Sebatı Ataman’ın bir açıklaması...

Eski bakanlardan Sebatı Ataman, "Türkçe ezan" konusunda çıkan bir "Ankara Notları”na açıklama gönderdi. Yazıda Sebati Ataman'ın Türkçe ezana karşı olanların başında adı da geçmekteydi. Ataman, açıklamasının sonunda, "Bu kadar uzun bir mektubun sütununuza sığmayacağını biliyorum” diyor. Kendisinin de izniyle, açıklamasının bir büyük bölümünü yayımlıyorum. Şöyle diyor Ataman:
"Sayın Ekmekçi
Son günlerde Ankara Notları’nda birkaç defa 1950 yılının ilginç bir olayına değindiniz: Arapça ezan meselesi. Sanırım ilk olarak da 28 mayıs tarihli Cumhuriyet’te çıkan ‘Tarihçiye bir katkı’ başlıklı yazınızda 50 seçimlerinden sonra iktidara gelen Demokrat Parti Hükümeti'nce hazırlanıp Meclise sunulan ve ceza kanunundaki ‘Arapça ezan okuma yasağı’nı kaldırmayı amaçlayan kanun tasarısı üzerinde CHP Meclis Grubu'nda yapılan müzakerelerle ilgili bazı bilgiler veriyorsunuz...
Ben de yazınızda belirttiğiniz gibi, mazbatası henüz iptal edilmemiş bir milletvekili olarak, o müzakerelerde bulundum, hem de sessiz bir ‘dinleyici üye’ olarak değil, birkaç defa söz alıp tartışmalara yoğun biçimde katılan bir konuşmacı olarak bulundum; olayın ayrıntılarını da, günün birinde anılarımı yazarsam lazım olur diye, not ettim..
Ben sizi, olayları belli bir görüş açısından yorumlamakla beraber, onları çarpıtmaktan sakınan bir insan olarak tanıdığım ve tarihçiye nesnel gerçeklere uygun bir katkıda bulunmayı içtenlikle istediğinize inandığım için, size işin gerçeğini kısaca anlatmak istiyorum.
Meselenin esasına girmek, eski bir tartışmayı tazelemek niyetinde değilim. Bazı somut olguları belirtmekle yetineceğim:
1. CHP Grubu tasarıyı görüşmek üzere bir gün değil, art arda iki gün toplandı, grup ikiye değil üçe ayrıldı: Tasarının karşısında olanlar, ret oyu verilmemesi gerektiği görüşünü savunanlar, ‘çekimser kalalım’ diyenler.
2.Yazınızdaki (Grupta ‘biz daha ileri gidelim, Arapça okunması için yasa önerisini biz yapalım’ diyenler var) cümleleri yukarıda sözünü ettiğim mantıksız iddialara güzel bir örnektir: Grupta hiç kimse böyle bir şey söylemedi, söyleyemezdi de. Tasarı Meclise gelmiş, Genel Kurul gündemine alınmıştı. Tek çizgili bir yasaklama hükmünü yürürlükten kaldıran tek bir maddeden ibaretti. Kaldırılan hükümle ilgili başka kısıtlamalar yoktu ki, bunları da kaldırıp daha ileri gitmek söz konusunu olabilsin bu durumda: Gündemdeki tasarı hükmünü tekrarlamanın ötesinde nasıl daha ileri gidecektik? ‘Arapça ezan okuyanlara şu kadar ikramiye verilir’ mi diyecektik?
3.‘Kesin olarak tasarının karşısındayız’ diyenlerin grupta çoğunlukta oldukları, Freud'un sözünü ettiği bir ‘Wunschtraum: dilek rüyası’ndan başka bir şey değil.. Gerçekle ilgisi yok.
Çoğunluk, bilindiği gibi, rakamla ifade edilen matematik bir kavramdır, ancak oylamayla belirlenir. Yazınızda oylamadan filan söz edilmiyor. Halbuki birinci toplantı günü sonunda oylama yapıldı. Neticede tasarıya karşı olanların görüşü değil, tasarının reddedilmemesi gerektiği görüşü, hem de büyük çoğunlukla kabul edildi, ertesi günkü kıyametse zaten bu yüzden koptu.
4.İsmet Paşa Gruba müzakereler bittikten sonra gelmiş değildir. Böyle önemli bir konuda Grubun Genel Başkan’a önceden haber verilmeksizin toplanabileceğini sizin aklınız alıyor mu? Ben ilk defa kürsüye çıktığım zaman Paşa oradaydı, at nalı biçimindeki büyük masanın sağ başında her zamanki yerinde oturuyordu. Konu üzerindeki farklı görüşler henüz ortaya çıkmamıştı. Çünkü benden önce söz alanların hepsi tasarının aleyhinde konuşmuşlardı. Tasarının reddedilmemesi gerektiği görüşünü ilk olarak ben ileri sürdüm. Benden sonra lehte aleyhte konuşanlar oldu, tartışma uzadı, ben de birkaç defa söz aldım. Sonunda yukarda söylediğim gibi oylama yapıldı. Grup ayrıca Mecliste parti adına yapılacak konuşma metninin Grup İdare Heyeti'nce hazırlanmasını ve bu metnin ertesi günü grubun tasvibine sunulmasını kararlaştırarak dağıldı.
5.İsmet Paşa Mecliste yapılacak konuşmayı, grup toplantısına kısa bir ara verildiği sırada değil, müzakereler bittikten, oylama yapılıp neticesi belli olduktan ve Grup dağıldıktan sonra İdare Heyeti odasındaki yuvarlak masanın başına oturup Eyüboğlu'nu da yanına oturtarak yazdırdı.
6.Ertesi günün olayları hakkında anlatılanlar da gerçeğe uygun değil...
Bir yandan sabahleyin İsmet Paşa, yanında Günaltay ve Barutçu olduğu halde Eyüboğlu’nu Meclise gelir gelmez çağırtıp konuşma metninde değişiklik, hem de sizin deyiminizle ‘Grubun sağ kanadı’nın görüşü doğrultusunda değişiklik yaptırıyor, bir yandan da bu 'sağ kanat' şaşkın ördek misali itiraz edip duruyor. Neden? Bunlar akıllarını mı kaybettiler? Halbuki işin aslı başka:
Ertesi günü Grup Günaltay’ın başkanlığında toplandı. Barutçu kürsüye çıkıp konuşma metnini okudu. Bu metinde sizin yazdığınız gibi, bir değişiklik yapılmış değildi, metin tasarının reddini tazammün ediyordu. Ben derhal söz aldım, okunan metnin Grubun bir gün önce aldığı karara uygun olmadığını belirten bir konuşma yaptım. Ortaklık karıştı, bir gün öncesinden daha şiddetli bir tartışma başladı, birçok milletvekilinin söz aldı, benim görüşümü destekleyenler yanında bana ağır hücumlarda bulunanlar da oldu. Ben o gün beş defa kürsüye çıktım, ileri sürülen bütün karşı görüşlere ve yapılan bütün hücumlara birer birer gereken cevapları verdim. Neticede oylamaya geçildi ve grup bu ikinci oylamada da bir gün öncesinden daha büyük bir çoğunlukla benim görüşümü kabul etti. Bununla da kalmadı, yapılan bir teklif üzerine Meclis konuşmasını Günaltay'la benim birlikte hazırlamamıza karar verdi. Eyüboğlu işte o zaman, ‘sözcülüğü de Sebati Ataman yapsın' dedi. Ben ayağa kalkarak muhalif olan arkadaşların da Grup kararına saygılı olduklarını ve Grubun tesanüt içinde bulunduğunu göstermek bakımından sözcülüğün Cemal Reşit Eyüboğlu tarafından yapılmasının daha uygun olacağını’ söyledim ve Eyüboğlu, sizin yazdığınız gibi bir gün önce değil, ikinci günün sonunda sözcülüğe seçildi.
Türkiye’nin tarihinde ilk serbest seçimi yaptırmış olan hükümetin başkanı olmak şerefini taşıyan Şemsettin Günaltay toplantıyı kapadıktan sonra Başkanlık kürsüsünden indi, beni alnımdan öptü ve bana ömrüm oldukça unutmayacağım şu sözleri söyledi: 'Allah feyzini arttırsın oğlum, konuşmayı sen yaz, bu senin hakkın; sen ne yazarsan ben imza edeceğim.'
Sen Günaltay'a teşekkür ettikten sonra ‘Muhterem hocam', dedim, 'yazılacak şey gayet basit, kısaca CHP Grubu bu tasarıya kırmızı oy vermeyecektir demekten ibaret... Fakat biz CHP olarak vaktiyle bu yasaklamayı niçin yaptığımızı izah etmeden geçemeyiz. Tensip buyurursanız ve Barutcu’nun okuduğu metnin baş tarafını bu konuşmaya alalım...' Günaltay, 'bildiğin gibi yaz' dedi.
Oturup Meclis zabıtlarına geçmiş olan konuşmayı yazarak Günaltay'a verdim. Eyüboğlu da Mecliste CHP adına söz alıp bu metni kürsüden okudu. Gerçek budur..."