Şeriat Nasıl Önlenebilir? (7) Cumhurbaşkanları Arasında...

ODTÜ. “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi" emekli öğretim görevlisi Gürbüz Tüfekçi, çok açık konuştu:

-Atatürkçüler Türkiye'de Atatürkçü düşünceye sahip çık­mazlarsa, bir dahaki seçimlerde şeriat Türkiye'ye gelir! de­di.

Gürbüz Tüfekçi, toplumsal insanbilimci (sosyal antropo­log) olarak, şeriatçılığın kökenini de anlattı. Turan Dursun’un en yakın arkadaşlarından olan Gürbüz Tüfekçi, dinleyenleri düşündüren, zaman zaman kahkahalarla güldüren konuş­masında, Atatürk devrimlerinin başlangıç noktası olarak “Amasya Bildirgesi"ni aldı. Mustafa Kemal, Amasya Bildir­gesi ’yle toplayacağı Sivas Kongresi’nin çağrısını da yapmış, özetle şöyle demişti: (21 Haziran 1919)

Ülkenin bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Mer­kezi hükümet, itilaf devletlerinin etkisi ve denetimi altında bu­lunduğundan, yüklenmiş olduğu sorumlulukların gereğini yerine getirememektedir. Ulusun haklı sesini bütün dünya­ya duyurmak için, her türlü etki ve denetimden uzak, ulusal bir kurulun oluşturulması şarttır...

Gürbüz Tüfekçi, şeriat düzeniyle yönetilen Osmanlı toplumunda, yöneticilerin 200 yılda yenildikleri savaşların tümün­de, kabahatin kadınlara bulunduğunu anlattı:

-Osmanlı, savaşları yitirince, yitirmenin nedenini şeriat kurallarına aykırı olarak, kadınlara tanınmış olan hakların fazla­lığından kaynaklandığı düşüncesiyle, onları yasaklamaya git­ti; padişahlar önce kadınların kaymakçı dükkanlarına gitme­lerini yasakladı; sonra bu yetmedi, bir savaşta daha yenilin­ce, “Kadınlar ayakkabılarına toka takmayacak "denildi, bir sa­vaşta daha yenildiler, “Kadınlar sokağa çıkmayacak!” denildi, bir tanesi “Haftada dört gün çıkacaklar" buyruğunu ver­di. En sonunda, “ Kadınlar dar ferace giymeyecekler, dar fe­race diken terziler dükkanlarının önünde asılacaktır" denir; ama, çözüm olmaz...

Gürbüz Tüfekçi, Muhammed’in “Bundan sonra erkekler için, kadınlardan (daha) zararlı bir fitne bırakmadım!”, “Her türlü kötülüğün kaynağı kadındır", “Herhangi bir fitne var­sa, onun kabahatini kadınlarda aramak gerek" biçimindeki sözlerini anımsatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şeriat kurallarının bir ülkeyi ayakta tutabilmesi, kadınla­ra yapılan eza, cefanın bir ülkeyi yükseltmesi olanaksızdır. En son Balkan Savaşı sırasında, savaş yitirilince, okullarda 4444 kez, 'Askerimizi başarılı kıl’ diye bir dua yazdırılır ço­cuklara. Bilmiyorum o zaman karbon kağıdı var mıydı? (Gü­lüşmeler) Dedem bana bir ceza vermişti. 'On kez yazacak­sın' dedi, ben de beş tane karbon kağıdı koydum! (Gülüş­meler)

Karlofça Barışı’nın (26.1.1699) imzalanacağı binanın eşi­ğine, kâğıda yazılmış bir duayı yerleştirdiler. 'Buradan geçen Rusların ağızları, dilleri bağlansın!' dediler, hiç de bağlanma­dı. Biz de sınava girerken, 'Allahım öğretmenin ağzını bağ­la’ der, kapıya da iğne batırırdık... (Alkışlar)

Şeriatı ortasından anlatmak çok kolaydır, bu işin bir başı vardır: İnsanlar, dünyada yönetmek, sömürmek, insanların ceplerine ellerini sokabilmek için birtakım kurallar koymuş­lar; tarihin başlangıcından ben bu kurallar inançlara dayandırılmış... Sonunda, üretim alanlarını genişletme amacına yö­nelik olarak, kendi icat ettikten tanrıların gücünü kullanarak, yandaki ülkelerin arazilerine göz dikmişler, toplumları da 'Tanrımız böyle istiyor’ diye aldatmışlar, savaşa götürmek için...

İnsanlar ölümden ölesiye korkarlar. Bu kullanılmıştır, tarih­ten önceki çağlardan başlayarak. İnsanlar, kadınlardan kork­muşlardır haklı olarak! Haklı olarak diyorum, yani herhangi bir şey usunuza gelmesin. (Kahkahalar) Çünkü, kadınlar doğuruyorlar. Erkekler, yaşamlar boyunca hiçbir şey doğuramamışlardır. (Kahkahalar) Atatürk'ün sözüyle söylüyorum, ‘Dünyada uygar ne varsa, kadınlar tarafından olmuştur. He­pimizi icat eden kadınlardır' diyor. (Alkışlar)

Efendim, kadının usu, insanları her zaman korkutmuştur. Prof. Sina Akşın, ‘Kadınları okutmalı’ dedi. Kadınlar okuya­cak olursa, onun yetiştireceği çocuk, özgürlük nedir bilir, eşit­lik nedir bilir. Özgürlüğü, eşitliği bilen insanlardan oluşan bir ulus, bağımsızlığına sahip olabilir. (Alkışlar) Bunu engelleme­nin yolu, kadınları okutmamaktan geçer! Bütün İslam ülkelerinin hepsinde kadınlar, peçe arkasına girmişlerdir. Geçen gün, bir panelde, bir bayan 'Anneannem, 'Siz saçların ara­sından rüzgarın geçmesinin ne demek olduğunu bilir misi­niz?’ dedi, ekledi: Başörtüsü, saçların arasından rüzgarın geçmesini engeller. Başörtüsü düşünmeyi engeller..."

-Başörtüsü, şeriatın damgasıdır. Bu yola girmeye başla­mıştır Türkiye...

Gürbüz Tüfekçi'nin konuşması ayrıntılı, uzundu. Konunun ta başına gelerek, Havva'nın Adem'e elmayı yedirmesi ola­yını anlattı.

-Bu, böyle. Genelde elma denir ama, ayvadır! (Kahkahalar)

Sevgili öğrenciler, can dostlarım!

Şeriat adım adım değil, koşarak geliyor. Gözünüzü açın. Mustafa Kemal, Ankara'da Büyük Millet Meclisi’ni açtıktan beş gün sonra, 29 Nisan 1920'de, 'Hıyaneti Vataniye' yasa­sını çıkardı. Bu üç kez değiştirildi. 25 Şubat 1925‘te, çıkarı­lan yasada, ilk maddesinde ‘dini veya kutsal din kurallarını siyasal amaçlar için kulananların' vatan haini sayılacakları belirtilmekteydi. Özal zamanında 163. madde ile birlikte bu da kaldırılmıştır. (Tüfekçi, Hacı TÖ'ye Tözal diyordu, Kenan Bey'e de Kevren!) Bugün artık, dini siyasete alet edecekleri hiçbir zaman 'vatana ihanetle’ suçlayamayacaksınız. Çün­kü şeriat kuralları, kendi içinde kendisinin geleceğini güven­ceye almıştır...

Gürbüz Tüfekçi’nin konuşmasını dinlerken düşünüyor­dum:

- Türkiye de dini politikaya alet etmemiş cumhurbaşkanları kimlerdi?

Tüm olup bitenler gözümün önünden geçiyordu sanki, parmaklarımla sayıyordum:

-Atatürk, İnönü, Gürsel, Korutürk...