Sinsi Cinayetler (4) DTCF’de Neler Oluyor?

Bursa Hâkimiyet gazetesinden İlyas Başsoy faksla bir mektup gönderdi; özetle şöyle:
“Sayın Ekmekçi,
26 Temmuz 1990 tarihli yazınızda fen liselerinden bahsetmeniz dikkatimi çekti. Ben, sözünü ettiğiniz fen liselerinden birinde okumuş bir üniversite öğrencisiyim ve orada yaşanan içler acısı durumu çok iyi biliyorum.
Ülkenin geleceğini yaratacak insanların dinci, bağnaz, faşist kadrolarca nasıl yönlendirilmeye çalışıldığı, gencecik öğrencilerin bilim üreteceğine, yobazlıkla nasıl mücadele ettiğini sanırım bir yazıyla sınırlı bırakmazsınız.
Bilim çağında, “ilim" fetvalarıyla Atatürk, uygarlık, laiklik düşmanlığı yapanları umarım bu yolda rahat bırakmazsınız.
Bugün, sadece fen liselerinde değil, askeri okullarda. Anadolu liselerinde ve hatta normal liselerde bile korkunç bir gericilik dalgası esmekte.
Kara düşünceli insanların yaratmaya çalıştığı insan tipi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu olmakla kalmayacak, temeli bin beş yüz yıl öncesine dayanan bir felsefenin gölgesi, bütün aydınların, bütün halkın üzerine düşecektir.
Biz, gericilere pabuç bırakmayan, devrimci yapımızdan ödün vermeyen, ilerici bir kuşağız... Ama o kadrolar görevine devam ettikçe bizden sonraların da bizim gibi olacağına kimse garanti veremez.
Saygın gazetenizi ve kaleminizi bu konuda daha da duyarlı olmaya davet ediyorum.
Saygıyla…
İlyas Başsoy”
***
1 Temmuz 1990 günlü, “Muzır İşler..." başlıklı “Ankara Notları"nda, alnında “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" yazıtı DTCF’de, gelişen “türban" olayına değinmiştim. Olaylar çok hızlı gelişti. Yazılı sınava başı açık giren N.Ç. adındaki kız öğrenci, sözlü sınava “türbanlı" girmek istemekte, öğrencinin Refah Partili savunmanı Şevket Kazan da öğrencinin başörtüsüyle sınava girebilmesi için savaşım vermektedir. Gazetecilerin, "Muzır Kurulu Başkanı" olarak tanıdıkları Bayan Prof. Rüçhan Arık da başörtülü öğrencinin sınava alınmasını istemektedir. Şimdi olayların gelişmesine bir göz atalım:
Refah Partisi genel başkan yardımcılarından, eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, 8 haziranda başörtülü girmek istediği için sınava alınmayan N.Ç.'nin 11 haziranda vekâletini alır, C. Savcılığı'na başvurur. Şevket Kazan, öğrenciyi başörtülü olarak sınava almayan DTCF öğretim görevlisi Haydar Dönmez'in “görevi kötüye kullanmak” suçundan cezalandırılmasını istemektedir. Ankara C. Savcısı Nihat Artıran, 20 Haziran 1990 günü, “görevsizlik'' kararı vererek dosyayı Ankara Üniversitesi Rektörlüğü'ne gönderir.
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Metin Kıratlı, dekanlığa yazdığı yazıda. “Konunun araştırılarak gereğinin yapılmasını ve sonucundan rektörlüğe bilgi verilmesini" rica eder. Rektörlüğün de dekanlığın da Anayasa Mahkemesi kararından sonra türbanı yasaklayan kararları vardır. Bunlara karşın DTCF Yönetim Kurulu, kız Öğrenci N.Ç.'nin başörtülü olduğu için kullandırılmadığı sözlü sınavının 3 Ağustos 1990 Cuma günü saat 10.00'da, bütünleme sınavının da 27 Eylül 1990 Perşembe günü yapılmasını kararlaştırır. Karar, oybirliğiyle verilir. “Başörtülü" N.Ç. için -yarın- ayrı sınav yapılacaktır.
Muzır Kurulu Başkanı Bayan Prof. Dr. Rüçhan Arık, DTCF Dekanı olarak, öğrenci hakkında, yönetim kurulunun harekete geçtiğini(!) Öğrenci Disiplin Yönetmeliği uyarınca işlemleri başlattığını, ilgililere bildirir, sınavın yapılmasını ister. O iş başka, bu iş başkadır. Yönetim kurulu kararı havada kalmayacak mıdır? Rektörlüğün, dekanlığın genelgeleri nerede kalacaktır? Muzır Kurulu Başkanı olarak basılı yayınlarda fırtınalar estiren Bayan Rüçhan Arık, tükürdüğünü yalamış duruma düşmeyecek midir? Atatürkçülüğü dillerinden düşürmeyenlerin Atatürkçülükleri ne olacaktır? Ankara Üniversitesi Yönetim Kurulu'nun 10 Ocak 1990 gün, 3182 sayılı kararında. Anayasa Mahkemesi kararı aktarılmakta, “Bu durumda, dinsel inanca dayalı görünüm ve kıyafette yükseköğretim kurumlarının dersliklerine ve ilgili yerlerine girilmesi açık ve seçik olarak anayasaya aykırıdır. Anayasa düzenini korumak devletin bütün kuruluşlarının en başta gelen görevidir. Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay’ın kararları karşısında hiçbir merci ve kişi böyle bir fiile müsaade veremez. Bu davranışlara engel olmadığımız takdirde yükseköğretim kurumu olarak bizler de muhtemelen failleri kadar sorumluluk altında kalırız…” denilmekteydi. Yedi ayda ne değişti ki Anayasa Mahkemesi kararı, Ankara Üniversitesi Yönetim Kurulu kararı, DTCF yöneticilerince ayaklar altına alınıyor? Eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, eskiden beri tanıdığım bir kişi. Kendi öz kızı başını açıp geziyor mu? N.Ç.'nin sözlü sınava "başörtülü” girmesi için niye çırpınıyor? Nedenim anlamak gerçekten güç! Bir siyasal amaç mı var altında diye bir kuşku geliyor insanın usuna. Dinsel inançlar, politika aracı mı oluyor?
Burada, kuruluşunu baskılar yüzünden bitirememiş Eğitim- İş'e büyük görev düşüyor. Eğitim-İş, yalniz öğretmenlerin parasal çıkar sorunlarıyla değil, devrimci, demokratik sorunlarıyla da ilgilenmek durumunda. Fen liselerinde, Anadolu liselerinde, DTCF gibi üniversite kuruluşlarında olup bitenler, Eğitim-İş'i ilgilendirmezse kimi ilgilendirecektir?
* * *
Havaların sıcak gittiği günlerde, Yalova gibi çağrılı olduğum Sinop, Ayancık, Dikili şenliklerine gidemedim, izleyemedim. Ural Armay söyledi; Sinop'un “Beldemiz" gazetesinde. “Gelmese de Ekmekçi’ye teşekkür ederiz” diye yazmışlar. Sağolsunlar. Dil Derneği Genel Yazmanı Sevgi Özel, otobüse atlayıp hem Sinop'a hem Ayanak'a gitti; benim de selamımı götürdü Gerze’deki eşek yarışlarına sık sık yer veren basının, Sinop şenliklerine az yer vermesi, üzmüş Sinop aydınlarını. Sinop’a gidenler de kalabalıktı. Toktamış Ateş, Muzaffer İlhan Erdost, Muzaffer İzgü, Burhan Günel, Turgut Kazan, Hamdi Konur (eşi Vehbiye Hanım, Sinoplu), Ayla Oktay, Sevgi Özel, Öner Yağcı, belleğimde kalanlar. Gidenlerin çoğu Ayancık Keten Şenliği’ne de katıldılar. Dikili'yi, gidenlerden, Eylem’den, Özlem’den dinleyeceğim. Aziz Nesin, Akın Birdal, Yakup Kepenek, Sadun Aren oradaymışlar. İlhan Selçuk, günübirlik gitti, döndü.
Burhaniye'nin öreninde Eğit-Der Balıkesir Şubesi'nin düzenlediği toplantıya katılacağım diye aylar önce söz vermiştim. Balıkesir Şube Başkanı Halil Öncül almıştı sözü. İsmail Hakkı Bayram, Hamdi Konur, Niyazi Altunya, Eğitim-İş'ten İsmail Sarı, Talip Apaydın da orada olacaklar. Daha da vardır.. SHP'li Belediye Başkanı Necmi Şengider, hazırlıkları yapmış, ''Bekliyoruz!" dedi.
Yıllar önce gittiğim Belek'te güzel günler geçirmiştik. “Serik Rostası"nı hemen hemen bir başına çıkaran Ali Oğuz Kahya, gazetesinde "Param olursa Ekmekçi'yle Başaran'ı çağıracağını” diye yazmış. Aman Aliciğim, biz yeme içme dostu muyuz? Gün olur, yine geleriz.  şık Veysel anlatmıştı fıkrayı: Adam, kapıyı tak tak vurmuş. Karısı içeriden sormuş:
Kim o?
Allah izin verirse kocanım! diye karşılık vermiş adam.
Sağlıklı olalım da gezip görmek ne güzeldir. Çok da severim!