Antalya’nın tam kuzeyinde bir ilde geçti olay; bir genç bayan, temmuz sıcağında yolda gidiyordu. Biri, şöyle söz attı bayana:
Ha çorapsa gezmişsiniz, ha donsuz!
Bayan, kıpkırmızı geçmiş olmalı; asıl utanması gereken sözü atan ise bir iş görmüş gibi kurumlanmalı. İşlediği cinayetin ayrımında olmadan belki. Türkiye’de sinsi cinayetler deyince, laikliği, demokrasiyi yok etmeyi amaçlayan girişimleri sergilemek istiyorum. Bu cinayetlerin katilleri hemen ele geçmiyor, çoğu kez de silahlıdır, o bile bilinmiyor, bulunmuyor.
Cinayetler için en elverişli yerler, okullardır. Buralara el atıyorlar. Ülkenin geleceğini, buralarda karartmayı planlıyorlar. Birer birer açıklayacağım.
Hiç fen liseleriyle ilgilendiniz mi? Buralara, Türkiye'nin en zeki çocuklarının alındıklarını çok kişi bilir. Göztepe'deki Fen Lisesi’nin yöneticisi “dindar" bir kişi; din dersi öğretmeni H.A. ise olayları dergilere geçmişlerden. Kendisinin öyle, paraya pula gereksinimi yok, deniyor. Kuyumcu dükkânları filan mı ne varmış, öyle deniyor. Böyle ücrete, aylığa gereksinimi olmayan kişinin fen lisesi din dersi öğretmenliğinde işi ne ola ki?
Fen liselerine çengel atanlar, şunu mu düşünüyorlar? Bu okulları bitiren öğrenciler, ileride Türkiye’nin yönetiminde etkin olacaklar. Bunu bildikleri için bu işi baştan, tepeden çözümlemek mi istiyorlar? Bu çocukların beyinleri yıkanınca, nasıl olsa yarın Türkiye'nin önemli noktalarını bunlar tutacaklar, yönetici olacaklar; o zaman, onları kullananlar, düşlerindeki Türkiye’yi, tereyağından kıl çeker gibi oluşturacaklar.
Burada okuyan öğrencilerin çoğu parasız yatılıdır. Fen lisesine sınav kazanıp gelen bir öğrencinin başlıca niteliği çalışmak, daha doğrusu, ders çalışmak; sosyal yaşamı, toplumsal ilişkileri pek yok, bunları pek bilmiyor. Çocuk Anadolu’dan gelmiş, korkunç bir yalnızlık içinde. Öğrenci, lisenin birinci sınıfına gelmiş; anasından, babasından bayram namazlarına gitmesini öğrenmiş. Lisenin üst sınıflarındaki kimi öğrenciler, önce bu yeni gelenleri aralarında paylaşıyorlar. “ağabey” durumundakiler, yeni gelenlere yemekler ısmarlıyorlar; yemek paralarının nereden geldiği bilinmiyor, dışarıda yemek yendikten sonra, yeni öğrenciye;
Haydi, şimdi de camiye gidelim! deyince, birlikte camiye...
Sorular başlıyor
Sen Allah’a inanıyor musun?
İnanıyorum!
İnanıyorsan. Kuran'da yazılanları zaten yapmak zorundasın...
Yeni öğrenci, önce namaza başlatılıyor. Okul yatakhanelerinde bile, beyinleri yıkanmış olanların yerleri ayrıdır. Oraya herkes alınmaz öyle. Kendi aralarında konuşurlar. Atatürk için iyi şeyler söylemezler. Örneğin. Atatürk için neler söylüyorlar?
Atatürk sadece iyi bir komutandır. Türkler için çok kötü şeyler yaptı. Yüzyıllar boyu sürmüş bir Osmanlı İmparatorluğu’nu nasıl yıkabilir bu insan? Bir kez dinsizdir. O, sarhoş, içkiciden başka biri değildir. Devletle ilgili çok önemli kararları, içki masasında aldı! (Din derslerini ortaokullarda, liselerde ''zorunlu'’ duruma getirdikten sonra. "Atatürkçülüğü'' dillerinden düşürmeyen 12 Eylül paşaları, okuyor musunuz bunları?)
"Atatürk kimmiş?" diyebiliyorlardı. Bunları okulun yönetimine, örneğin müdürüne yansıtmanın bir yararı da olanağı da yoktur. Bu kez, okulun müdürü takar öğrenciye, yakınan öğrenciye, kancayı ne bileyim?
Bir gün okulda, "İstiklal Marşı" töreni sırasındaydı. Okul Müdürü A.K., öğrencilere şöyle konuşlu:
Ben isterim ki bütün kızlar başörtüsü taksınlar. Hepiniz namaz kılın! Ben ileride, ahrette hepinizle ilgili hesap vereceğim. Ama şu anda yasalar elvermiyor...
Göztepe’deki Fen Lisesi'nln 280 dolayında öğrencisi vardı. Okulun dışarıyla hemen hemen hiç bağı yok gibiydi. Ankara'daki Fen Lisesinde de benzeri olaylar yaşanmakta mıydı?
Göztepe'deki Fen Lisesi’nde, ileri sınıflardaki öğrenciler, geceleri kaçıp kaçıp bir yerlere gidiyorlardı. (Tarikatın şeyhine mi?)
Müdür A.K.’nin desteğiyle, okulda bir mescit açıldı. Açıldığının ikinci günü mescide yeşil halılar geldi; öğrenciler, yeşil halıları nereden bulup alacaklar? “Dinci" denilen öğrenciler, bir bakıyorsunuz, hepsinin ayağında aynı çeşit ayakkabılardan var. Tümü, aynı tip ayakkabı almak için sözleşmiş olabilirler mi?
Fen lisesi eskiden üç ildeydi: Ankara. İstanbul, İzmir... Şimdi, hemen pek çok ilde var; sayıları yirmiye yaklaştı.
Sınıfta sıkmabaş kız öğrencilerde vardı. “Dinci" öğrenciler, kendilerinden olmayanların yüzlerine bakmadan konuşurlardı. Bir kızın yanlışlıkla eteği birazcık açılsa da dinci öğrenci onu görse, her işini bırakıp gider banyo yapar! Kızları öyle görünce, Tanrı’ya olan şeyi azalıyordu, dinci öğrencinin (inancı).
İngilizce öğretmeni, sınıfta dersi anlattıktan sonra öğrenciler, ikili çalışıyorlar, buna "pair work" diyorlardı. Bu sırada, kız-erkek birbirleriyle konuşuyorlar, çalışıyorlardı. Ne mi oldu? İngilizce Öğretmenine. "kız-erkek ilişkilerini arttırdığı" gerekçesiyle soruşturma geldi. Birlikte ders gören kız-erkek öğrencilerin, biribirlerine soru sorup yanıtlar almaları sakıncalı görülüyordu. Derste, "doğum kontrolü" konusu okunuyordu. Başörtülü bir öğrenci kalktı, öğretmene şöyle dedi:
Hocam, doğum kontrolü ne demek? Kadının işi, evde oturup kocasına çocuk yapmaktır istediği zaman. Doğum kontrolü de ne demekmiş? Öyle şey mi olur?
Başörtülü öğrencinin bu sözlerini, sınıftaki dinci öğrenciler alkışlıyorlardı, öğretmen güç durumda kalıyor, hiçbir şey yapamıyordu.
Göztepe Fen Lisesi, 1980'lerde kuruldu. Cuma namazlarına gidebilmeleri için öğrencilerin, derslerin az olduğu bir günü cumaya mı aldı müdür A. K.? Dinci öğrenciler, öğle soluklanmalarını mescitte geçiriyorlardı. "Etüt"lere filan takunyalarla geliyorlardı. Okulda öğrenciler, karşılıklı kutuplara ayrılmış gibiydiler. Öğrenciler, okuldan çıkarken, ya “dinci'' ya da "inançsız" olarak çıkıyorlardı. Arada kalamıyorlardı.
Geleceğin bilim adamı yetişecek çocuklarından bir kesimi, kendi aralarında da şöyle mi konuşuyorlardı?
İleride biz önemli yerlere geleceğiz. O zaman şeyi getirebiliriz! (Şeriatı mı?)
26 Temmuz 1990, Cumhuriyet