Sorguda...

Cezaevinde yatmadım; içerde yatanlardan sürekli bilgiler gelir. Cezaevlerinin ıcığını cıcığını öğrendi çok kimse. Izmir'in “B" cezaevinde, "Kadınlar koğuşu”nda, adam öldürmekten, yaralamaktan, uyuşturucu kullanmaktan, satmaktan, fuhuştan, zinadan, trafik suçlarından, hırsızlıktan, dolandırıcılıktan, kefil olmaktan, sahte pasaporttan, siyasal suçlardan (yabancılar da içinde) insanlar yatar. Aylarca, yıllarca bir arada. Bir okur anlatıyor; "B“ bölge cezaevinin yığınla sorunlarını; yönetimin ilgisizliği, hükümlülerin çaresizliği, ayrı bir konu, ayrı bir dünya, insanların hor görüldüğü, “Hayvanlar!” diye seslenildiği, sağlık sorunlarına sırt çevrildiği, körlere “görüyor" raporlarının verildiği bir cezaeviymiş burası. Geceleri hücrelerden acı çığlıklar gelirmiş. Gardiyanların, hükümlüleri nasıl yumrukladıklarını birbirlerine anlatan şakaları, “Malta" denilen yerden gelen dövülme sesleri sorunlardan birkaçıymış. Ama, her şeye karşın insanların yürekleri dopdolu, sevgileri bitimsizmiş. Emniyet’in ağır işkencelerinden geçerek gelenler, gördükleri işkenceleri anlatırlarmış. Bu işkence görenlerin gözlerindeki pırıl pırıl aydınlığın yine de söndürülemediği gözlenirmiş, izleyenler “İnsan bu olsa gerek" derlermiş.
İşkence, baskı, hor görülme, kabalık, çok yerde olduğu gibi, orada da yine geçerliymiş. İnsanlar, içerde de dışarda da olsa, her şeyden önce, bir insan olarak, baskının, işkencenin sistemleştirilmiş bir olgu durumuna getirilmesine şiddetle karşı çıkmalıdırlar. Adı bende saklı okurun mektubu, şöyle sona eriyordu:
"...İnsanca yaşanan bir Türkiye için, her türlü düşüncenin özgürce savunulacağı bir Türkiye için, suçsuz insanların cezaevlerini doldurmadığı bir Türkiye için, tüm insanlarımızı duyarlı olmaya çağırıyorum. Güzel günlerimiz için yaratıcı çalışmalarınızda başanlar diliyorum."
Haydar Kutlu’yla Nihat Sargın, Ankara Merkez Cezaevi'nde 14. koğuştan alınarak, Yahya Demirel’in daha önce kaldığı koğuşa verildiler. Haydar Kutlu (Nabi Yağcı) kendilerine, çeşitli “fiziksel'' işkenceler yapıldığını, hortumla üzerlerine su fışkırtıldığını, askıya asıldıklarını anlatıyordu. Haydar Kutlu askıdayken, baldırından bir iğnenin sokulduğunu duydu, gözleri bağlıydı. İşkence yapan görevliye:
Bana ilaç zerkediyorsunuz! dedi. Görevli:
Seni rahatlatmak için yapıyoruz! yanıtını verdi...
Bu iğnenin yapılmasından sonra, Haydar Kutlu, gözlerine doğru bir sıcaklığın yayıldığını, bilincinin etkilendiğini farketti. İğne yapmaktan amaç, bilinci ortadan kaktırmak, sorulara istenilen yanıtı almak mıydı? On gün uyutmadan sorgulamışlardı. Bu on gün içinde iki kez birer saat uyumuşlardı. Sorguda sürekli örgüt üyelerini soruyorlardı. Haydar Kutlu da Nihat Sargın da birşey söylemiyorlardı. Bu kez, ad sorarak yanıt almaya çalışıyorlardı sorgucular. Sonunda, söylemedikleri şeyleri, yazıp imzalatmışlardı Haydar Kutlu’yla Nihat Sargın'a. Sanıklar, Emniyetteki imzalı ifadelerini, savcıda, yargıç önünde reddetmişlerdi.
İğneden sonra, Haydar Kutlu'yu yatırmamışlar, bir sandalyede oturtmuşlardı. Hemen yatırırlarsa, tehlikeli olabilirmiş de ondan. Bir süre sonra yatırmışlardı.
Haydar Kutlu iğne yapıldıktan sonra, bilincinin karardığını farketti; bir yıldan beri orada olduğunu düşünmeye başlamıştı. Uyurgezer bir duruma gelmişti...
Nihat Sargın da askıya alınmış, üzerine soğuk su fışkırtılmıştı; orada sular Çankaya'da olduğu gibi kesilmiyordu anlaşılan; ancak Nihat Sargın’a elektrik verilmemişti, "O yaşlı, ölür mölür de elimizde kalır" diye mi?
Nihat Sargın'la Haydar Kutlu, savunmanları Halit Çelenk'le, Reşat Kadayıfçılar’a, gördükleri işkenceleri anlattıktan sonra, cezaevi savcılığına bir dilekçe vererek, olup bitenleri anlattılar, bunların dosyaya konulmasını istediler...
Sorgudaki işkence olayı, Erdal Bey'e de yansıtıldı. 9 Aralık Çarşamba günü, saat 15.30'da, Sargın ite Kutlu'nun savunmanları SHP Genel Merkezi'nde önce Fikri Sağlar’la, sonra Erdal Bey’le görüştüler. Erdal Bey'le görüşen savunmanlar şunlardı: Atilla Coşkun, Rasim Öz, Bahri Belen, Hasan Bakırcı, Nezahat Gündoğmuş, Hasan Ürel.
Erdal Bey'e ayrıntılarıyla sorgulamayı anlatan savunmanlar, yardım edilmesini istediler. Erdal Bey, dinlediklerinden çok etkilenmişti. Ayrılırlarken, savunman Hasan Bakırcı’nın kolunu tutarak:
Müthiş bir görev yapıyorsunuz! dedi.
Erdal Bey, "Düşünce özgürlüğü ilkemizdir" dedi. “Sağımızda ve solumuzda partiler kurulsun, komünist partisi de kurulsun!" diye ekledi. Savunmanlar, "Belli güçler, bizim üzerimizde baskı kurmak istiyorlar, buna karşı savaşım veriyoruz, bize yardımcı olun" dediler...
Neredeyse işkence yapanlar, baskı yapanlar değil, işkence görenler, gördüklerini söyleyenler cezalandırılacaklar. Kimi yetkililer, “İşkence iddialarını dinlemekten bıktık" diyebiliyorlar...
10 aralık "İnsan Hakları" günü, Ankara'da gerçekten görkemli başladı. 130 bin imzalı dilekçenin, İnsan Hakları Derneği’nden alınıp, Meclis Genel Sekreteri Ali Çelebi'ye verilişi olayı da görülecek şeydi, İnsan Hakları yöneticileriyle. Meclise gidecek konuklar, dilekçelerin toplandığı kocaman klasörleri kucaklamışlardı. Dışarıda, kalabalık bir polis ekibi vardı. Sabahleyin, üç yıldızlı bir komiser İnsan Hakları Derneği’ne gelerek. Akın Birdal’a, “Biz her türlü güvenlik önlemini aldık, size yardımcı olmak için; sizin bir isteğiniz var rm?" diye sormuştu. Tümümüz videoya çekildik! Meclis yakındı; nasıl gidecektik? Ben "İki adımlık yol, yürüyelim!'' deyince Emil Galip Sandalcı:
Bu Ekmekçi, bizi kışkırtıyor; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına aykırı davranmamızı istiyor! diye takılıyordu. Topu topu yirmi kişiydik; beş yüz metrelik yolu, arabalarla gittik...
Meclise gelenler çok iyi karşılandılar; emniyet müdürü, yardımcıları yol gösteriyorlardı:
Dilekçeciler mi, buyurun bu taraftan elendim!
“Genel af’ ile "ölüm cezalarının kaldırılması”nı içeren dilekçe klasörlerini, Meclis Genel Sekreteri’ne sunanlar arasında şunlar vardı.
Nevzat Helvacı (İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı), genel merkez yöneticileri: Leman Fırtına, Akın Birdal, İbrahim Tozan, İhsan Atar, Bekir Doğanay, Yavuz Önen, Ülkü Tolunay, şube başkanlarından Emil Galip Sandalcı, Güngör Aydın, Hacı Kantarcı (Kayseri Şube Sekreteri), Prof. Sadun Aren, yayımcı yazar Muzaffer İlhan Erdost, Halit Çelenk, gazeteci Mustafa Ekmekçi, tutuklu aileleri adına Perihan Akçam, demokratik kitle örgütlerinden Prof. Nusret Fişek, gazeteci Şükran Ketona, Alman parlamenterlerinden Alman SPD milletvekili, İnsan Hakları Avrupa sözcüsü Monica Genseforth, Alman Yeşiller’inden parlamenter Ellen Olms, SHP Ankara Milletvekillerinden Rıza Yılmaz, İbrahim Tez...