Sivas Duruşmalarını İzlerken... (1)

Pazartesi öğleden sonra, bir de salı günü; 2 Temmuz'da, Sivas'ta Madımak Otelinde 37 aydının yakılarak öl­dürüldükleri davanın duruşmasını izledim DGM’de. Kanım çekilmiş, dinliyordum ölümden dönenlerin yakın­malarını.

Duruşma Yargıcı Muammer Ünsoy, nasıl da benzi­yordu Hüsnü Göksel'e. Hüsnü Göksel’in genci.

Ozan Ali Yüce heyecanlıydı. Bir mahkemeye ilk kez gidiyordu Ali Yüce, Madımak Oteli’nde, yaşadıkları se­rüveni anlatıyordu, özetle şöyle diyordu:

Devletimiz bizi korur diyorduk. Saatler geçtikçe bize herhangi bir kurtarıcı gelmiyordu. Saat 19.00-20.00 ara­sında elektrikler kesildi, karanlık oldu. Dumanlar gelme­ye başladı. Gençler, 'Yaşlılar yukarı çıksın’ diyorlar, vücutlarını siper ediyorlardı. Ölüm adım adım yaklaşı­yordu. Bir kör dumanın içinde, koşuyoruz, gidip geliyo­ruz. Ölüm boğazımızdan iniyor. Haydar adında bir arka­daş, çıplak dirseğiyle camın birini kırdı. Kırılan cam arka taraftaydı. Arka taraftaki ölüm, o denli somut değildi. Asıl ölüm, caddeden geliyordu. Arka pencerede, ellerin­de iki kelin çubukla iki kişi 'Gelmeyin!' diyorlardı. Adının Mehmet olduğunu öğrendiğim bir komiserin yardımıyla aşağıya indirildik. Öbür arkadaşlarımızın durumunu merak ediyorduk. Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldük. Emniyet Müdürlüğü’nde bir ses geldi:

Işıkları söndürün, çabuk yukarı çıkın, yoksa siz de gi­dersiniz, biz de!

Savunman Şenal Sarıhan. yargıçtan, Ali Yüce'nin otu­rarak konuşmasının sağlanmasını istedi. Ali Yüce'ye sandalye getirildi.

Ali Yüce, oradan kurtarılmaları için, devlet güçlerin­den "somut bir çaba göremediğini" söyledi. Olay günü, TV’de hükümet, devlet yetkililerinin açıklamalarının ise, "dayanılır gibi olmadığını" bildirdi. Şöyle dedi:

Devlet, Kuveyt halkına gösterdiği ilginin binde birini gösterseydi, insanlar ölmez, bu gençler de burada yargılanmazdı. İnsanım diyen herkes, öldürülen 37 insanın. gencin ölümüne acır.

Yargıç sordu:

Dışarıda bağıranların attıkları sloganlar neydi?

"Şeriat gelecek, laiklik gidecek", "Kahrolsun laiklik" gibi sloganlardı.

Ali Yüce. "Hükümet, devlet gerekli dikkat ve hassasi­yeti gösterseydi, bu kalabalığı önleyebilirdi" diyordu. Ekliyordu:

Orada tek sıralı askerler vardı, onlar da biraz sonra yok oldular. Dışarıda kalabalıklar, kaldırım taşlarını bi­nanın (otelin) camlarına atıyorlardı. Otelde benim elime kurşun kalem kalınlığında bir çıta verdiler, ben de bunu attım. Devlet, bir toplu iğne başı olan yerde vardır. Sivas bir toplu iğne başı kadar mıdır?

Yargıç:

Sivas büyük bir ilimizdir! deyince Ali Yüce:

Devlet salyangoz adımıyla geldi Sivas 'a. Ertesi gün, cici ayakkabılarıyla, giysileriyle (kurtulanları) kutlama­ya geldi Sivas a.

Yargıç, Ali Yüce'ye:

Avukatın var mı? diye sordu, bir şey istiyor musun? Müdahil olursan Yargıtay a gitme hakkın olur...

Yok, dedi Ali Yüce, kimden ne isteyeceğim? Ulus, 37 tane İnsanını yitirmiş. Suçlular bulunduğu zaman ceza­landırılacaktır...

Ali Yüce’den sonra, sıra eşi Nimet Yüce’deydi. O daha heyecanlıydı. Ali Yüce, eşine:

Hiç korkma, yargıç çok yumuşak! dedi. Nimet Hanım’ı basına ayrılan yerden izliyordum. Dudaklarında bir gülümseme, yargıcın karşısına doğru yürüdü. O da ilk kez mi bir yargıç karşısına çıkıyordu ne? Ondan çok ben heyecanlanıyordum. Yargıç. Nimet Yüce'ye adını, babasının adını, adresini sordu. "Yaşınız kaç?" deyince, Nimet Hanım:

Yirmi beş! yanıtını verdi, hemen düzeltti; "Yanlış söy­ledim, 55 diyecektim!" Yargıç:

Heyecanlanmayın, dedi, burada adlarını unutanlar var! Eşiniz Ali Yüce Bey olayları anlattı, siz de birliktey­diniz, onlara ekleyeceğiniz var mı?

Nimet Hanım şöyle dedi:

Boğulmaya, ölmeye az bir zaman kalmıştı. Sekiz sa­at içeride mahsur kaldık. Alevler yüzümüze vuruyordu. O sırada Dernek Başkanı'nı gördüm. "Bizi buradan kurtarın!" dedim. Nasıl kurtulduğumuza hayret ediyorum!

Yargıç, dışarıda atılan sloganları anımsayıp anımsa­madığını sordu. Nimet Yüce, şu karşılığı verdi:

"Atatürk Cumhuriyeti burada kurdu, burada yıkaca­ğız", "Şeriat istiyoruz", "Aziz Nesin’e burası mezar ola­cak" diyorlardı.

Nimet Yüce’den sonra Birsen Gündüz içeri alındı. Bir­sen Gündüz, Sivas'a giden "Semah" ekibindendi. Kar­deşi Murat Gündüz Sivas'ta boğularak ölenler arasın­daydı.

Sivas olaylarında 124 sanıktan 79'u tutuklu olarak yar­gılanıyorlardı. Sanıkların çoğu genç, çoğu sakallı kişiler. Sakallarını sonradan uzatanlar var. Savunmanlarıyla birlikte sürekli gürültü yapıyorlar. Yargıç, zaman zaman susturmakta güçlük çekiyor. Duruşmaları izlerken, ölen 37 kişi, gözlerimin önünden gitmiyor...

Ben duymadım, sanıklar duruşmadan sonra, cezaevi arabasıyla cezaevine giderlerken. "Allahuekber" diye bağırıyorlarmış.