İzmit’teki SEKA Kâğıt Fabrikası’nı 1930’lu yıllarda Alman teknisyenler yapmışlardı. Mühendislerin, teknisyenlerin yemek için gereksinimleri domuzlar, İstanbul’dan vagonlarda geliyordu. O yıllar, şimdiki gibi karayolu da yok. İstasyondan da fabrikaya değin domuzlar, arabayla taşınacaktı. Gelgelelim, istasyonda, vagonlarda bekleşen domuzları hiçbir arabacı taşımıyordu:
Biz, arabamıza domuz almayız, günahtır! diyorlardı.
Bir arabacı çıktı, domuzları alacak: adı Mehmet'ti, arabacı Mehmet!
Arabacı Mehmet, domuzları istasyondan fabrika inşaatına değin taşımaya iyi para da verildiğini görünce, “Peki” dedi. “Ben taşırım domuzları.” Koca koca, pamuk gibi domuzları arabasına doldurarak, birkaç kezde ancak bir günde taşıdı...
Arabacı Mehmet'in adı o günden sonra "Domuzcu Mehmet” kaldı. Karısına “Domuzcunun karısı”, oğluna "Domuzcunun oğlu” diyorlardı. Domuzcu Mehmet öldü. Oğlu Ergün de şoför oldu. Kimse ona da 'Şoför Ergün” demedi. "Domuzcunun Ergün" diye çağırdı. Ergün, babası gibi değil, oldukça sofu muydu? Ama domuzcunun oğlu Ergün seviliyordu çevresinde: Domuzcunun Hacı!
Adapazarı'nda Eğit-Der'in düzenlediği “Öğretmen Sorunları ve Örgütlenme” konulu toplantıda Binali Seferoğlu, Mustafa Meriç, Rıza Yılmaz, Seyhan Erdoğdu, Hasan Fehmi Güneş’le birlikte konuştuktan sonra, Cumhuriyet Kitap Kulübü’nde kitaplarımı imzaladım. Oradan ver elini Kocaeli. Orada SEKA işçilerinin grevini izleyeceğim! Kafama bunu koymuştum...
1930'lu yıllarda yalnız SEKA Kâğıt Fabrikası değil, o çevredeki yolların, evlerin planlarını da Almanlar yapmışlar. İzmit’te denize tek inen, önü açık yol SEKA’nın orada. SEKA işçileri aileleriyle birlikte, 15-20 bin kişilik bir kitle oluşturuyorlar. İzmit için de önemli...
SEKA işçileri, greve gitme zorunda kalınca, İzmit esnafından büyük yardım gördüler. Esnaf, parasız yiyecek götürüyor, balıkçılar bedava balık veriyorlar. Tutucu İzmit esnafının, grevcileri destekleyen tutumu ilk kez görülüyor, özel halk otobüsleri, grevci işçilere indirim yapıyor. Esnaf genetikle sağ partilere oy verir seçimlerde, işçiler de öyle!
Şu sıralarda İzmit esnafı da sağ partilere çokluk oy veren işçiler de çileden çıkmış durumda…
SEKA işçilerinin grevi, şu günlerde yüz günü çoktan devirdi, haftasına dönüyor. Böylesi uzun süren bir greve, Özal iktidarı seyirci, duyarsız!
Grevci işçilerle, "Salon Lades” kahvesinde konuştum. Kahvede çalışan işçi Zeynel anlattı:
İşçilerin grevi sürdükçe biz de batıyoruz! İşçiler kahveye gelemez oldular...
Birkaç işçi, çevreye toplanmışlardı, çay ısmarlamışlardı; ama çaylar Zeynel’dendi sanıyorum. Yüz günü aşkın süredir grevde olan işçiler, başka yerde çalışamıyorlardı, çalışırlarsa işlerinden de oluyorlardı, ama para da yok, ne yapsınlar! Biri cebinden piyango biletleri tomarı çıkardı: piyango bileti satıyordu! Bir arkadaşları, toptancıdan çorap, don lastiği alıp onu satıyordu!
Haydi lastik var, lastik!
Biri şöyle dedi:
On yıllık işçiyim, sosyal haklarım dahil, elime geçen para ayda yüz bin lira. Kiradayım, aylığımın yarısını kiraya veriyorum...
Bir başkası basından yakınıyordu:
Sabahla Hürriyet, hükümetin lehine döndü, Cumhuriyet veriyor haberlerimizi, ama iç sayfalarda veriyor o da…
Bin “300-350 bin liraya kadar ek versinler, imzalayalım toplu sözleşmeyi!” dedi. Yoksa davamızda sonuna kadar kararlıyız...
Enflasyonun boyutlarını anlatıyorlardı:
Bu durumda, birinci altı ay için dört yüz bin, ikinci altı ay için beş yüz bin isterim! diyordu bir başkası da...
Sendikaları Selüloz-lş, ilk ay sadece dokuz bin liralık gıda yardımı yapmıştı grevcilere, tümü o kadarcıktı.
Türk-İş’in 200 milyar lira parası var; biz Şevket Yılmaz’dan beklediğimiz parayı alamadık. Sonra devlet bize niye direniyor? Faysal Finans’sa köşe döndürüyor. Biz fabrikayı sabote etmedik. Üç bin İşçi aileleriyle birlikte 15 bin kişi eder...
Biri şöyle konuşuyordu:
Şu anda benim, sadece bakkala 450 bin lira borcum var; pazar nedir bilmiyorum: greve çıkmadan da pazara gitmiyordum ya, şimdi pazarı mazar da iyice unuttum. İşveren bir ara SEKA işçilerini çağırdı, ölüm yardımım on bin liradan yirmi bin liraya çıkarmışlar; "Bak, yüzde yüz zam yaptık!" demişler. Biz devlete hizmet etmekle kötü mü ediyoruz? Özel sektördekiler 470 bin lira net maaş alıyorlar, devlet 300 bin lirayı vermiyor.
Paramız yok, gazete alamıyoruz; gazeteyi kahvede okuyoruz...
Bir ay oldu, ben sıkıştım, 275.000 liralık müzik setim 75.000 liraya sattım. Evde dört çocuk, bir de hanım var; hanımın yüzüğü, bileziği de gitti! Biri söze karıştı:
Herkesin evde bir buzdolabı var!
Buzdolabı olsa ne olacak! İçi boş! Ben fişi çektim...
Ben, 1982'de buzdolabı aldım, hem de kiradaydım! Şimdi versin bakalım!
1981’de evlendim, evlendiğim zaman eşimin ailesi bir buzdolabı hediye etti, şimdi onu kullanıyoruz!
Hakkımızı alıncaya kadar dayanacağız. Sendikamızdan filan da para istemiyoruz, açlığa alıştık!
Kürt börekçiler de işsiz kaldı?
O ne demek?
Efendim, burada “Kürt böreği" yaparlar, içinde hiçbir şey yoktur, düz yağlı yufka, üzerine azıcık şeker tozu serpilir. Onlar sabah 05.00’te biz işe giderken, köşelerde beklerler, onları alır yeriz. Simitten de ucuz. Biz grevde olduğumuz için, işsiz kaldı Kürt böreği yapanlar da...
Ben, Kürt börekçiyim dedi yanında oturan, grev az daha sürerse, mahvolacağız, açız! Biri yardımlardan söz etti:
SEKA İşçileri Tüketim Kooperatifi Sit-Kop her ay borca 35.000 liralık gıda yardımı yaptı. İzmit Belediyesi grevden sonra parasını almak üzere, birer ton kok kömürü verdi grevcilere... Diş Doktoru Ertan Okançay, parasız grevcilere bakıyor. (SHP’den belediye başkanlığına aday mı?) Çocuk Doktoru Necati Günaltay, grevcilerin çocuklarına bakıyor...
Greve çıkmadan, aylığımız iki yüz bin lira olsaydı, greve çıkmazdık! Greve çıktık, artık koşullar değişti. Hazırladığımız taslağın dışında başka bir şey istemeyeceğiz! Aşağısını da kabul etmeyeceğiz!
Özal ya bu parayı verecek, ya bu parayı verecek!
Sanat enstitüsü mezunuyum, 17 yıllık işçiyim, yüz bin lira alıyorum!
Turgut Bey, SEKA işçilerini greve götürmekle, yalnız onları değil, hoşlanmadığı basını da cezalandırmak mı istiyordu? Siz misiniz yazıp çizen? Alın bakalım!
20 Aralık 1988, Cumhuriyet