Selanik’te Günler: (2) Tencere Dibin Kara...

Selanik'te yapılan Balkan Ülkeleri Gazetecileri Toplantısı’ndan Türkiye’ye döndük. Kimi arkadaşlar otobüsle, taksiyle. Mahmut Tali Öngören le ikimiz de Atina üzerinden uçakla geldik. Atina Havaalanında, Türk Hava Yolları uçağına binmeden, biletlerimizi alıp gümrükten geçerken, bir güzel arandık. Valizim açıldı, çoraplara dek bakıldı. El çantamdaki telefon bilgisayarım, minik radyom neredeyse didik didik edildi. THY masasında biletleri alan Yunanlı genç:
İstanbul'a inmeyin, doğruca Ankara'ya geçin! dedi. Çünkü, THY uçakları her zaman geç kalkar; Ankara uçağını da kaçırırsınız!
Yooo, niyeymiş o? Atlar bir taksiye “iç hatlar”a giderim. Biletim 'okey’li!
Yunanlı gence söylenecek bir şey yoktu, öyle düşündüm. Yıllarca okullarda “Türk düşmanlığı"yla eğitilmişti. Niye gülsündü ki, benim yüzüme?
Selanik'te anlatmışlardı; başkonsoloslukta yazmanlığa atanan bir genç Türk kızı, aylardır kiralık ev bulamıyordu. Gazete ilanlarına bakıyorlar, telefon ediyorlardı:
Kiralık ev varmış, öyle mi?
Evet var, buyurun görüşelim!
Gidip görüşürler, ev sahibi sorar:
Ne iş yapıyorsunuz?
Türk Konsolosluğu’nda çalışıyorum!
Kusura bakmayın, yabancıya ev vermiyoruz!
Oysa, bütün yabancılara veriliyor. Fransızına, Almanına. Orada yalnız Türkler "yabancı" sayılıyor demek!
İçimden, "Eeee, bu da doğal!" diyorum. Yıllarca düşmanlık aşılanmış. Düşmanlık okul kitaplarında başlamış. İlkokulda okuduklarını, öğretmeninden duyduklarını, ne denli büyürse büyüsün, belleğinden silebilir mi kişi?
Gezdiğim, dolaştığım yerlerde, fırsat buldukça sokaktaki insanlara yaklaşmaya çalıştım. Mitsotakis'in, Selanik’te akşam yapacağı açık hava toplantısını izlemeye gidiyoruz. Işıkların bulunduğu kavşakta yeşil yanmasını bekliyoruz. Yollarda araç yok diye bir-iki arkadaş yürümek istedi, yeşil yanmadan. Yolun kıyısında, köşede de orta yaşlı iki kadın bankta oturuyorlar. Onlara doğru gülümseyerek, arkadaşlarıma:
Çocuklar burası Türkiye değil, geçmeyin! dedim. Kadınlara doğru eğildim. "Burası Türkiye değil!" dedim. Kadın, gülümseyerek Türkçe:
Burası Türkiye değil! demez mi?
Bu dost sıcaklığını gençlere nasıl anlatmalı? Kaç yıl, kaç yüzyıl ister, kafaları değiştirebilmek için?
Herkül Millas'ın "Tencere Dibin Kara..." kitabını okuyorum, dostum, yazılarını zaman zaman Cumhuriyet’te görüp okuduğunuz Emekli Elçi Sacit Somel vermişti kitabı bana, okumam için. Herkül Millas, gerçekçi bir yazar. Onun yapıtını okumanızı öneririm. Herkül Millas, okul kitaplarında iki ülke çocuklarına neler öğretildiğini açık açık anlatıyor. Kanımca, işe buradan başlamak gerek. Herkül Millas şöyle diyor özetle:
"Geçmişin nasıl ele alınabileceğini gösteren bir yazıyla söylediklerimi biraz daha somut kılmak istiyorum. Aşağıda aktardığım pasaj, İlias Venezis’in 'Anadolu, Selam Sana' adlı kitabındandır. (Yunan yazarlarının durmadan Anadolu 'ya selam gönderdikleri sanılmasın! Dido Sotiriu'nun Türkiye'de tanınan kitabının gerçek ismi 'Kanlı Topraklardır; otosansür 'yumuşatmıştır' bu ismi.) Venezis, Yunanistan'ın en tanınmış roman yazarlarındandır. 1904 yılında Ayvalık'ta doğmuş ve Anadolu savaşından sonra 14 ay ‘Türklerin' tutsağı olarak yaşamıştır. Bu olayı (Numara 31, 327) adlı romanında anlatır. Yazar 1973 yılında ölmüştür. Venezis'in romanlarında yer alan 'barbarlık' olayları insanın uykusunu kaçırabilir. Ama olayların yorumunda kin duymuyoruz. Yazar geçmişle barış içindedir. Olayların sergilenmesi öç almayı ya da karşı tarafı kötü göstermeyi amaçlamamaktadır. Kendi sözleriyle ne dediğine bakalım: 'Ege’nin doğu kıyılarında yaşayanlara şunu söylemek istiyorum; bizden tarihimizi unutmamızı istiyorsanız, biz bunu yapamayız. Ama dürüst ve önemli olan başka bir şeyi yapabiliriz. Hınç beslemeyeceğiz. Halkların kardeşliğini, tarihimizi silip atmadan sağlayacağız. Bir yana, çektiklerimizi, yüzyılların kinlerini, acıları ve topraklarımızdan ayrılmayı yerleştireceğiz; öteki yanımıza ise barışa duyduğumuz sevgiyi ve bir daha savaşmama ve kıyımlarda bulunmama gereğinin bilincini yerleştireceğiz...”
Türk-Yunan halkları düşmanlığını, iki ülkenin gazetecileri, yazarları körüklüyor. Türk basınında Yunanlıya, Yunan basınında Türke sövmek suç değil! Türkiye'de bir TV'de, bir gazete ilgilisine "Rum çocuğu" deniyorsa, bu rezaleti açıklayacak sözcük bulunamaz. Bu TV her şeyden önce. Türkiye'deki, dünyadaki Rumlardan özür dilemek zorundadır.
Balkan Gazetecileri Konfederasyonu kuruldu. Çağdaş Gazeteciler Derneği. Avrupa Topluluğu'nun desteklediği bu konfederasyonun kurucuları arasında yer aldı. Balkanlar'da bize düşen, düşmanlıkların yok edilmesi, başta Türk-Yunan dostluğunun kurulması. Bunu sağlayabilirsek, görevimiz büyük ölçüde kolaylaşacak.