Şerif Kafası...

Amerikalılar, ilk günler çok yanılmışlar mı ne? “Şu kadar füze rampasını bombaladık" derken meğer Iraklıların oyununa m gelmişler? Saddam Hüseyin, bir konuşmasında açıklamıştı; "Benzin bidonlarını yok ettiler" diye. Doğruymuş. Iraklılar, füze rampalarının yakınlarına içi benzin dolu bidonları yerleştirmişler; Amerikan uçakları da füze rampası ya da üs diye benzin dolu bidonları bombalamışlar, işin ayrımına varılınca yerleri saptanan gerçek füze rampaları bombalanmaya başlanmış...
Ben ne anlarım savaştan, mavaştan? Bir kez, savaşa karşıyım. Sonuna dek karşı olacağım! ‘Ankara’da kimseler yok dedi şoför, herkes bir yerlere tüymüş! Bir gösteri yürüyüşü bile yapılmıyor..."
TÖRT’nin, sıkı denetimi, yani sansürü ne öyle, İncirlikle ilgili? Dünya televizyonları söylüyor, TÖRT’ye gelince, sıkı denetime uğruyor, makaslanıyor kimi gerçekler. Kimin eline ne geçecek, sıkı denetimden?
Bir bayan:
Araplara çok acıyorum! dedi, o kadavra suratlı Bush'u görmüyor muyum, deliye dönüyorum ayol!
Amerikalıların yitikleri de, açıkladıklarından çok mu ne? Iraklıların açıklamalarına yakın, ya da ortası ne bileyim? Ama, öyle az buz değil. Savaş, bir hile sanatı mıymış? Hileyi çok yapan kazanıyor!
Iraklılar, ilk saldırıya uğrayınca, önlemlerini almışlar; gezici füze rampalarım ağır bombardıman uçaklarını 32. enlemin kuzeyine taşımışlardı. Bu. Bağdat'ın kuzeyine, Türkiye’nin yakınına düşmekteydi. İncirlik, o zaman devreye girdi mi?
Saddam Hüseyin’e kızanlar da vardı:
Ne vardı, işi böylesine büyütecek? Dünyayı karşısına alacak? Çekilseydi zamanında Kuveyt'ten. Şimdi. Irak halkına yazık değil mi?
Türkiye'de, askerler de eleştiriyorlardı Saddam Hüseyin! öteden beri söylenirdi:
Ahşaptan maşa, Araptan paşa olmaz diye. Bunun başka türlüsü de vardı: ,
Her odundan meşe, Araptan paşa olmaz!
İkincisi azıcık düşüktü tümce olarak ama öyle...
Asker askere eleştiriliyordu.
Saddam Hüseyin, bir ara 1956-57'lerde İstanbul’da bir otelde de kalmış; Saddam Hüseyin'i, oradan tanıyan Hacı adında bir Araçlı, Saddam'ın geçimsiz olduğunu, arkadaşlarıyla sık sık kavga ettiğini, aç kalıp, başkalarından para istemeyecek denli onurlu olduğunu anlatıyor. Üstün olmaya pek meraklı biri izlenimini uyandırmış. Hacı, Saddam'ın kaldığı otelde çalışırmış...
Gülmece yazan Aziz Nesin, "Dünya Kazan Ben Kepçe” adlı kitabında, uzun uzun Irak'ı, bu arada Saddam Hüseyin’i de anlatır. Aziz Nesin’in kitabının ilk baskısı Irak'a sokulmaz, yasaklanır. Aziz Nesin’in ikinci baskısında kitabının “Her yerde Saddam" başlıklı bölümünde şöyle demekte:
"Eskiden Irak’ın neresine gidilse, Hasan El-Bekr’le Saddam'ın yan yana çekilmiş resimleri görülürdü. Şimdiyse salt Şaddan’ın resimleri...
Çok ilginç bir durumdur; sağcısı, solcusu, Türkiye'den Irak'a hangi gazeteci, hangi yazar gitmişse hepsi de aynı doğrultuda yazılar yazmışlardır. İşte Tekin Erer’in "Saddam Hüseyin" başlıklı yazısından bir bölüm..."
Tekin Erer’i aktaracak yerim yok. Aziz Nesin, Saddam Hüseyin'in Özyaşam öyküsünü anlatırken sağlık nedeniyle çekilen Hasan El-Bekr'in yerine geçen Saddam Hüseyin'in sanlarını şöyle sıralıyor
“1) Irak Baas Partisi Genel Başkanıdır. 2) Irak Devlet Başkanıdır. 3) Mareşallığa yüceltilmiş. Irak Ordusu Başkomutanı olmuştur. 4) Devrim Komuta Konseyi Başkanı'dır. Yani, Saddam Hüseyin artık Irak'ın her şeyi ve tek adamıdır..."
Saddam'ın başına gelenlerde, bu “tek adam'lığın da payı olmamış mıdır dersiniz?
Aziz Nesin, Hollanda'ya gitmişti; orada bir ay kalacaktı; bugün geldiği noktada, Saddam’ın "politika bilmediğini, Aziz Nesin de söyler miydi? Ülkelerini savaşın göbeğine atanlar; demokrat da iyi politikacı da olabilirler mi? Saddam Hüseyin, kendisine silah satanların, "aferin" diye sırtını okşayanların, çokuluslu emperyalizm ortaklarının oyununa gelmiştir. İş de artık işten geçmiştir. Arap halklarına yazık olmuştur.
Ali Tartanoğlu’nun "Irak-Saddam-Körfez" adında bir kitabı çıktı “Çark Kitabevi" yayınları arasında. Ali Tartanoğlu, kitabın 142. sayfasında İran Büyükelçisi Muhammed Bageri’yle bir konuşmasını anlatır. Ali Tartanoğlu, Büyükelçi Bageri’ye sorar:
Ne oldu da savaşmaktan vazgeçtiniz? Neden bıraktınız savaşmayı. Hem de öylesine ani? Savaş gücünüzün öylesine aniden bitiverdiğine kimseyi inandıramazsınız.
Muhammed Bageri karşılık verir
Bize söz verildi. Bütün dünya bize söz verdi. Ateşkesi kabul ederek Saddam'ın devrileceğine dair.
Saddam Hüseyin, "Biz zaten iki yıldır barışa hazırlanıyorduk" demektedir. Kitapta daha sonra şu bilgi veriliyor:
"Rafsancani'nin kardeşi, Alman Dışişleri Bakanı Genscher’le görüşüp, ABD varlığı Körfez'den çekilirse biz de 598’i kabul ederiz” diyor. ABD'nin Körfez'deki varlığı ile İran'ın 598’i kabulü bağlandırılmak istenmiyor, ama ‘başka bir garanti’ veriliyor Rafsancani bu garantiyi İmam Humeyni’ye ‘598’i kabul edersek süper güçler bizi koruyacak ve Irak'ın bir zafer kazanmasını önleyecekler' diye anlatıyor.
Yani bir “söz" var, ama Bageri bizi o gece asıl başka şeyle çok şaşırttı. ‘Bize söz verildi' deyince doğal olarak arkasından ikinci soru geldi:
Kimler?
Aralarında Sayın Özal'ın da bulunduğu birçok önemli ülkenin lideri!"
Ardeşen’in, eski adı “Öce" olan şimdiki adıyla "Yeniyol" köyünden, ODTÜ'de ekonomi profesörü arkadaşım, eski CIA Başkanı Bush'un mantığını şöyle tanımladı:
Bu, şerif kafasıdır; işine gelmeyeni cezalandırır! Bunu pilesun!