Siz Olsanız, Ne Yapardınız?

Esin Öngören, TRT’nin Ankara Radyosu’nda 1961 yılından beri çalışır. Radyonun temel direklerindendir. Dinleyicileri, daha çok O'nu sesinden tanırlar. Başlıca haberleri, O okur. 1988-89 yıllarında, Bodrum’un karşısındaki Grek adalarına iki arkadaşıyla yaptığı geziyi anlattı. O günkü gibi heyecanlıydı, öbür iki arkadaşı da Oğuz Onaran’ın eşi Filiz Onaran'la, şimdi Devlet Konukevi'nin yöneticisi olan Nil Turagay, Esin Öngören anlatıyor, dinliyorum:
“Bodrum karşısında Kalimnos diye bir ada var, Kos'tan sonra, hemen Gümüşlük kıyılarına çok yakın bir ada. O adaya çıkar çıkmaz solda ‘Drossos Kardeşler’, ‘Drossos Brothers Restaurant' yazılı bir lokanta var, biz oraya gittik, kahvaltı yapacağız. Üç arkadaşız. Oradakiler bizim Türkiye 'den geldiğimizi anladılar, bize inanılmaz derecede yakınlık gösterdiler. Daha adaya yeni ayak basmıştık, bize güzel bir pansiyon buldular. Sonra orada kahve falan içtik.
Akşam yemeğinizi burada yiyin! dediler. Şimdi de gidin, işte şurada denize girin...
Biz akşam geldik, üç arkadaş yiyeceğimiz şeyleri söyledik. Garson sürekli olarak masaya bir şeyler taşıyor:
Bu, bize özgü, bunu karım yapar! Bir dolma, domates dolması. Ondan sonra, işte, ‘Biz bunu çok severiz' çiroz!
Ama biz bunları istememiştik!
Olsun, bunlar bizim ikramımız. Bu arada 'Uzo' (Grek rakısı). Tamam. Biz bunları yedik.
Hesap, dedik, hesap yok!
Ay, ama yapmayın, etmeyin, nasıl olur?
Peki, Türkiye'ye biz gelseydik, böyle karşılaşsaydık, siz olsaydınız ne yapardınız? dediler bize.
Ertesi günü yine çağırdılar:
Tamam geliriz, ama koşulumuz var... dedik.
Tamam, ödeyeceksiniz, dediler. Bu arada çok efendice bir şey yaptılar. Bunlar iki erkek kardeş, bizim masamıza geldiler, oturdular. Ben öyle yorum yaptım; hani biz oraya üç tane bayan gittik! Hani, herhalde bizim usumuza yanlış bir şey gelmesin, diye. Dediler ki:
Yarın akşam yine gelin kesinlikle.
Ama biz bu koşullarda gelemeyiz. Siz para almıyorsunuz.
Hayır, bu kez alacağız, hem de karılarımızı da getirip tanıştıracağız!
Bu bana çok büyük bir incelik gibi geldi. Gerçekten biz gittik, yemek yedik. Arkadan bunların eşleri geldi. Sonra gece saat 24.00’te restoran kapatıldı. Bizi aldılar eşleriyle birlikte, bir cipe koydular. Kıyıda çok güzel bir yere götürüp dondurma, arkasından evlerine götürüp kahve ikram ettiler; daha sonra da pansiyonumuza bıraktılar. O ikinci gece gittiğimizde 'Hesap!' dedik, ‘hiç itiraz yok!' Garsona:
Hesabı hazırla! dedi. Pusula geldi; o pusula bende duruyor, nereye koydum bilemiyorum. Altında İngilizce: ‘Brossos kardeşlerden sevgilerle’. Yani ikinci gecenin hesabı da böyle ödendi.
İkinci gidişimizde, Mahmut'la (Mahmut Tali Öngören) gittik. İbrahim Demirel, Mahmut, ben. Ben çok övdüm çünkü, çok mutlu döndüm; Mustafa Ekmekçi, olamaz bu denli. Bize ne diyorlardı biliyor musunuz? ‘Siz, Türkçe mi konuşuyorsunuz?’
Evet!
Ah, tevekkeli değil, Türksünüz. Onun için bu denli güzelsiniz!”
Esin anlatırken, ben de heyecanlanıyorum. Soruyorum:
Peki Türkçe biliyorlar mı?
Buradan gidenler biliyorlar.
Anladım.
Brossos kardeşler, Kalimnos adasında doğmuşlar. Bu arada ben ‘Mastika’ sordum. Dediler ki: “O artık, eskisi gibi sizin övgüsünü duyduğunuz Mastikalar yok. Ama, ben size, benim özel bir depom var, oradan çıkarıp vereceğim". Bize üç şişe Mastika armağan ettiler, olağanüstüydü!
Esin Hanım, ikinci gidişinde, Türkiye'den armağanlar götürür. Gemide geri dönerken, “Siz Olsanız Ne Yapardınız?" başlıklı bir yazı yazmayı bile kurar. Gezdikleri her adada, Grekler şöyle demektedir:
Ah, bizim Türklerle hiçbir sorunumuz yok. Bu, devlet politikası. Türkler politikaları sarsılınca bizi kullanıyorlar, bizim politikacıların durumu sarsılınca sizi kullanıyorlar!
Esin Öngören’in dedesi Binbaşı Karakullukçuoğlu Halis Bey, 29 Mart 1921 'de, İkinci İnönü Savaşında Grek kurşunlarıyla şehit düştü! Binbaşı Halis Bey'in Bozöyük’ün bir köyünde, devletin yaptırdığı anıt-gömütü var. Esin'in kardeşi Cengiz, oralara giderek gömütün resimlerini çekti. Hiç yıkılmamış koskoca ayyıldızlı bir anıt-gömüt.
Esin, hep o öykülerle büyütülmüş anneannesince. Dede Halis Bey, 36 yaşında şehit düşmüş, anneanne 26 yaşında dul kalmış üç çocukla. Bir daha hiç evlenmemiş; yalnızlık da var, Esin'in annesi evlenmiş, doğum yapınca, anneanne Esin’i vermemiş. Hep Türk-Yunan düşmanlığı öyküleriyle büyümüş. Esin, İstanbul'da lisedeyken, Yunan Kralı ile Kraliçesi İstanbul'a gelmiş. Esin anlatıyor
Ben, anneannemin, böyle ip gibi, Ekmekçi, gözyaşı döktüğünü anımsıyorum. “Düşmanlar dost oldu! "diye. Artık o sevinç miydi, kırgınlık mıydı anlayamıyorum, küçüktüm.
Ben, adalardaki olayı yaşadıktan sonra, kendi kendime üzüntü duydum. Utandım, insanlık başka birşey. Yani, hep böyle hoşluklarla geçti, böyle hüzün dolu. Benim bir zamanlar başucu kitabım Dido Sotiriu 'nun "Benden Selam Söyle Anadolu'ya” kitabıydı. Okuyup ağlıyordum, ağlayıp okuyordum. Bir yığın arkadaşıma o kitabı armağan etmişimdir. Gidiyordum adalarda “restoran"lara, en başta musakka! Bizim hangi restoranımızda listenin en başındadır? Arkasından şişkebap, cacıki! Bantlarda Ruhi Su türküleri!