12 Eylül faşizminin ilk yıllarında, Türkiye'de kamuoyunun susturulduğu sıralarda, Avrupa'daki Türk aydınlarla, yabancı aydınların sesleri yükselmiş, onlar Türkiye'deki demokrasiye sahip çıkmışlardı. Savaş çığlıklarının göklere vardığı dünyamızda, barıştan yana demokrat kesimler, dünyanın dört bir yanında, “Savaşa Hayır” diye haykırıyorlar, gösteriler düzenliyorlar. Avrupa'daki Türk aydınlarından bir bölümünün barışa çağrılarında şöyle deniyor
“Yılların sorumsuz politikası, sonunda ülkemizi kanlı bir çıkmaza getirip soktu. Kişisel çıkarları dışında, yanılmam dediği her hesabı yanlış çıkmış bir mühendisin, peşine takılanlara aldırttığı TBMM kararı bugün ülkemizi, ülkede yaşayan tüm insanlarımızı tarihsel bir yıkımın eşiğine sürüklemiş bulunuyor.
Amerikan saldırganlığının emrine üsler verilerek yabancıların olup bittisiyle Türkiye, kendi iradesi dışında, bilim çevrelerinin tüm yaşamı tehdit eder nitelikte bulduğu ve halkların karşı çıktığı bir savaşa sokulmuştur. Ülkemizin onum çiğnenmiş, tüm varlığımız petro-dolar kumarlarına feda edilmiştir.
Gelecek daha da karanlıktır. Zafer kazanılmış sanacakları bir dönemde de ekilmiş nefret tohumlarıyla iyileşmez biçimde ağılanmış bir bölge ortasında Türkiye -doğal bir yok oluştan geriye bir şey kalabilmişse- kendini en tehlikeli düşmanlıkların hedefi olmaktan kurtaramaz.
Biz inanıyoruz ki, acılarla yaşanmış tarihimizden bir ibret dersi bile çıkaramamış, yurt ve insan sevgisinden nasipsiz bu kanlı kumar politikasının yürütücüleri tüm insanlarımıza günü geldiğinde teker teker hesap vermek zorunda kalacaklardır.
Ülkemize, insanlarımıza olan bu güvenimizle, hangi inanıştan, hangi kökenden, hangi meslekten, hangi sınıf ya da katmandan olursa olsun, tarihsel sorumluluğunun bilincindeki bütün yurtseverlerimizi, her durumda, bu bir avuç serüvencinin karşısına dikilmeye, ülkede felâketimiz demek olan savaş cehennemine doğru atılacak her adımı tüm gücümüzle durdurmaya çağırıyoruz."
Çağrıyı imzalayanlar da şöyle: Can Açıkgöz, Dursun Ak- çam, Sait Akgül, Hayrullah Akkaya, Mustafa Altıntaş, Ömer Aslan, Abbas Aygün, İsmail Apül, Cemalettin Aykın, Oya Baydar, Fakir Baykurt, Nihat Behram, Habip Bektaş, Fuat Sultan, Cahit Baylav, Akgül Baylav, Mercan Bagatırlar, Lâtif Balcı, Hayrünnisa Boratav, Pertev Naili Boratav, Nafiz Bostancı, Adnan Binyazar, Ayşe Bircan, Necite Berker, Dürsaliye Bedir, Ozan Ceyhun, Ayfer Coşkun, İsmail Çoban, Güner Dursun, Gönül Dinçer, Nuran Dönmez, Ziya Derlen, Ali Eliş, Aydın Engin, Ethem Ete, Ali Eriş, Ali Rıza Erdem, Gürşan Erdem, Suna Ekin, Faruk Eskioğlu, Gültekin Gazioğlu, Gündoğan Görsev, Mustafa Gökkaya, Kaan Güner, Şule Güner, Fatoş Güney, Mehmet Güven, Latife Fegan, Heval, İsmail Işılsoy, Aktan İnce, Aydın Karahasan, Yılmaz Karahasan, Hüseyin Kaplan, Ali Kalkan, Neşe Kalkan, Sümer Kuban, Ufuk Kabaş, Maviye Karaman, Dera Kalkan, Karabey Kalkan, Mehmet Karaca, Fevzi Karadeniz, Nevin Karadeniz, Alpaslan Kocadağ, Mustafa Kızıltan, Azade Köker, Yılmaz Okatan, Tayyar Öztürk, Yaşar Miraç, Derya Mutlu, Settar Madenci, Doğan Özgüden, Fergül Özgüven, Ali Özgüven, Ömer Polat, Barış Pirhasan, Merih Pirhasan, Orhan Suda, Sevgi Suda, Hasan Şenyüksel, Server Tanilli, Mehmet Taş, Meral Özdemiroğlu Taygun, Sedat Tosun, İnci Tuğsavul, Ramazan Tunç, NedimTuran, Gül Tüfekçi, Vedat Türkali, Mehmet Uğur, Sema Uğur, Tijen Uğuriş, Funda Müjde Üstüner, Yaşar Üstüner, Nil Yelter, Mehmet Yaşın, Balkar Yakabaş, Hanefi Yeter, Serpil Yeter, İsmail Yıldırım, Abdullah Yılmaz, Altan Yılmaz, Fatma Yılmaz, Hamiyet Yılmaz, Zafer F. Yörük, Şanar Yurdatapan, M. Ali Yurttagül, Yalçın Yusufoğlu...
İmzaların yalnız bunlar bir bölümüydü. Belli bir sayıya gelince, "Sürecek...” dediler; Türkiye'de basına verdiler. Yayımlanabilse, bunlar on binleri bulurdu.
Savaş çığlıkları, Türkiye'de, özellikle İstanbul’da geniş tepkilere, protestolara neden oldu. Sinema sanatçıları, aydınlar, yazarlar, gençler etkin eylemler düzenlediler. Ankaralılara, “Siz uyuyorsunuz!" diyorlardı. Ankara'da da şirin diyebileceğimiz eylemler düzenleniyordu. Ellerinde çiçeklerle, saat 17.30'da Güven Park'a gelenler, sessizce savaşı protesto edenlerden başkası değildiler. Bu her gün sürecek miydi o saatte?.. (Polis, dün akşam üstü Güven Park'ta dolaşanları topladı; polis arabasına doldurdu. Oradaki asık yüzlü sivil polis şefini görünce 27 Mayıs öncesi polis şeflerini anımsadım!)
Bir bölüğü de 'Hemen Ateşkes' çağrısında bulundu. Mahmut Dikerdem, Teoman Alptürk, Münir Ceylan, Enis Coşkun, Ali Gitmez, Nevzat Helvacı, Alpaslan Işıklı, Reha İsvan, Reşat Kadayıfçılar, Ercan Karakaş, Yakup Kepenek, Leziz Onaran, Selim Ölçer, İlhan Tekeli, Melih Yılmaz ile benim de aralarında bulunduğum bölük, 'ateşkes' çağrısında özetle şöyle dedi:
"Ulusumuz günlerdir bir savaş ortamına sürüklenmenin ağır bunalımını yaşıyor; bir ateş çemberine sürüklenmek isteniyor.
Bu nedenle:
Körfez savaşında 'hemen' bir ateşkes ilan edilmesini, sorunun halkların özlemleri doğrultusunda ve görüşmelerle çözümünün sağlanmasını,
Ulusumuzun güvenliğini sağlayacak yerde bir savaş nedeni konumuna gelen yabancı askeri üslerin ve tesislerin ülkemizden çıkarılmasını gerçekleştirmek üzere toplumumuzun tüm barışsever kesimlerini sürekli çaba harcamaya çağırıyoruz.” (Bu konuda iletişim için tel:9-4-2299182)
Bizler böyle çaba harcamaya çağıraduralım, pazar günü gazetelerde çıkan bir haber, Efe'nin Alpaslan Beşikçioğlu'nun kızı Zeynep'le söz kesmesi haberi, bana ilginç bir açıklama gibi geldi. Pazar-günkü 'Ankara Notları'nda, Efe ile Ahmet'in nerede olduklarını kamuoyunun merak ettiğini yazmıştım. Hacı TÖ, Hacı SÖ, Hacı AÖ, Hacı ZÖ, birlikte Efe’ye söz kesmeye İzmir'e gitmişler. Borankay'lardan sonra, Beşikçioğlu'larla söz kesildi! Anam, "İş arasında seviş!” derdi. Aferin Efe'ye! Savaşa gideceğine, sevişmeye gidiyor. Hüseyin Rahmi'nin "Kuyruklu Yıldız Altında Bir Evlenme" yapıtına, daha önce de değinmiş miydim? Tam günü değil mi? Haydi modaya uyup, İngilizcesini söyleyelim: "Don't make war, make love!"
Ankara’da Mülkiyeliler Birliği'nin düzenlediği “Savaşa son” konulu toplantı yasaklandı; Ankara Valiliği, Hint Horozu Erdal Bey’in, Süleyman Bey'in, Necmettin Hoca'nın, Haluk Gerger’in konuşmalarını böylece engellemiş oldu. Başsız kalan ANAP iktidarı, ne yapacağım şaşırmış gibiydi. Yasaklar, Çankaya'dan kaynaklanıyordu.
29 Ocak 1991, Cumhuriyet