Şalgam Gibi...

Yarın Ankara’da önemli bir davanın duruşması var; 723 sanıklı, Devrimci Yol davasının kararı açıklanacak. Bu davada şimdi 49 tutuklu var. Tutuklulardan biri İsmail Ayar, açıklamalarda bulunup, "Ben pişman oldum" diyen bir sanık. O, duruşma sırasında, öbür sanıklardan ayrı oturtuluyor. 48 sanığın birden adlarını yazma olanağı yok, yersizlikten, Devrimci Yol’un yönetiminde olanlardan Oğuzhan Müftüoğlu, Nasuh Mitap, Melih Pekdemir, M.Ali Yılmaz, Ali Alfakli, Ali Başpınar var; onları yazmakla yetineyim.
12 Eylül, Dev-Yol örgütünü hallaç pamuğu gibi attı, hemen hemen tümünü işkence tezgâhlarından geçirdi. Davaların başında, ölüm cezası İstenenlerin sayısı, iki bine yakındı. Merkez ana Dev-Yol davası yanında, parça bölük davalar da açıldı. Bunların birçoğu karara bağlandı, kimini Yargıtay bozdu; yeniden duruşmalar başladı. Yarınki dava duruşmasının önemi, ana Dev- Yol Davası sanıkları ile ilgili olarak, ilk kez karar verilmesi...
İçlerinde 8-9 yıldır tutuklu olanlar var; bu, 20 yıllık bir hapis cezasının karşılığı oluyor. Davalar, yalnız Türkiye'de değil, yurtdışında da geniş yankılar yapıyor, ilgiyle izleniyor. 10 temmuz günlü Cumhuriyet'in dördüncü sayfasında, "Türkiye Kamuoyuna" başlıklı bir duyuru vardı. Yurtdışından 2300 kişiyle çeşitli kuruluşların bir bölüğünün adlarını içeren duyuruda şöyle deniyordu:
"12 Eylül darbesi sonrası ülkenizde açılan siyasi davaları demokratik Avrupa ve dünya kamuoyunun bir parçası olarak büyük bir endişe ile izliyoruz. Bunlardan bir tanesi halen 4. Kolordu Komutanlığı 1 No'lu Askeri Mahkemesi’nde devam etmekte olan ana Devrimci Yol davasıdır. Bizler, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanmış çeşitli ülkelerden 2300 kişi ve çeşitli kuruluşlar olarak Devrimci Yol davası avukatlarının ve sanıklarının ana taleplerini destekliyoruz.
Türkiye'nin de imzaladığı BM ve Avrupa İşkence Sözleşmesi’nin bütün hükümlerine uyulmasını,
Çifte standart uygulamasına son verilerek, TCK'nın 146. maddesinin uygulanmamasını,
8 yıldır devam eden tutukluluk süresinin göz önünde bulundurularak, tutukluların salıverilmesini,
Hukukun üstünlüğü ilkesine uygun davranılarak en adil kararın verilmesini İstiyoruz..."
Kuruluşların yanında, çeşitti ülkelerden milletvekilleri, senatörler, bilim adamları, savunmanlar, yargıçlar, sendikacılar, papazlar da var.
Sanıkların savunmanlar da, Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na, sanıkların tutukluluklarının dokuz yıktır sürdüğü gerekçesiyle, başvuruda bulunmayı kararlaştırdılar. Savunmanlar, başvuru açıklamasında özetle şöyle dediler;
'' Bu davayla ortaya çıkan en dikkat çekici bir husus da Türkiye'de bugüne dek pek rastlanılmamış uzunluktaki tutukluluk süreleridir. Yargılanan müvekkillerin tutukluluk süreleri 9 yılı bulmuştur. Bu süre, infaz yasası gereğince 20 yıllık bir cezanın karşılığıdır.
Anayasa ve yine Türkiye tarafından imzalanan Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi, tutuklamanın ve yargılamanın ‘makul bir sürede' olabileceği temel şartını getirmiştir. Bu davadaki 9 yıllık bir tutukluluğun ve yargılamanın makul olmadığı apaçık ortadadır.
...Türkiye genelinde ve Ankara'da sıkıyönetim yürürlükten kalkmış olmasına rağmen; davanın sivil yargı yerine askeri yargıda sürdürülmesinin anayasaya aykırılığı, mahkemece reddedilmiştir. Sonuç olarak 1 No'lu Askeri Mahkeme anayasal dayanaktan yoksun olmasına karşın sivil kişileri yargılamayı sürdürmüştür.
Bu davanın hazırlık soruşturması bütünüyle yetkisiz ve görevsiz DAL grubu mensuplarınca (polislerce) işkence ve zora dayanılarak yapılmıştır. Bu yöntemle oluşturulan ifade ve belgelerin müvekkillerimiz aleyhine delil olamayacağı ve yasalara göre bunların dava dosyasından çıkartılması gerektiği yönündeki istemlerimiz de reddedilmiştir."
Dev-Yol davası sanık savunmanlarının, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuruda bulunmaya hakları olduğunu, Hollandalı Prof.Dr. Van Dijik, bir süre önce Ankara'da yaptığı bir konuşma sırasında, kendisine yöneltilen bir soruyu yanıtlarken anımsatmıştı. Profesörün 6 haziran günlü "Ankara Notları"ndan çıkan, Prof. Muammer Aksoy'un sorusuna yanıtı şöyleydi:
— Tutuklama işlemleri, başlıbaşına şikâyet konusu olabilmektedir. Tutuklamaya karşı başvurular sonuçlanınca, esas hakkındaki karar beklenmeden, bu tutuklamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu belirtilerek, şikâyet konusu yapılabilir...
Devrimci Yol Davası’nın birkaç duruşmasını izlemiştim. Gözaltına almalar, tutuklamalar, 1980'lerde başladı; 8.10.1982'de dava başladığında, sanık sayısı 574'tü. Savcı, 174 sanık için "ölüm cezası" istemişti. Ek iddianameyle sanık sayısı 723'e çıktı. Savcı, 200’ü aşan "ölüm cezası" istiyordu. Esas hakkındaki görüşünü açıklarken, ölümü istenenlerin sayısı 74'e iniyordu...
Yazının burasında, Nâzım Hikmet'in 11.11.1933'te kansına yazdığı mektup geldi usuma. Şöyle diyordu Nâzım, dizelerinin sonunda:
"...Karım benim, I iyi yürekli, / altın renkli, / gözleri baldan tatlı arım benim; / ne diye yazdım sana / istendiğini idamımın, I dava daha ilk adımında / ve bir şalgam gibi koparmıyorlar henüz I kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer / bana fanila bir don al, / tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki / daima iyi şeyler düşünmeli / bir mahpusun karısı."