Sinop Güzellemesi

Sinoplu iki balık tutar, biriyle rakı alır, öbürünü meze yapar
Bir il, sadece sürgün yeri, ya da cezaevi olarak düşünülmüşse, içinde yaşayan insanlar da giderek, buna alışır. Tümü “Kalebent” olup, gider.
Sinop’ta, öğretmenlik yapmış, “Sarı Tarihçi” diye ün yapmış bir öğretmen şöyle dermiş:
Sinoplu iki balık tutar; biriyle rakısını alır, öbürünü de meze yapar!
Sinop’ta balıkçılığı da, Sinop dışından gelen balıkçılar yaparlar. Sinoplular, hamsiyi gübre olarak kullanırlarmış. Dışarıdan gelen balıkçılar ise hamsiyi bir kuruş harcamadan tutar götürürlermiş, hem de tonlarca.
Karadeniz deyince usa Trabzon, Trabzon deyince de hamsi gelir ya, oysa hamsinin vatanı Sinop’muş...
Balıkçı Halit Kaptan’a göre, Sinop’ta turizm kadar, hatta daha çok balıkçılığa önem vermek gerekiyor. Bir balıkçı takımı dört bin ton hamsi tutabiliyor; yirmi, otuz takım olduğu zaman, varın artık hesap edin. Halit Kaptan’ı dinliyorum Asmalı Kahve’de:
Balıkları trolle avlama değil, zamansız avlama bitiriyor. Av yasakları var; fakat öylesine zamansız yasaklar ki, biz denizde olmadığımız zamanlara rastlıyor yasaklar. Türkiye’de tutulan balığın yüzde seksenine getirilen yasak, tekneler bakıma alındığı zaman gelmekte.
Halit Kaptan’a göre, bizim balıkçı filolarımız, İzlanda ya da Kanada balıkçılarından geri kalmaz. Halil Kaptan, Sinop'taki kalkan balığının özelliklerini anlatmakta:
Ada kalkanı büyük olur; Sarı Kum’da kalkanlar sarıdır. Sinop'un sivri ucundaki kalkanlar ise, beslenme yetersizliğinden olacak, küçük olur.
Balığın tazesi nasıl anlaşılır?
Halit Kaptan’a sormadım, bir başka balıktan anlayan arkadaşıma sordum:
Balığın tazesi, bayatı nasıl anlaşılır? Kuyruğunu koklamak gerekir mi?
Balığın taze olup olmadığı gözünden anlaşılırmış. Yeni tutulmuş balığın gözleri sert olurmuş. Arkadaşım, balıkhanede balığın gözüne işaret parmağıyla dokundu:
I-ıhh, dedi, bu bayatlamış! Bakın, siz de dokunun göreceksiniz...
Bir de gövdesine dokununca, bayat balığın gövdesinin hemen göçtüğü taze balığın ise göçmediği görülürmüş...
Ya balık dondurulmuşsa?
O zaman güç anlaşılır!
Sinop’ta tutulan balıklar, geceden kamyonlarla, Ankara'ya İstanbul’a gönderiliyor. Aynı gazetelerin dağıtımı gibi, dağıtılıyor. Sabah oldu mu, Ankara da İstanbul da Sinoplu gibi balığını yiyor. Ama, dağıtım yeterince yapılamıyor. Halit Kaptan:
Bizim tuttuğumuz balık, tavuk yemi oluyor! diyor.
Ona göre balıkçılık bir “devlet politikası” olarak benimsenmeli. Halk balık yemeye alıştırılmalı. Hatta, orduya balık konservesi verilmeli...
Sinop’ta, balık mevsimi değildi balıkçılara göre. Ama oltasını alan, motorlarla çıkıyordu açıklara. İstavrit yakalıyorlardı. Bir arkadaşın motoruyla biz de çıktık; sekiz on istavrit tuttuk. Ben bir balık kaçırdım; Küçüktü!
Balık tutmanın heyecanını orada gördüm. Eylem, ilk balığı tuttuğunda nasıl bağırıyordu:
Balık tuttum, balık tuttum! Hey, buraya bakın, balık tuttum!
Sevincinden ağlayacaktı; haydi, ikinci balık!
Heey, anne balık tuttum, iki tane!
Sonra sonra heyecanı azaldı, söndü...
Sinop denizi Ayvalık'tan sıcak; Ören’den de. Sinoplular, nerede ne zaman denize girileceğini iyi bilirler. Sinop'ta iki deniz var: “Akdeniz” bir de “Karadeniz". Akdeniz dalgalı olduğu zaman, Karadeniz'e, Karadeniz dalgalı olduğunda da Akdeniz yöresine gidiliyor. “Karakum”, Akdeniz’de; Akliman ile Hamsaroz ise Karadeniz’de. Hamsaroz Köyu, tüm Karadeniz’in tek fiyortu. Mavi, berrak deniz bir ırmak gibi kara içine girmiş. Rus donanmasının kovalaması sırasında birden ortadan kaybolduğu sanılan “Hamidiye” zırhlısının gizlendiği yer. Burada kefal, karagöz ve kaya balıkları var. Yumurtalarını da buraya bırakıyorlar..
Akliman ile Hamsaroz, Sinop'tan Gerze’ye giderken sağda. Havaalanını geçtikten sonra, ne güzel yerler...
Eşek Havaalanı
Amerikalılar, havaalanına “Eşek Havaalanı” diyorlarmış. C-130, C-112 tipi uçaklar, hemen her gün inip kalkıyor. Amerikalı personel, buradan Ankara, İstanbul, Adana’ya sürekli uçuyorlar.
Havaalanının girişinde bir eşek simgesi olduğu gibi, alanda bir de eşek besleniyor maskot olarak! Yıldönümünde eşek süslenip, püsleniyor; törenler yapılıyormuş.
Amerikan uçakları buraya inip kalkıyor Sinop Havaalanı’ndan...
Havaalanındaki o eşek simgesi de değiştirilmeli gibi geliyor bana. Pek hoş kaçmıyor!
Havaalanı yakınından Hamsaroz'a arabayla geçerken ben de gördüm; kara bir eşekçik, uçuş kulesinin önünde otluyordu...
Diyojen Üssü...
Sinop’taki Amerikan üssü, ya da tesisinin adıysa "Diyojen üssü”dür. Ünlü düşünür Diyojen Sinop'ta doğmuştur. Babası bir bankerdi. Batırdı. Bu yüzden Diyojen, küçük yaşta, babasıyla birlikte Atina’ya kaçtı. Diyojen’in, kum üzerinde geometri çalışırken İskender’in gelip:
Dile benden ne dilersen!
Önerisine karşılık:
Gölge etme , başka ihsan istemem! Sözü günümüze dek gelmiştir.
Sinop radarının simgesi olan “fener” de şu fıkradan gelmekte.
Bir gün Diyojen’e güpegündüz fenerle dolaşırken sorarlar:
Ne diye gündüz fenerle dolaşıyorsun Diyojen?
Adam arıyorum! Yanıtını verir.
Sinoplular , “Diyojen Üssü’ne” “büyük kulak” diyorlar. Dinlenmeyi anlattığı için olmalı. Gündoğrusu rüzgarı ,(Sinop’ta gündoğudan esen rüzgara gündoğrusu diyorlar) esti mi , üsteen sineğin kanatları bile duyulurmuş...
Bu “ortak üs”te, dört yüz kadar Türk işçisi çalışıyor. Çoğu Amerikalı görevliler var. Yüz kadar Amerikalı kadın görevli de var; bunlar asker. Geçen yıl, mayıs ayında bir gazeteci arkada buraya gelip bir yazı yazmış. Yazısında ileri sürdüğüne göre, Sinop Amerikan radarına güya her üç ayda bir yüz kadar “fahişe” gelerek buradaki Amerikalı askerlerin cinsel gereksinimlerini gideriyorlarmış! Bir gazetecinin böyle yazacağına inanmadım doğrusu. Ancak yazı, Amerikalı kadınları çok tedirgin etmiş, kente inemez olmuşlar. İnseler bile, sanki kaldırım taşlarını saya saya yürüyorlarmış...
Yarın: M. Kemal, 18 Mayıs 1919’da Sinop’a çıkmak istedi…