Sağdıç Emeği...

Oda Tiyatrosu'nda, “Gölge Ustası”nı seyrettikten sonra, ufacık tiyatronun koltuklarına yazılan adları okuyordum; Sermet Çağan adını görünce içim ışıyıverdi. Sermet Çağan, gazetecilikten tiyatro yazarlığına geçmişti. İyi arkadaştı. Muhsin Ertuğrul'un adı, oyun izlerken oturduğu koltuğa verilmişti. Biraz arkalardaydı koltuğu. Muhsin Ertuğrul, oyunla birlikte, seyirciyi de izlemek için arkalarda otururmuş.
Oda Tiyatrosu altmış kişilik bir salon. Oda Tiyatrosu, genç tiyatrocuların deneme çalışmaları yapmaları, yenilikçi oyunların çalışılması için tasarlanmış. Oyunu görmeye, Devlet Tiyatrosu'ndan ayrılma zorunda bırakılan Gülşen Karakadıoğlu ile gittim. Macide Tanır'ın oyununu çoktandır görmek istiyordum. Yıllardır belleğimde yaşayan Macide Tanır, ne güzel bir insan, usta sanatçı. Oktay Rifat'ın dizelerindeki gibi, “gün görmüş, eyyam geçirmiş” Tiyatro'da neleri görmüş?
Tiyatronun arka sıralarını, inzibat erleri doldurmuşlardı. Başlarındakı subay, onlara “Gölge Ustası”nı göstermek istemişti anladığım. Onlar da olmasaydı, altmış kişilik salonda, yedi sekiz kişi ya olacak, ya olmayacaktı;
Bu ilgisizlik neden, diye düşündüm. Oyun güzel. Bir, Macide Tanır'ı İzlemeye kimler gelmezdi?
Gülşen Karakadıoğlu, oyunu dördüncü kez görüyordu. Oyundan sonra, Macide Tanır'ı kutlamak için bekledik. Oyuncuları evlerine götürmekte olan araba artık kaldırılmış Oda Tiyatrosu sanatçılarına. Arabanın kaldırılması olayı da şöyleymiş; genç oyunculardan biri evinin kapısında inerken, kapıyı sert kapamış. Şoförle de tartışmış. “Sen misin kapıyı sert kapayan, şoförle de tartışan? Araba servisini kaldıralım da görün” demişler, iyi mi? Bunu kimler yaptıysa, ayıpladım...
Macide Tanır, Gülşen Karakadıoğlu ile birlikte belediye otobüsüne bindik, evlerimize gittik.
Oda Tiyatrosu, lanetlenmiş gibi geldi, ürperdim.
Devlet Tiyatrosu yöneticileri, Ankara'daki beş tiyatro arasında ayrım gözetemezler. Buna hakları yoktur. Birini öz, öbürünü üvey sayamazlar. Devlet Tiyatrolarında kıyımlar nedeniyle, birçok sanatçı, ya özel tiyatrolara gitti, ya da açıkta kaldı. Sanatçılar da, yazarlar da, kendi sıkıdenetimleri içinde çalışırlar, yukarıdan bir baskı, onları işlerinden soğutur.
Bölge tiyatroları olayı, Muhsin Ertuğrul'un büyük düşü, olmuş gibidir. Uçan profesörler gibi, uçan sanatçılar olayı getirilmiş. Ankara'dan Anadolu'ya taşıma suyla değirmen döndürür gibi, oyunlar taşınmıştır. Yazık...
AST'ta, yakında Maksim Gorki’nin “Yaz Misafirleri” oynayacak. Rutkay Aziz, “Yaz Misafirleri”nin provasına çağırdı. Oyunu Moskova'da seyreden Belgi Paksoy'la birlikte gittik. Giysiler o gün gelmişti. Oyuncular heyecanlıydı...
Provayı izlemeye Adalet Ağaoğlu, Ergin Orbey, Bilgesu Erenus. Genco Erkal, “At” filminin yönetmeni Ali Özgentürk, Macide Tanır, Erol Demiröz, Yılmaz Öğüt, Turgut Özakman da gelmişlerdi. “Yaz Misafirleri”nin tutacağını sanıyorum. Günümüz aydınlarını da anımsatacak sözlerle dolu oyun.
Maksim Gorki, düşüncelerini, oynayanlara tek tek dağıtmış gibi geldi. Oyunu Rutkay Aziz yönetiyor. Oynayanlar da şunlar: Jale Karadağ, Kerim Afşar, Ertan Savaşçı, Alp Oyken, Mümtaz Sevinç. Altan Erkekli, Ferdi Merter, Yaşar Akın, Berrin Ötener, Nurseli Çamlıbel, Meral Niron, Seray Öner, Seval Yurdakul, Metin Coşkun, Ali Gül... Oyunda Ertan Savaşçı, nasıl da sevimli. Yazar rolünü Kerim Afşar oynuyor. Yazar rolünü oynayan Kerim Afşar'ın söyledikleri. Maksim Gorki’nin dedikleri, bunlardan kendime de pay çıkardan. Gorki, oyunculardan birine şunları söyletiyor:
— İnsan, yaşamın yüzüne, bir çocuğun gözleriyle bakabilmeli!..
Oyunu izlerken düşünüp durdum. Biz neyiz, neler yapıyoruz? Toplumdaki bir aksaklığı vurgulayıp, düzeltilmesini istiyoruz. Bundan en ufacık bir çıkarımız olamaz. Olmamalı. Çıkarın olduğu yerde, biter o iş.
Düğünlerde sağdıçlar vardır: Damat adayının yanında dolaşır, onu çeşitli oyunlara, tezgahlara karşı korumaya çalışırlar. Sözde damat adayının akıl hocasıdır sağdıç. Gerdek gecesinde ne yapacağına dek, damada anlatmak görevidir onun. Ama, gelenekler tavsamıştır, damat ne yapacağını sağdıcından öğrenecek değildir. Yine de, sağdıçsız olmaz düğünler, dernekler. Bir oyuna getirilip damat adayı kaçırılırsa ne olur bir düşünün. Sağdıçlık geleneği, sanıyorum bir köylerde kaldı...
Fotoğrafçı Ozan, soyadı olarak Sağdıçı’ almış ne güzel. Sağdıçın, halk arasında güzel bir izi vardır; sevdiğine insan “sağdıçım” der.
Gazeteci, yazar da öyledir. Toplumun, sorunu olanların sağdıçıdır. Akıl verir de, bunun mutlu sonuçlanması sevindirir, yeter ona. Yazarın işi, sağdıç emeğidir...
AST’ın provasından, doğruca “İlhan İlhan” Kitabevi'nin açılışına gittik. Orası ana-baba günüydü. Muzaffer Erdost, kardeşi İlhan'ın doğum yıldönümünde açtığı kitabevi'ni böyle kutlamak istemişti. Muzafferle sarılıp sarılıp öpüştük.