Sıcak İlişkiler...

Nazım, ölümünden bir yıl önce yazdığı "Kadınlarımızın Yüzleri" başlıklı şiirinin bir bölümünde şöyle der:
"Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır / Acılarımız ayıplarımız ve döktüğümüz kan / Karasapanlar gibi çizer kadınların yüzünü.
Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların. / Göllerde ışıyan seher vakitleri gibi.
Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların / Görelim görmeyelim karşımızda dururlar / Gerçeğimize en yakın ve en uzak.”
Ankara’da Çankaya Sineması’nda, "Hodri Meydan" sahnesi oyuncuları, Tuncer Cücenoğlu'nun "Kadıncıklar" oyununu oynuyorlar, başarıyla oynuyorlar. "Asiye Nasıl Kurtulur?" gibi, başarılı. Siyasal içerikli bir “Ankara Notları"na, "Tehlikeli İlişkiler" başlığını koymuştum. Buna, "Sıcak ilişkiler" başlığını koymayı düşündüm.
Bir öyküyü yıllar önce dinlemiştim: Olay Sivas dolaylarında geçmişti. Bir kızı sevdiğine değil de, başkasına vermek isterler. Sevdiği ise, buna çok içerlemiş. Gözdağıyla kızı kaçırmayı kafasına koymuştur. Çeşme başında yakalar onu:
Neden başkasına varıyorsun? diye sorar.
Ben kendi gönlümle gitmiyorum. Anam, babam veriyorlar. Ben yine seni seviyorum. Hep seveceğim. Fakat evlenemeyiz...
Kaçalım o zaman;
Olmaz;
Delikanlı, belinden tabancasını çıkarır, öldürme amacıyla değil. Gözdağı vermek için. Ona çevirir, "Haydi kaçacağız", der. Kız elini tabancaya uzattığı sırada, kaza ile tabanca patlar. Kız göğsünden vurulur. Kanlar akmaya başlar. Kızın boynunda altınla,. beşibiryerdeler vardır. Kız, boynundan altınları çıkarıp, sevdiğine verir:
Al bunları, der. Avukat tutarsın. Seni yakalarlarsa hapse atarlar. Kaç buradan...
Yaralı kız, hastaneye kaldırılır. Savcının soruşturmasında, kendisini vuranı söylemez Birkaç gün sonra da ölür...
Dr. Haydar Dümen'den bir mektup aldım; ilginç olduğu kadar, önemli bir konuya değiniyor Dr. Haydar Dümen, Güneş'te cinsel konularla ilgili yazılar yazıyordu. Şimdi oradan ayrılmış. Dr. Haydar Dümen’in anlattığı olay şöyle:
Doktor olarak çalıştığı yerde, bir toprak anlaşmazlığından çıkan kavgada, bir adam ölür. Öldürenin karısı bu kavgaya karşıdır. Kavga kaçınılmaz olduğundan adam karısını dinlemez. İşlediği cinayet sonucu cezaevine girer. Yirmi yıl hüküm giyer. Genç karısı günün birinde bir dilekçeyle C. Savcılığı'na başvurur. Dilekçede, özetle şöyle der: "Kocam bir suç işledi. Cezaevine girdi. Yasalara bir diyeceğimiz yok ama, onunla birlikte ben de cezalandırıldım. Kocamı seviyorum, ondan boşanmak da istemiyorum. Gene T.C.'nin yasalarına göre evliyiz. Ve bu yasaların dışına da çıkamam. Kocamın yokluğuna (başa gelen çekilir) diye boyun eğiyorum. Ancak ben, genel yasaların bana tanıdığı bir hakka dayanarak, kocamdan çocuğum olsun istiyorum. Mal ve miras hakkımızın korunması için bu çok önemli. Oysa kocam cezaevinden çıktığında, ben çocuk yapma yeteneğimi yitirmiş olacağım. Gereğini saygılarımla rica ederim... ”
Savcı ne yanıt verdi bilmiyorum ama, Dr. Haydar Dümen olayın üstüne gider, konuyu çeşitli bilim adamlarına sorar. Gelen yanıtlar, "Derde deva" değildir. Dr. Haydar Dümen, "Anlatıldığı, tartışıldığı zaman ilginç gelen bu sorunlar, yirmi yıl sonra da kendi raflarında tozlanmış olarak duruyor, toplum hâlâ bireysel çıkışlar beklentisinde, üniversitelerimiz derin uykusunda" diyor.
Dr. Haydar Dümen’in sözünü ettiği konu, "infaz" yöntemiyle ilgili. Bu konuda, konuyu enine boyuna incelemiş olanlarla görüştüm. Bizim infaz yasamızda, cezalarını iyi halle geçirenlere, izin verilebiliyor. Ancak, kapalı cezaevlerinde eşin, eşini ziyareti oldukça güç. Ancak bana anlattılar ki, konu cinsel ilişkiden ibaret değil. İsveç'te tehlikeli suçluların bile eşleriyle birlikte, cezaevinde bir odada kalmalarına izin verilebilmesini bir yana bırakalım, birlikte eski deyimle "mahrem" bir durum sağlamak, çocuğun anasını koklayabilmesi, elini öpebilmesi gerekli. Sıcak ilişkilerin sürdürülebilmesi gerekli. Dr. Haydar Dümen'in uyarısından sonra düşünüyorum. Bilmem yetkililer, cezaevlerinde "infaz" konusunu daha insancıl durumlara getirmeyi düşünürler mi, düşünmezler mi?