Şu Medyanın İşleri...

Mehmet Moğultay'la konuşuyordum. Bana, İlhan Selçuk’un 4 Aralık 1993 günlü “Ak ve Kara" başlıklı “Pencere "sini gösterdi:
Bu yazı, beni yaşama bağladı! dedi. Yazıyı anımsıyordum. Medyanın saldırıları ile karşı karşıya kalmış, dürüst bir insanı anlatıyordu. Şöyle başlıyordu:
“Moğultay'ı tanıdığım zaman saçlan kapkara idi, geçenlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na bir yerde rastladım; karalar arasına aklar düşmüş...
Takıldım:
Paraları nereye sakladın?..
Gülüştük.
Fatih Cumhuriyet Savcılığı ‘irtikap suçuna konu olan parayı kabul ettiği’ iddiasıyla Moğultay'ın dokunulmazlığının kaldırılmasını istemişti.
Moğultay nasıl bir adamdır?..
Ne hamamböceğidir, ne beş yıldızlı otel faresidir, ne holdinglerin uşağıdır; alınterine saygılıdır, emeğin katılımında bir demokrasiye inanır, ILO'nun evrensel istemlerine göre ülkenin çalışma yaşamını düzenlemeye çabalar...
Eh, bu kişiliğiyle bakanlığa başladığından beri sermaye kesiminin yaylım ateşi altındadır.
Medya şarlatanı, böyle bir adamı alır, kirli suda yıkayıp çamaşır gibi sıkmak için elinden geleni ardına koymaz. Kolay mı emekçinin hakkını savunmak?"
İlhan Selçuk'un yazısının tümünü vermek isterdim.
Ekmekçi bugün de “Ankara Notları"nı İlhan Selçuk'a yazdırmış! diyecekler.
Bir bölümünü daha vereyim yazının:
“Moğultay temize çıktı...
Aklandı...
Peki, biz aklandık mı?
Moğultay’ın aklandığı günün gazetelerine bir bir baktım. Birkaç hafta önce sekiz sütunluk manşetlerle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakam'nı suçlayan ceridelerden kimisi bu olayı önemli görmemiş ki birinci sayfasına koymamış, kimi tek sütunla işi geçiştirmek istemiş...
Ayıptır...
Temiz toplum istiyoruz diye ortaya çıktık; ama temizlik bizim neyimize...
Yolsuzluk, rüşvet, irtikap ve hırsızlıkla savaşımı, solculukla savaşıma dönüştüren bir medya, temiz toplumun değil, kirli toplumun maşası olur."
İlhan Selçuk'tan başka, Hikmet Çetinkaya, Yılmaz Akkılıç, Attan Öymen, Öktay Akbal, Emin Çölaşan, Hilmi Bengi yazılar yazıp medyayı eleştirmişler.
Moğultay'la konuşuyoruz. Bunalmış, ne yapsın? Gazeteyi arar, yetkililer telefona çıkmaz, kaçarmış. Başbakan’a gidip, istifasını vermek istemiş: Tansu Çiller çağırmış sonra:
Ben demiş, araştırdım, yok öyle birşey, lütfen istifa etmeyin!
Tansu Çiller, o sıralarda Bonn'a gidiyormuş, Moğultay'a:
Siz de gelin, hem biraz moraliniz düzelir demiş, Almanya'da iki milyona yakın işçi var, onların sorunlan var...
Moğultay uçağa binince bir de ne görsün; telefonlarına çıkmayan, kaçan medyacı orada değil mi? Doğruca yanlarına gitmiş.
Telefonlarıma çıkmıyorsun, yalan yanlış manşetlerle beni karalıyorsun. İspat edersen, bakanlıktan değil, milletvekilliğinden istifa edeceğim. İspat etmezsen, şöyle şöyle şöyle...Ağzına gelem söylemiş, arkadaşlarının arasında; çıt yok!
Bakmış oralı olmuyorlar, mahkemelere gitmeye karar vermiş. Davalıları arasında şimdi DSP’de olan İzmir Milletvekili Veli Aksoy da var. Gazetede, sekiz sütuna şöyle bir haber:
“SHP'li Sayın Bakan, ailenize dikkat edin!”
Moğultay, hem gazeteyi, hem Veli Aksoy'u mahkemeye verir, mahkeme 10 milyon lira “manevi tazminata" hükmeder.
Yargıtay, bu parayı az bularak kararı bozar. İlk mahkeme bu kez 400 milyon liraya hükmeder. Bir başka davada, mahkeme gazeteyi 400 milyon liraya mahkûm eder, Moğultay faizleriyle birlikte toplam 560 milyon lirayı gazeteden alır. Bir başka davada aynı gazeteden faiziyle birlikte 273 milyon 500 bin lira tazminat alır.
Moğultay, kendisi söyledi:
Mahkûmiyetlerin toplamı iki milyar lirayı buluyor!
Bu milyarları ne yapacaksınız? diye sordum.
Repoya yatırdım! dedi, elimi sürmedim. Gazete, hakkımda yayımladığı yalan haberlerin boyunda, bir haber yayımlar, özür dilerse, bu parayı kendilerine geri vereceğim. Yoksa bir hayır kurumuna bağışlayacağım!
İçimden:
Boşuna beklersin! dedim, medya hiç yalanını düzeltir mi?
Medya gerçekte kukladır; asıl sosyal demokratları harcamak isteyen sermayedir. Sermayenin sözcüleri değil mi, temcit pilavı gibi, ikide bir “Anayol" formülünü ileri sürüp duran?
Mete Akyol'un, Ahmet Özal'ın “Kanal 6"sında. Zeynep Özal'la yaptığı röportajın yankıları hâlâ sürüyor. Herkes, hıncını Mete'den almaya çalışıyor. Çatanlar arasında, eski arkadaşlrın, kapı yoldaşları var. Yıllarını verdiği gazete köşelerinde Mete boy hedefi, vur abalıya!
Bu arada ilginç şeyler de öğreniyorum: Mete, bir pazar günü çalıştığı gazetenin kapısına gelmiş,, elindeki anahtar kartı, sokmuş, ama o ne? Kapı açılmıyor. Öğrenmiş ki, Mete kovulmuş. Kovanlar, utançlarından “kovuldun"diyememişler de, kartı “iptal" etmişler. Bir başka gazete, kendisine armağan edilen bir kalemi, meğer demirbaşa almışmış!
Mete Akyol’la yıllarımız birlikte geçti, iyi tanırım. Onun, Ecevit'in milletvekilliği önerisini, CHP’nin “Halk" gazetesinin başına geçme isteklerini -incelikle- reddettiğini bilirim...
***
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı genel kurul toplantısı, 11 Mart Cumartesi günü saat 10.00'da, Mithatpaşa Cad. 52/1 numarada yapılıyor. Toplantı, para yatıran onbinlerin ilgisini bekliyor...