Selda Bağcan’ın Dinletisinde...

Londra Havaalanı’nda, görevli bayanın önünde, sıkı bir sorgudan geçtim. Londra’da nerede kalacaktım, kimim kimsem var mıydı? Bir adres gösterebilir miydim? İlhan Selçuk'un öğütlerine uyup;
’’ Yüz küsur yıl önce, Frenk Mustafendi dedem buralara gelmiş, Londra yabancımız değildir!" diyemezdim ya...
Arada bir, pasaportu gösterip:
"Ben gazeteciyim, yazarım" dedim...
" Biliyorum” yanıtını verdi. Gazeteci olarak Londra’da ne yapacaktım?
Sözde, İngiltere Türklere vize koymamıştı. Ama vizeden beter ediyordu. Sorgu bittikten sonra:
“Sizinle bugün maçımız var” dedi. Haa, evet İngiltere’yle maçımız vardı sahi, kız sorularıyla bende us bırakmadı ki...
" Evet, var ama ben maçtan pek anlamam". "Anlıyorum" desem, belki de "Peki söyle bakalım Türk takımında kimler 'rar?" derse ne olacak?
Futboldan anlamam, Mümtaz Soysal anlar. Kışta, yağmurda maçları kaçırmaz. En iyi, Hıncal Uluç anlar. Futboldan anlamam, ama çok severim. İlkelerini, kurallarını severim daha çok. Paslaşmasını, oyundaki ahengi severim. Gazeteciliği de futbola benzetirim!
İngiliz kız, o gün maçımız var dedi ya. usumdan çıkmadı bir türlü maç. Televizyonu, radyoyu kurcaladım durdum...
Radyoda bir reklam ilginç. Reklam, hindinin nasıl pişirileceğiyle ilgili. Hindi, İngilizce "Turkey" demek ya, anlatıyor işte:
" Hindiyi tencereye koyarız. Biraz Fatih, biraz Rıza, biraz Ali Çoban, biraz Muhammet, biraz İskender, biraz Tanju..." Aslında hindi "Turkey" doksan dakikada pişecek, ama on beş dakikada hindinin "Türkiye'nin" işi tamam! Ondan sonrası, doksan dakikanın bitmesini beklemek...
İyi dalga geçiyorlar. Bu radyo reklamını düzenleyenler Türkiye'de olsalar, "ulusal duyguları zayıflatmaktan" kodesi boylarlardı!
Türkiye’den, maça bilet alıp gelenlerden yüz kişi kadar da, Heathrow Havaalanı'ndan geri çevrildiler. Adam uçak bileti almış, geliş-dönüş, maça bileti var, ama alandaki İngiliz kızın soru bombardımanından kurtulamıyor. Görevliler, futbol kurallarından bazılarını kâğıda yazıp soruyorlar:
— Söyle bakalım, köşe atışı nedir? İngiliz takımının kaptanı kim? Böyle sorular...
Çuvallayanlar, doğru Türkiye'ye, itirazı falan da yok. Kuşku, gelenlerin, İngiltere'de kaçak işçi olarak çalışmaları kuşkusu. Londra, öbür kentler, kaçak çalışan Türk işçilerle dolu. En az on bin Türk işçisi, buralarda kaçak çalışıyor. Bunlar sigortasız çalışan kişiler.
Maçın 8-0 bitmesi, Türkiye'dekileri çok üzmüş. Kenan Bey:
"Yine asabım bozuldu!" Hiç bozulmasın...
Burada, kulislerde uydurulduğuna göre, bu yenilgi de, Margaret Thatcher'la Turgut Bey arasında kararlaştırılmış. Thatcher,
"Turgutcuğum" demiş, "Senin nasıl olsa bir iddian yok, benimse Küba için biraz morale gereksinimim var. Ben de bir başka yolda seni kollarım anlıyorsun değil mi?"
O nedenle Turgut Bey maçtan sonra:
"Futbolda yenmek de var yenilmek de" demiş. Öyle de, politika da öyle değil mi? Neden. “Yenilirsem, Side'ye çekilirim, memleketi terk eder giderim!" diyor. Demek, demokrasiyi anlamamış.
Londra’da 17 ekim cumartesi akşamı Selda'nın dinletisi vardı. Onu izleyecektim. Selda da, ben de Londra'daki "Türk Eğitim Birliği" (Turkish Education Group)’nin çağrılılarıydık. Selda çalıp söyleyecekti. Ben de buradaki Türklere birkaç tümce söyleyecektim. Selda'nın dinletisi bin kişilik Hackney Belediyesı'nin “Empire" salonundaydı. Sunuculuğu Mehtap Yardımcı ile Ayşe Gül yapıyorlardı. Gecenin açış konuşmasını Türk Eğitim Birliği Başkanı Abdullah Yılmaz yaptı. Derneğin çalışmalarını anlattı: Dernek yedi yıl önce buradaki Kıbrıslı ve Türkiyeli Türklerin sorunlarına çözüm arama amacıyla oluşturulmuştu. “Türk Eğitim Derneği" Londra’daki Hackney, Islington ile Haringay belediyelerinden yardım gören bir eğitim, kültür, sanat kuruluşuydu. Türkiye'den, sanatçıları, yazarları Londra'ya çağırarak konuşmalar yaptırmayı izlencesine almıştı.
Derneğin, dernekçiliğin önemini başı derde girmeyen kavrayamaz. Londra'ya gelmiş bir Türkiyeli, yol, iz bilmiyorsa, sayrıysa nereye, kime başvuracak? Dernekler, bunlar için bir sığınak oluyor. Sığınmacılar, yurttaşlığı yitirmiş olanlar, dernekte yurt özlemini de gideriyorlar.
Burada pek çok okurla karşılaştım. "Türk Eğitim Birliği"yle "Londra İşçi Birliği" Selda Bağcan’a da, bana da çiçekler verdi. “Halkevi" Başkanı Nafiz Bostancı oradaydı. "İngiltere Türkiyeli Öğrenciler Federasyonu" yöneticileri oradaydı. Londra’dan bir bölük aydın, sendikacı, işçi, Brüksel'e Behice Boran için yapılan törene gidip dönmüştü, onlardan bilgiler aldım.
Gecede Kıbrıslı, Türkiyeli aydınlardan, sanatçılardan oluşan bir topluluk vardı.