İncirlik Üssü’ne Seyhan Belediyesinin otobüsleriyle gittik. Belediye Başkanı Yalçın Akyol, Özel Kalem Müdürü Metin Akış, Zabıta Ekipler Amiri İmam Turan, Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Özdiş, Kültür-Sanat Danışmanı Erşan Işıksoy, İdari İşler Müdürü Mithat Özbek, Temizlik İşleri Müdürü Ali Güvel de aramızda, “Barış Treni" yolcularına, konuklara, gazetecilere çok yakın ilgi gösteriyorlardı. Geldik İncirlik'e! Kaç otobüs dolusuyduk.
Orada polis yerine asker önlemleri vardı. Genç genç Anadolu çocukları, ana kuzuları erler, başlarında subaylar, çavuşlar. Doğrultulmuş silahları görünce bu ince “yasak” kararını anlayıp yön değiştiriyordu şoförlerimiz. Asker ve silah ağından sanki seke seke geçip İncirlik Belediyesi'nin "nikâh salonu''na vardık. İHD Genel Başkanı Nevzat Helvacı, burada basın toplantısı yapacaktı. Salon iğne atsanız yere düşmezdi. İncirlik Belediye Başkanı Cumali Kar şöyle dedi:
"Siz gelmezden on dakika öncesine dek uçakların gürültüsünden iki kişi köyde birbiriyle konuşamaz durumdaydı. Sizler gelince gürültü kesildi..."
Gelişimiz, geçici bir süre için olsun, uçakların kalkışını durdurmuş muydu? Gelirken bir uçağın süzülerek indiğini görmüştük.
İncirlik Üssü, Adana'da çok yanlış seçilmiş bir yer. İncirlik’teki üs, 120 bin dönümlük yeri kaplıyor. Adana'nın en verimli arazisi. Buranın tarım alanı olarak kullanılması, gerek ülke ekonomisi gerekse o yöredeki insanlar İçin çok çok daha sağlıklı olur, incirlik Üssü'nün orada kurulmuş olması, tüm Adana halkını tedirgin ediyor, incirlik, köylülerinden Amerikalılarla yakın iş ilişkisi içinde olanlar, durumdan hoşnut görünüyorlar. Bunlara 3-5 tane “çıkarcı” deniyor.
Adana'yı da, Adanalıları da çok seviyorum. Adana'da kır çiçekleri erken açar, akşamları kısa olurmuş. Adanalıların da gözleri sulu; çok duyarlı, duygulu insanlarmış. Kızların rengini de, rengime yakın mı buluyorum ne? Çok sıcak kanlı insanlar. Okurlar, paylaşamıyorlardı, keyifleniyordum...
Adana topraklarını besleyen, Seyhan Barajı’dır. Seyhan Barajı Adana’dan yukarıda, yüksekte yapılmış. Barışın suları, savaş tehlikesi nedeniyle boşaltılmış durumda Baraj, herhangi bir nedenle patlarsa tüm Adana'yı sel alacak korkusu var. Geçen yıllarda da güvenlik için yer bırakmışlar, fazla su aksın diye. Şimdi İbn-i Bush-Saddam savaşı nedeniyle baraj suyu boşaltılmış durumda. Savaş böyle sürerse önümüzdeki yıl yüzbinlerce dönüm tarım alanı susuz kalacak. Bu da ekonomik açıdan büyük bir yıkım.
Bunun yanında, burada öğrendiğime göre Adana'da korkunç denebilecek bir karabasan (kâbus) yaşanıyor. Örneğin geçen yıl tarımda verilen taban fiyatlar, 1989’da verilenlerin altında gerçekleşmiş. Pamuk, mısır, soya, özellikle buğday. Buğdayda üretim çok yüksek olmasına karşın, fiyatlar bir yıl öncesinin dolaylarında dolaştı. Paralar toplanamadı. Mısırda, Toprak Mahsulleri Ofisi, iki taksitte ödedi, “Yarısını peşin, yarısını iki ay sonra ödüyorum” diye kampanya başlattı; borçlu olan çiftçiler, ürünlerini değerlendirebilmek için borcunun da ödeme süresi gelince piyasaya çok aşağı fiyatlarda satmak zorunda kaldı. Piyasada ise iki-üç kişi vurgun yapıp kaçtı: Bir kişi 2.5 milyar lirayı vurup ortadan toz oldu!" Bir Ankaralı tüccar dolandırdı!'' diyorlardı. Ofis, "iki ay sonra" deyince çiftçi, böyle vurguncuların elinde kaldı. Bu vurgun, mısırdandı! Yurttaşın hiçbir güvencesi de yok. Ortada kaldı.
Toprak Mahsulleri Ofisi, “İki ay sonra ödeyeceğim" dediği "peşinat"ı, şimdi üç ay oldu, hâlâ ödemedi çiftçiye. Oysa Çukurova’da çiftçi, ilacını, tohumunu, her şeyini "süreli" alır; çalışmalar yüzde 99 oranında süreli, “vadeli”dir. Parasını alamayınca çiftçi, bu kez icraya düştü. Herkes icraya veriyor onu. Traktörünü satan, arabasını satan ortada kaldı. "Hacizli" olmayan çiftçi yok gibi.
İlginç olan şeylerden biri de çiftçinin varsayılan “itibari" kredisi bitti. Çiftçinin işleri eskisi gibi kolay kolay yürümüyor. Çiftçinin vadeli bir mal alabilmesi için ya "ipotek" vermesi, traktörünü kesin satması gibi koşulları benimsemesi gerek. Bu, çiftçiyi üretim yapamaz bir durumda bırakıyor. Çünkü gübresini zamanında alamıyor, zamanında ekimini yapamıyor; sonuç olarak da bir yığın zararla karşı karşıya kalıyor. Bu, üretimi de düşüren bir etken oluyor. Zamanında ekememek, zamanında gübresini alamamak gibi etkenler. En önemlisi de varsayılan "itibari" kredisinin bitmiş olması.
Türkiye'de olduğu gibi Adana'da da çiftçi örgütsüz, sahipsiz. Çiftçi derdini anlatacak kimseyi de bulamıyor, bilemiyor da. Şaşkın ördekler gibi ortalarda dolaşıyor...
Savaş çığlıklarının faturası da Adana'da çiftçiye çıkarıldı. En büyük darbeyi de çiftçi yedi. Sürekli söyleniyor, “Saddam nükleer başlıklı bomba atacak!" diye. Tarımcı Yunus Dinçaslan'la otobüste konuşuyoruz. Şöyle diyor:
Nükleer başlıklı füze, çiftçinin üstüne çoktan düştü bile. Çukurova, biliyorsunuz sıcak bir yer. Bana göre Çukurova şimdi yangın yerine döndü! içinde yanan da en büyük acıyla çiftçi başta Çukurova bölgesinde... (Bir soru: Saddam’ın füzelerini nereye düşmeliydi?)
Tarımcı Yunus Dinçaslan'a verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum...
14 Şubat 1991, Cumhuriyet