Seçim Pazarında...

Köylünün biri, kasabaya, pazara gitmiş. Pazarda dolaşırken, yerde bir çuvaldız bulmuş. Çuvaldız, köylü için çok önemlidir. Keçi kılından çuvallar, harallar, çullar, çuvaldızla dikilir.
Çevreye bakarak: Ber biiir... Dedikten sonra içinden “Çuvaldız buldum." diye eklemiş. Birkaç kez böyle bağırdıktan sonra çuvaldızı gizlice kuşağına sokmuş, oradan hızla uzaklaşmış. Köyüne gidiyor artık; tepeye çıkınca, pazar yerine bir bakmış; pazardaki kalabalık, yerde bir şeyler arar gibiymiş. Kendi kendine:
Kayna gidinin pazarı kayna, demiş, çuvaldızı bulan buldu!
Ara seçimler, genel seçim havasına büründü. Bir pazar ki, deme gitsin!
İsmet Paşa, 1969 seçimleri öncesinde Diyabakır'a giderken, uçakta:
Sen, demişti, seçim gezilerine katılmadın, Ankara'da oturdun. Daha iyi görürsün. Ne dersin, nasıl durumumuz?
Oylarınız biraz artacak, ama seçimleri yine Süleyman Bey kazanacak!
Bu seçimde de Turgut Bey’in boyun farkıyla ağırlıklı olduğu görünüyor. ANAP ile SHP çekişiyor. DYP üçüncü parti, DSP ise, arkadan geliyor Bülent Bey, gittiği yerlerde hava yapar görünüyor, ama halen bir çeşit "tabela partisi" durumunda olduğundan, daha örgütlü olan Doğru Yol Partisi göze batıyor. Turgut Bey’in seçim konuşmalarında lafı ayağa düşürmesi, onun yapısını belirleyici nitelikte deniyor. Hinthorozu Erdal Bey, laf ayağa düşünce, şaşırıyor. Ağırlığını korumaya çalışıyor. Bir çalımla, salvoyu savuşturuyor...
Bülent Bey, oldukça sinirli görünüyor. Nükte bile yapamıyor. Bülent Bey’in babası Prof. Fahri Ecevit, çok nükteci bir kişiymiş. Nükteleriyle çevresini kırar geçirirmiş. Hukuk fakültesinde "adli tıp ve marazi ruhiyat” (sayrıl ruhbilim) hocasıyken, esprileriyle öğrencileri kırar geçirirmiş. Fıkrayı onun üstüne söylerler. Bir gün “adli tıp" sınavında, bir kız öğrenciye, erkeklik organını sormuş. Kız anlatmaya başlamış, kitapta ne okuduysa. Hoca sormuş:
Nasıl bir nesicdir (dokudur)?
Nesci azimdir (büyüktür) efendim!
Çevrede sınavı izleyen öğrenciler, kıkır kıkır gülmeye başlamışlar. Hoca, onlara çıkışmış:
Ne gülüyorsunuz? demiş, arkadaşınız azimini görmüş!
Fahri Bey, 1943'ten sonra, CHP'de Kastamonu Milletvekilliği yaptı.
Milletvekilliğinden tanıyanlar da onun çok şakacı, espirili olduğunu söylerler. Fahri Bey’in çok içki içtiği söylenir. Okkalarca içkiyi içer, sonra kusar gelir, yine içermiş. Romalılar da öyle yaparlarmış. Bülent Bey, pek ağzına içki koymaz, o şekersiz çay içer. İçkiden soğumasında belki de babasının etkisi olmuştur, ne bileyim? Fahri Beyin babası Mustafa Şükrü Bey, o sarıklı hoca, din bilgini. Bülent Bey'in göbek adı da Mustafa, dedesinin adı Mustafa Şükrü Bey de, Fahri Bey de güzel konuşuyorlar. Bülent Bey'in güzel söylev vermesi, onlardan gelmiş olabilir.
Milletvekili adayı olduğunda, 1957'lerde pek söylev vermesini beceremezmiş. Ankara ilçelerinden birinde, bir ilçe başkanı, o zamanki İl Başkanı İbrahim Saffet Omay'a telefon etmiş:
Yav abi, demiş, böyle çoluk çocuğu gönderme buralara! Konuşamıyorlar.
Sonra sonra, konuşmasını geliştirdi. Halk yığınları, Bülent Bey'i, basının da büyük yardımlarıyla sevdiler. "Umut" diye gördüler. O günün gerçeği oydu. Öyle görünüyor ki 1986'nın gerçeği başkadır.
* * *
Düzeltme: Pazar günü çıkan, “Nazım Hikmetten Ali Nesin’e..." başlıklı "Ankara Notları"nda, alttan yukarı doğru altıncı paragrafta, dizgi yanlışı sonucu bir karışıklık olmuş. Doğrusu şöyle olacaktı:
“Mahkemenin o günkü oluşumunda, değişiklikler olmuştu. 21 ağustos duruşmasında Mahkeme Başkanı olan İstihkam Albay Orhan Fındıklı’nın yerine, Piyade önyüzbaşı Naci Özdemir, üye yargıç Asteğmen Selahattin Demir’in yerine üye yargıç Üsteğmen Ahmet Bilgin, Savcı Kıdemli Yüzbaşı Yücel Göstaş'ın yerine de Yargıç Kıdemli Üsteğmen Veysel Demirok gelmişlerdi. Duruşma yargıcı Yargıç Önyüzbaşı Selçuk Şimşek ile tutanak memuru Kadriye Abay değişmemişti."