soğukpınar'ın oğlu. Babası, öleli hayli oldu, eski sendikacıydı.
Kırıkkale'ye değin gittiğimiz ilk yerde Sulakyurt'ta, konuşmalar kahvede yapıldı. Gürültülü oyun oynayanlar, giderek oyunlarını bırakıyorlar, konuşmacıları dinliyorlardı Gözlerinden bir şeyler okumaya çalışıyordum.
İlçe merkezinin açılışına Halkçı Parti’yle, Anavatan Partisi çiçek göndermişlerdi. Burada, İlçe Başkanı Demirhan Erduran, Suphi Karaman, Kemal Sarısoy, en sonra da Ahmet Durakoğlu konuştu...
Durakoğlu, bugünlere nasıl gelindiğini anlatarak konuşmasına başladı...
Demokraside politikayı, biz bir zamanlar yanlış raya koyduk, dedi. Sevgi rejimi olan demokrasi, sevgisizlik rejimine sokuldu. Çünkü politikacıların elinde rejimler, soğan doğrar gibi doğrandı. Türkiye on yılda bir ihtilallerle gidemez. Elimize gecen fırsatın ne kadar önemli olduğunu söylemek istiyorum. Bu, son fırsat olabilir 12 Eylül yönetimi ne veriyorsa, onu yararlı kullanmak zorundayız..
Demokrasi, ona sahip olanların elinde yetişen bir çiçektir. Demokrasi, zaman zaman dallarını salladığınız zaman, yaprakları dökülmemesi gereken bir rejim…
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde sandıklar inançla dolar, tesadüfle değil.
Türkiye için demokrasiden başka umut yoktur. Benim halkım, benim ulusum, demokrasinin dışında bir rejime dönüp bakma niyetinde değildir.
En yakın genel seçimlerin iktidarı olacaksınız. Ayakta durduğunuz oranda, zaferin sizin olacağını söyleyebilirim... Biz, bize düşen görevi yapmazsak, evlatlarımıza bırakacağımız hiçbir şey kalmayabilir. Artık çok önemli bir dönemeçteyiz. Seçimin dışındayız ama, bu seçimin de seyircisi katiyen değiliz.
İlk defa bu kez, seçimlerde "mecburi oy veme” var. Mutlaka sandık başına gitmelisiniz. Sandıklar mutlaka inançla dolmalıdır. Sandıktan çıkan inanca hiçbir kuvvet karşı çıkamaz.
Yerel seçimlere gireceğiz, beş yıl beklemeyeceksiniz. Peki, kaç yıl diyeceksiniz: Bilemediğim sadece bu...
Durakoğlu, “Nereye oy verelim?" diyenlere de karşılık veriyordu:
Yüksek keyfiniz bilir…
Zaman zaman ilçeleri, hatta köyleri dolaşmalı. Halkın nabzı, oralarda daha görünür biçimde atıyor...