Sakın Keramet Aramayın...

1965’lerden sonra, altmışlı yıllardan birindeydi. O yıllar, Milliyet’te muhabirdim. Gazeteye geldiğimde arkadaşlar:
Neredesin, dediler, iki saattir, Başbakanı arıyoruz bir türlü bulamıyoruz. Nerededir acaba?
Başbakan da Süleyman Demirel, sordum:
Nerelere baktınız?
Başbakanlığa baktık, konuta baktık, Gölbaşı’na, Çubuk Barajına, Asmaaltı kepapçısına baktık, yok. İki saattir arıyoruz, bulamıyoruz!
Belli, Abdi İpekçi bir soru sorulmasını istemiş, arkadaşlar da harıl hani Başbakan Süleyman Bey’i arıyorlar...
Gazi Orman Çiftliğinde Merkez Lokantası'na baktınız mı?
Bakmadık!
Birde oraya bakın!
Gerçekten, Süleyman Bey, Merkez Lokantası'ndan çıkıp, arabasına binerken görüldü. Arkadaşlardan biri sordu:
Süleyman Bey'in orada olabileceğini nereden bildin?
Bir kez, Merkez Lokantası'nda, Sadettin Bilgiç'le birlikte görmüştüm!
“Ankara Notları”nın konuları birikti de birikti. İnönü'nün yüzüncü doğum yılında anıları aktarmayı sürdüreceğimi belirtmiştim. Yukarıda anlattıklarım da, aşağıda aktaracağım, bir daya uyuyor. Necat Erder'in İnönü anıları gerçekten ilginçti. Daha sonra da Dr. M. Cemil Uğurlu'nun anlattıklarını aktarmayı düşündüm. Cemil Uğur’lu anılarını yazıp verdi. Onları sunmaya çalışacağım. Şöyle diyor M. Cemil Uğurlu:
"Ulusal kahramanımız, büyük devlet adamı İsmet İnönü ile ilgili iki anımı, O'nun doğumunun yüzüncü yıldönümünde yazmakla mutluluk duyuyorum. Birinci anım, İsmet İnönü'nün belleğinin yüksek gücünü, ikinci anım, gerçekçi kişiliğini bir kez daha yansıtıyor.
1963 yılında İnönü Başbakan olarak görevde bulunurken, muhterem eşi Mevhibe İnönü, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi Kliniğinde bir süre tedavi görmüştür. İnönü eşiyle tedaviye düzenli biçimde gelip uygulama sırasında birlikte bulunuyorlardı. Tedavide görevli ekibin bir uzman hekimi olarak kendilerine takdim edildiğimde İsmet İnönü bana şu soruyu yönelttiler:
Doçent mi yoksa profesör mü olmak daha zordur?
Ben şu karşılığı verdim:
Hekim olabilmek daha zordur,
İnönü, bunu gülümseyerek karşıladıktan sonra konuya ilişkin başka bir şey söylemediler. Sadece adımı ve soyadımı bir kez daha sordular. Bu olaydan sonraki birkaç gün, yanlarında kısa süreler bulunduğum halde, adım geçmemişti. Bu durumda, olaydan yaklaşık 4-5 gün sonra, 28.10.1963 tarihinde, kendileriyle ilgili belgesel iki kitabı (“İnönü Diyor ki“ -Derleyen: Prof. Dr. Herbert Melzig. 1944- ve “İhtilalden Sonra İsmet İnönü" -Derleyen: Sabahat Toktamış, 1962) imzalarını dilediğimde adımı ve soyadımı kendiliğinden tam olarak hemen anımsadılar ve kitaplara yazdılar. Beni onurlandıran o büyük adama içten teşekkür ettim..."
Dr. M. Cemil Uğurlu, çelebi bir kişi. Kendisi istemedi ya, ben aktarmak istedim İnönü'nün Uğurlu'ya yazdıklarını. İnönü, Herbert Melzig'in kitabını imzalarken, “Aziz Dr. Cemil Uğurlu için" demiş. Sabahat Toktamış'ın kitabına da "Dr. Cemil Uğurlu için sevgi ile" sözcüklerini yazmış. İnönü'nün Cemil Uğurlu'ya imzaladığı bir yapıt daha var. Adı: “Aziz Atatürk." Bunun yazarı İnönü. 1963'te, Cumhuriyet’in kırkıncı yılı dolayısıyla. Milli Eğitim Bakanlığı yayımlamış. UNESCO da katkıda bulunmuş. Kitapta, İnönü'nün Atatürk’le ilgili uzun yazısının Fransızca, İngilizce çevirileri var. Fransızcaya Tahsin Saraç, İngilizceye de Değer Durukan çevirmiş. İsmet İnönü'nün yazısının girişi şöyle:
"Ayrılışının 25‘inci yıldönümünde Büyük Atatürk’ü yalnız milletçe değil dünyaca anıyoruz.
İnsanlık tarihinin müstesna siması Atatürk’ü bugün hep beraber hatırlamayı bütün milletler kendileri için ödev saymışlardır. Bu asil duygulardan dolayı Türk halkı adına derin ve samimi şükranlarımızı sunmayı kendimize kıymetli bir borç sayarız.
Cumhuriyetimizin kurucusu, insanlık tarihinin seçkin siması Atatürk hakkında UNESCO'nun teşebbüsü ile medeni âlemce gösterilen bu alicenap ilgi Türk milleti olarak hepimizi minnettar etmiştir. Bu 25'inci yılda insanlık âleminde Atatürk'e gösterilen sevgi ile teselli buluyor ve heyecan duyuyoruz... "
İnönü, bu yapıtı da, Dr. Cemil Uğurlu'ya imzalamış, şöyle demiş:
'”Değerli Dr. Cemil Uğurlu için hatıra, 17.2.1966 İsmet İnönü."
İnönü'nün doğumunun 100. yılı, dünya ölçüsünde değerlendirilmeliydi. UNESCO'nun buna eğilmemesi eksikliktir...
Dr. Uğurlu’nun anlattığı, ikinci anısı şöyle:
"1966 yılında İsmet İnönü'ye bir süre fizik tedavi yapılmıştı. Bu tedaviye, sayın eşiyle birlikte düzenli olarak geldiler. Bir gün tedavinin bitiminde ayakkabısını giymesi için kullanılan çekecek, her zamanki yerinde bulunamamıştı, İsmet İnönü etrafındaki telaştan durumu fark etmiş olmalı ki, bir iki kez:
Orada... diyerek başka bir yeri işaret ettiler. Böylece çekecek. O'nun işaret ettiği yerde bulunabildi. Bunun üzerine oradaki bir görevli, yavaş bir sesle:
Sayın İnönü çok dikkatli bir insan... dedi. Kulaklığını henüz takmamış olan İnönü, bu cümleyi duymamış olmakla birlikte, kendisiyle ilgili olduğunu hemen sezerek şunu söylediler:
Sakın keramet aramayın, odaya girdiğimde gözüme çarpmıştı...
O büyük adam, böyle gerçekçi ve akılcı temel niteliğini bir kez daha belirttiler..."
* * *
Keramet: Osmanlıca-Türkçe Sözlükte, “Ermişlerin olağanüstü sözleri ve halleri"diye tanımlanıyor. İnönü, “sakın keramet aramayın" dedi, ama bunu topluma anlatamadan öldü gibime geliyor.