Sarı Kart, Kırmızı Kart!

Önce Sudiş telefon etli, "Geçmiş olsun, bizi korkuttun!’' dedi. "Bahri'ye veriyorum" diye ekledi. 1402'lik Prof. Savcı, şöyle başladı:
Sen kim enfarktüs olmak kim? Sen olsan olsan sıtma olursun, satlıcan olursun, karnın ağrır! Sen köylüsün, nasıl enfarktüs olursun?
Bahri Savcı, takılmadan edemez. Bugünkü "Ankara Notları"nı sayrılık günlerine, sayrılarevı günlerine ayırmak istedim. Çok kimse, yazılara yeniden başladığımda şöyle demiş:
Ekmekçi, yazılara başlayacak ya. Tanrı bilir her yazıda sayrılar evini anlatacak!
Öyle olmayıp, kaktığım yerden sürdürünce yazılanrı şaşırmışlar. Çalışma yöntemim öyle: birikimleri kafamda dinlendirmek isterim. Onlar iyice yoğrulur, pişer. Yedi aylık olmama karşın, bir yazı yazarken, ivecenlik etmem..
Trafik (Türkçesiyle gidiş-geliş) kazasında, kolum üç yerinden kırılınca, ilk yazıyı İlhan Selçuk yazdı. Ardından telefonlar yağdı. Haşan Cemal takılıyordu:
Bizim kafamız kırılsa, tek satır çıkmaz; sen bir kolunu kırdın, yazılar yazılıyor!
Ozan, taşlamacı M.Eşref şu dörtlüğü yazdırmış telefonda:
"Ekmekçi'nin sağ kolu üç yerinden kırılmış/Gerekir üzülmese, hatta biraz sevinse/Beterin beteri var. Daha mı iyiydi?/Sol kolu kırılsa da, Çetin Altan'a dönse!"
"Felâket Ali" Ali Husrevoğlu da telefonda şöyle yazdırmıştı dörtlüğü:
"Anan bile aramazken kundağa / Senin gibi haylaz bir veletdi/Nazar değdi gülüm sana sonunda./Sağınlar alçılara beledi!"
Dr. M.Cemil Uğurlu, 8 Ocak 1989'da yollamıştı dizelerini sayrıevine, İbn-i Sina'ya, "Prof. Güneş Akgûn'ün Ekmekçi'ye okuması dileğiyle" diye. Güneş Hanım okudu Uğurlu'nun dizelerini. Başlığı şöyle: "Mustafa Ekmekçi’ye mektup".
"Değerli kardeşim/Kolun kınlmış/O güçlü bir kalemdir/Mehmed Kemal yazdı erdem ini/Haberler ulaştırır halkına/Açıklar gerçeği/İlhan Selçuk bir şiir yazmış sana/Dino usta ne güzel söylüyor:/"Ekmekçi çabuk iyileşsin/Kolu bize gerekli" diyor.
Kardeşim yüreğin sayrılanmış/O bir külfettir/Büyütür damar damar/Hücre hücre sevgiyi/Kolunda buluyorsun sigortasını kalbinin/Akbal övüyor satır aralarını senin/Çabuk iyileşmeni Hekımoğlu da diliyor/ Kalbi de bize gerekli diyor.
Ekmekçi/"Hastalık sağlığın fitresidir"/Haberler tam sana göre/Zaman hasta kalınacak zaman değildir/Mektuplarını yetiştir köşene."
Özan Mihneti, "Geçmiş olsun" mektubuna, şu dizeleri eklemişti:
"Sağ kolu sargıda yüreği yorgun/Solmaz dostluğun gülü Ekmekçi/" Ankara Notları" üzgün ve dargın / Susmasın dertlerin dili Ekmekçi.
Haberi alanlar kurudu kah/Bu güçlü insana birden ne oldu?/ömrünce haklıdan yana yer aldın/Düşkünün arkası, dalı Ekmekçi.
Barışa tutkundu içten, öz ile/Kimseye bakmadı bir kem göz ile/ Gönüller alırdı tatlı söz ile/Sohbetin kaymağı, balı Ekmekçi."
Mehmet Başaran 16 Ocak 1989 günlü mektubunda, şöyle demiş:
"Ekmekçi kardeş,
Yılbaşı gecesi telefonla aradım, baldızınız çıktı, iyi dileklerimi ilettim, ama ateşiniz olduğunu duyunca benim de içim yandı. Ertesi gün yürek bunalımı geçirdiğinizi, sayrılarevine kaldırıldığınızı okumak yıktı bizi. Kolun kırıldığı günden bu yana bizim de kolumuz kırık. Elim işe varmıyor yüreğini duyduğumuzdan bu yana, bizim yüreğimize de ateş düştü.
Neyse, okur mektuplarıyla açıklamanı okuduk da içimiz serinledi biraz. Çok geçmiş olsun kardeş. Aman ha, sıkı dur kardeş, sen yalnız evinin, kendinin Ekmekçi'si değilsin. Hepimizin. halkımızın Ekmekçisi'sin.
En iyisi sözü Nazım'a bırakmak:
"Hastalar kardeşlerim/iyileşeceksiniz/Ağrılar sızılar dinecek/Yumuşak, ılık/Bir yaz akşamı gibi İnecek/Ağır yeşil dalların arasından rahatlık/Hastalar kardeşlerim/Biraz daha sabır, biraz daha inat/Kapmın arkasında bekleyen/ölüm değil HAYAT.."
Biliyorum, güçlü bir insansın, avutmacalara gereksemen yok. Bunca haksızlıklar, bunca ölümler, zulümler sürüp giderken; yani yapılacak bunca iş varken, nasıl eder eder, yüreğine söz anlatmanın yolunu bulursun, bulman gerek. Hepimiz bunu bekliyoruz senden. Yahu, daha Arnavutluk'a filan gideceğiz be..
Nazım'ı anma günü vardı bugün Çatı’da. Hep o kalabalıkta seni aradı gözlerim, sana rastlayacakmışım gibi geldi..
Kanımızdan kan, canımızdan can de verelim. En kısa sürede seni köşende görelim arkadaş..
Yürekten geçmiş olsun diyoruz hepimiz. Kızım Deniz, Filiz, torunum Güneş, eşim, ben Aydoğan Hanım'a, kızlarına, en iyi dileklerle selâmlar, sevgiler sunuyoruz. Kalın sağlıcakla
Mehmet Başaran"
Dursun Akçam, yurtdışından yolladığı kartta şunları yazmış:
"Mustafa Can,
Büyük geçmiş olsun, iki kazayı, iki belâyı üst üste atlattın. Zor günlerinde gün günü seninle birlikteydik Artık postu kırdın, az bile alt ettin. Kimse dokunamaz sana! Çok yaşa emi? Dost- larınla, halkımızla birlikte. Sevgiyle, özlemle kucaklarım, öperim esmer görünen ap ak alnından.
Dursun Akçam"
Prof. Rıdvan Ege, sağ kolumun son filmini öğrencilerine göstermiş, sormuş bir öğrenciye:
Bu kolla ne yapabilirsin, söyle bakalım'7
öğrenci karşılık vermiş:
Rock’n-roll oynarım efendim!
Ben sordum Rıdvan Ege'ye, "Yazı yazabilir miyim?" diye. Kendi biçemiyle karşılık verdi:
Maalesef yazabilirsin! Hem de nasıl...
Prof. Muammer Aksoy da geçirmişti enfarktüsü. Telefonda şöyle dedi:
İkimiz de sarı kart gördük! Sarı kart gören futbolcular, daha dikkatli oynarlar, kırmızı kart görmemek için. Kırmızı kart gören oyundan çıkıyor çünkü. Artık bundan böyle dikkat edeceksin!..
Politikacılar da öyle değil mi? Sarı kart görenler, kendilerim toparlıyorlar da, kırmızı kart görenler yuvarlanıp gidiyorlar. Ne demiş Ziya Paşa:
"Nush ile uslanmayana etmeli tekdir/Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir."
Osmanlıca nush "öğüt" demek, tekdir "azarlama”...