Şeriat Nasıl Önlenebilir (4) Fransa, Türbanı Neden Yasakladı?

Üniversitelerarası Atatürkçü Düşünce Topluluğu'nun TÜBİ­TAK’ta düzenlediği açıkoturumda konuşan DTCF "Sistematik Felsefe ve Mantık" Bölümü Başkanı Prof. Şahin Yenişehirlioğlu şunu söyledi:

-Osmanlı neden yıkıldı? Osmanlı bir tek nedenden yıkıldı. Medrese çöktü, imparatorluk çöktü. Bugün üniversite çöker­se, Cumhuriyet de çöker. İşte, onun için üniversiteye gerekli olanaklar sağlanmıyor ki, Cumhuriyeti korumasın diye.

Şahin Yenişehirlioğlu’na göre şeriatçılarla, laikler arasında çatışma ideolojiktir. Şöyle dedi Şahin Yenişehirlioğlu:

Şeriat Arapçada 'yol, yordam’ demektir. ‘Yasalar manzu­mesi’ demektir. Aslında şeriatı ‘İslam Şeriatı' anlamında söy­lersek doğru oluyor. Aslında laiklik sadece dinin devlet işle­mden, ya da devletin din işlerinden ayrılması değil. O var, ama sadece bu değil. Bununla birlikte, laiklik Fransız Devrimi için­de en iyi tanıma sahip olmuştur. Fransız Devrimi öncesi, sıra­sı ve sonrası aydınlanma çağının filozoflarının getirdiği dü­şünceler, Jean-Jacques Rousseau gibi, Voltaire gibi, daha sonra Victor Hugo gibi -ki cumhuriyetçidir-, yani bizim gibi cumhuriyetçi, demokrat insanlardır, o düşünceler nasıl yürü­yecek, nasıl, ilkönce, Fransa yok o zaman, o topluluğa mal edi­lecek, Fransız ulusu doğacak, daha sonra da 'Evrensel İnsan Haklar Bildirgesi' biçiminde, bu 1948'de UNESCO'nun bil­dirgesi olarak mal edilmiştir yeryüzüne, tam olarak; resmileş­miştir. Yani, insan nasıl doğada eşit doğacak ve eşit ölecek - ki, böyle bir şey yok, insanda yok böyle bir şey- bana öğren­cim geliyor.

-Hocam, bunlar mümkün değil! diyor hâlâ.

Oysa, Allah varsa -ki inananlar için vardır- insanları eşit ya­rattığını iddia ediyor; peki insan doğada eşit doğacak, eşit öle­cek. Jean-Jacques Rousseau’nun belirttiği gibi, gerçi bu söz o gün söylenmiş Cenevre'de, kitabını yazarken Rousseau, 1750'ler civarında. Ama, sonra da bakıyorsunuz şimdi Niğde'de var. Biz Niğde'ye 'Atatürkçü Düşünce Derneği’ni açma­ya gittik. Niğde’de camekânın içinde İnsan Hakları Bildirgesi vardı; Jean-Jacques Rousseau'nun sözlerinden oluşan genel­ge, ‘İnsan doğada eşit doğar, eşit ölür.' İşte, bunu kim koru­yacak? İşte, laik, demokratik devlet koruyacak. Fransa'da bunu oturtabilmek için, -gidin görün Kavaklıdere Sineması’nda oynuyordu 'Kraliçe Margot' filmi- en üst düzeyde ülkeyi yö­neten Kraliyet ailesinin içinde, din kavgaları toplumu nerele­re götürmüştür? İşte aydınlar bunları görerek ne yaptılar? Oturdular, düşündüler, aydınlanma çağına geçtiler.

Aydınlanma çağı, insanı aydınlatmak için vardır. Onun için günümüz aydınlanma çağıdır Türkiye'de. Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte ‘Aydınlanma Çağı' başlamıştır. Bu toplum­da, ya aydınlanma ideolojisi içinde olacaksınız ya da tabi ola­caksınız. Ya kendinizin efendisi olacaksınız, Aydınlanma Çağı'nın ideolojisine inanarak. Ya da inanmayarak başkalarının kölesi olacaksınız. Efendiniz başkaları olacak. İşte, laik, demok­ratik Türkiye Cumhuriyeti kendimizin efendisi olmasını getir­di gündeme. Ki, Aydınlanma Çağı filozofları da bunu günde­me getirmişti. Yani, 1789 Fransız Devrimi sonrasında, bu dü­şünceler yerine oturabilsin diye, Fransa'da tam 33 asken dar­be oldu; Napolyon buna dahildir. En son hareket 1960’ta ol­muştur, Cezayir Savaşı sırasında. Ve bu rejim, bu ideoloji ya­ni Cumhuriyet rejimi, laiklik ideolojisi, insanın kendisinin efen­disi olması anlayışı zihniyetinin yerleşebilmesi için Fransa'da aydınlar ve sivil toplum, inanılmaz bir mücadele vermiştir ve hâlâ vermektedir. Örneğin geçenlerde Fransız Milli Eğitim Ba­kanlığı okullara türbanlı gelen radikal İslamcı, okullara haçla gelen radikal Hıristiyan, okullara keple gelen radikal Yahudi öğ­rencileri gördükten sonra, 1789 Fransız Devrimi’nin yasalarına dayanarak derhal okullardan hepsini çıkarmıştır. Laiklik ve sivil toplum anlayışı çerçevesinde, buna izin verilmemiştir. İş bu denli ciddidir ve Bakanlar Kurulu’nda alınan kararın gerekçesi şudur: Laik, demokrat Fransız Cumhuriyeti, 1789 Fran­sız Devrimi çerçevesinde buna izin veremez. Bitmiştir. Çünkü Fransa, hâlâ uyanma çağında bir topluluk ve devlet yapısına sahiptir. Laiklik demek ki esasında, bu, kişinin kendisini aşan birisi olması, kendisine ait olması, ne kralın ne sultanın, hiç kimsenin; ne dinin kölesi olması ne ona tabi olması...

Nereden geliyor bu laiklik? Neden Fransız Devrimi'nde Robespierre gibi bir aydın ve filozoflar, cumhuriyetçiler, demok­ratlar bunu savundular? Ve üniversite...

İşte Atatürk bunların bilincindeydi, bunları incelemişti. Ay­dınlanma çağını Atatürk incelemişti Harbiye'deki öğrencilik yıllarında, Fransızca kitaplardan. İşte bunları düşünmüştü, not­lar almış, irdelemiş. Yani, çağının gittiği çizgiyi bilen bir kişiy­di, bir öğrenciydi. Ve bu çağa göre bir ulus, bir devlet yarat­mak amacındaydı. Oradan hareketle evrensel bir ulus yarat­mak istiyordu. Evrensel ulus yaratabilmek için, evrensel yurt­taşı yaratmak gerekir. Yoksa, ulus ortaya çıkmaz. Onu ortaya çıkarabilmek için ulusal bilince gerek var. Ulusal bilincin oluşabilmesi neye bağlı? Hepimizin çok iyi bildiği gibi, bilgilenmeye bağlı. Zihniyet birikimine bağlı. Geçmişin köhne yasa­larıyla, düşünceleriyle bu olmaz. Geleceğin güçlü düşüncele­riyle bu gerçekleşir. İşte, onun için görevi sizlere ‘Ey Türk Gençliği’ diye, üniversiteye bırakmıştır. Siyasi partilere değil, Meclise de değil! (Alkışlar)

Karayalçın, dün Hilton Oteli salonlarında, Balkan ülkeleri sosyal demokrat parti yöneticileri ile söyleşirken, Bulgar Grudi Pançev’e:

-Siz, 18 Aralık 'ta seçim yapıyormuşsunuz öyle mi? diye sor­duktan sonra, "Biz de 18 Aralık'ta seçim istiyoruz” dedi. Ka­rayalçın, Bulgaristan’ın 78 yaşındaki SDP lideri Dertliev'e se­lam yolladı. Toplantının ev sahibi SHP Genel Başkan Yardım­cısı Ertöz Vahit Suiçmezdi. Erdal İnönü de oradaydı.

On dakikalık kahve molasında, Karayalçın, Mümtaz Soy­sal, SHP Grup Başkanvekili Ercan Karakaş fısıltı biçiminde konuştular. Gazeteciler konuşmaları duyabilmek için fıtık ol­dular!

Murat Karayalçın, “Ara seçim yapılacak mı?" biçimindeki so­ruma, “Belli değil... Bazı güçlükler var" yanıtını verdi. Ercan Karakaş, seçimlerin 25 Aralık’ta yapılabileceğini söylerken, Müm­taz Soysal, “Ocakta da yapılabilir" dedi. Sızan bilgilere göre, Tansu Çiller’in sıkıntısı, yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasın­dan kaynaklanmakta. Buna göre, ANAP DYP'yi 1 -2 puan ge­çiyor muymuş ne?

Sezinlediğim. ANASOL filan yok...