“Sökütemiyorum”

Trabzon'dan iki kardeş Perihan Çıtlak ile Kadir Çıtlak ortak mektuplarında şöyle diyorlar:

«Sayın;
Mustafa Ekmekçi amca,

Bizler; Trabzon ili Vakfıkebir ilçesi Beşikdüzü bucağına bağlı Ağaçlı köyünün Çıtlaklı Mahallesi halkındanız.

Ailemiz, babaannemiz, babamız ve annemizle birlikte 5 kardeşten oluşmaktadır. Babaannemiz, annemiz ve 3-4-5 numaralı kardeşlerimiz köyde; babamız ve bizler de Trabzon'da oturuyoruz. Babamızın kamu görevlisi, bizim de öğrenci oluşumuz ailemizin ikiye bölünmesine neden oldu. Köye dönsek eğitimimiz olanaksızlaşıyor, tümümüz şehire «göçsek» geçinemiyoruz. Tek seçeneğimiz bu.

Öz yaşantımızı kısaca öyküselleştirdikten sonra gelelim konumuza:

Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100. yılında ülkemiz düzeyinde okuma - yazma seferberliğinin başlatılması nedeniyle okuması yazması olmayan annemiz de bu seferberliğe katılıyor. Annemizin öğretmeni büyük bir özveride bulunarak günde iki saat olan ders süresini üç saate, haftada beş gün olan gün sayısını altı güne ve bir dönemlik kurs gününü de 45 günden 70 güne çıkarmış. Amacı «iyice bellesinler» ve «iyice sükütsünler» diye.

Annemiz, bize okumayı yazmayı öğrendiğini kanıtlamak istercesine bir mektup yazıp, köyden gelen komşumuz ile «elden» göndermiş. Mektup, yöremizin kültür yapısını da gözler önüne seriyor. Ama bu bilinçli olarak değil de güncel yaşamın gereği böyle oluyor. Mektubun başında okuyamama korkusu işlenirken ortalarında güncel olaylara, son bölümünde ise, başarabilmenin sevincini şimdiden duymaya başlaması konu edilmiş. Ayrıca işlerin yoğun oluşu, her iki işin birlikte yürütülmesinin güç olduğu (lahana dolmasının geceden pişirilmesi, yarına başka işlerin görülebileceği gibi.) vurgulanmış.

Konuşabilmek ve yürüyebilmek için emekleyen bir bebeğin sevincinden farksız olan annemizin ve bizim sevincimizi sizinle, Cumhuriyet'le ve tüm okurlarıyla paylaşmak istiyoruz.

Bu istemimizi hoş karşılayıp, annemizin mektubuna köşenizde yer verirseniz yazının başlığına da, «sökütemiyorum» sözcüğünü korsanız bizi ve tüm dövülen, sövülen, kovulan hatta öldürülen ama, buna karşın Atatürk ilke ve devimlerinden ödün vermeyen çağdaş okurlarınızı da sevindirmiş olacaksınız.

Ters katlayıp evimize getirebildiğimiz Cumhuriyet'imizi annemize okutup sürpriz yapmak istiyoruz.

En derin saygı ve sevgimizi sunuyoruz.

Ellerinizden öpüyoruz.»

Perihan ile Kadir'in annelerinin mektubu da şöyle:

«Sevgili evlatlarım.

Anneniz size mektup yazmaya başladı. Ama Filiz'in yardımı ile yazabiliyorum. Tek başıma sökütemiyorum. Tek başıma sökütmeye çalışıyorum. Sizler nasılsınız? İyi misiniz? Bu hafta köye gelmediniz. Haftaya gelirsiniz. Köylerde otlar büyüdü. Fındıklar dallarda çoğaldı. İlaç aldım, henüz vurmadım. Sarıkız bir dişi buzağcık etti. Burçak yanından eve gelmiyor.

Kurslarımız bir hafta daha uzatıldı. Ayın yirmi dokuzunda derslere son veriyoruz. İki fotoğraf lazım. Bizim okulumuza başka bir okuldan müdür gelip bizi imtihan edecekmiş. Bizim çok güzel belgemiz varmış. Öğretmenimiz belgemize çok havves etmiş. Ben bu mektubu yazarken Burçak yanımda uyuyor. Sarma ateşte pişiyor.

İstemeyerek satırlarıma son verirken ev halkı hepinize selam ederiz.

Anneniz.»