'Yıldız Sertel’in Yapı Kredi Yayınlarında çıkan "Annem Sabiha Sertel Kimdi Neler Yazdı" adlı yapıtını okurken, bir yandan da Yıldız Sertel’in öbür yapıtlarını karıştırıyorum. Onun Milliyet Yayınları’ndan çıkan “Ardımdaki Yıllar" kitabında, ilginç bir bölüm var. Yıldız Sertel, burada Atatürk'ün ölümünü, Nazım Hikmet'in uzun bir süre için hapse girmesini anlattıktan sonra, Halide Edip’in yurda dönüşünü anlatıyor. Yıldız Sertel şöyle diyor:
Üçüncü önemli olay, 150‘liklerin, bu arada Halide Edip 'in yurda dönmeleri idi. Halide Edip, annemle babamın çok eski bir dostuydu. Babam, İstanbul'un işgali sırasında Halide Edip'in önderliğini yaptığı mukavemet hareketinin içinde çalışıyordu...
... Mustafa Kemal, günün çok kötü şartlarına bakmayarak, tam bağımsızlıktan yana olduğu için, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Amerikan mandasından yana olanları yurttan sürmüştü. Bunların içinde annemle babamın tanıdıktan, Rıza Tevfik ve Halide Edip'ti. Annemle babam daha o zaman mandacılığa karşıymışlar, ama bu o günün bütün aydınlarını beraberce işgale karşı savaşmaktan alıkoymamıştı. Sonradan Halide Edip'in ‘TheTurkish Ordeal’ adlı kitabında okuduğuma göre, kendisiyle M. Kemal arasında görüş ayrılığı sadece manda sorunundan ötürü değildi. Halide Hanım, Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal'in karargahında, onunla beraber çalışmıştı. Harbin sonunda, s ıra yeni bir anayasa yapılmasına gelince Halide Hanım 'la kocası Adnan Bey, bu anayasayla cumhurbaşkanına fazla yetkiler verilmesinden, M. Kemal'in bir diktatör kesilmesinden korkmuş, demokratik anayasa, demokratik seçim üzerinde durmuşlardı. Türkiye'den uzaklaştırılmalarının önemli sebeplerinden biri de buydu.
Mustafa Kemal'in ölümünden bir süre sonra, mandacılar affedilince, Halide Hanım'la Adnan Bey de geri döndüler. Bir gün annemle beraber, Halide Hanım'ı Cağaloğlu'ndaki evinde ziyarete gittik. Hiç unutmam, kapıyı Halide Hanım açtı ve ilk söylediği söz şu oldu:
Sabiha. Mustafa Kemal haklıymış!
Annemle ikimiz donakalmıştık. Daha, ‘Merhaba, nasılsınız' demeden, Halide Hanım, ‘Sabiha, Mustafa Kemal haklıymış!’ diyordu ve de Mustafa Kemal yüzünden 1S yıl çok sevdiği yurdundan uzak kaldığı halde. Onun için önemli olan, bağımsız bir Türk devletinin kurulmuş olmasıydı. Bu 15yılı Fransa ve İngiltere’de geçilmişlerdi. O ülkelerin basınında, kurulan yeni modem Türk devleti hakkında yazılanlar gururlarını okşamış, yapılan işleri yakından izlemiş, sonunda Amerikan mandasının değil, her ne pahasına olursa olsun, bağımsız bir Türk devleti kurmanın doğru bir yo! olduğunu kabullenmiştiler. ‘Mustafa Kemal'in seçtiği yol doğruymuş’ diyordu Halide Hanım. Ne demeli, belki de o zamanın aydınlan daha olgundular. Belki de o dönemde bir başka türlü yurtseverlik anlayışı vardı, kişisel duygularının üstüne çıkan...
Halide Edip, 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Meclis'e girmişti. Demokratlar, Halide Edip’i anlamadılar. Onun eleştirilerine kulislerde:
Ne olacak? Mandacı kan! diyorlardı. Halide Edip:
Ben, o zaman bunu düşünmüşüm, bunlar ne yapıyorlar? Türkiye'yi Amerika'nın kucağına atıyorlar! karşılığını veriyordu.
Nazım Hikmet, “Resimli Ay" yıllarından beri Sabiha-Zekeriya Sertel çiftinin en yakın dostudur. Hapishane yıllan da onu, Serteller’den uzaklaştırmamıştır. Ona, dolaylı yollardan sürekli haberler, yardımlar gönderilmiştir. 4 Aralık 1945'tekı “Tan olayları"ndan sonra Nazım, “Düşman" şiirini yazarak doğrudan Serteller'e gönderir. Şiir şöyledir
Düşman / Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, /akar suyun/ meyve çağında ağacın. /serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına;/-çürüyen diş, dökülen et-, /bir daha dönmemek üzere yıkılıp gidecekler, Ne elbetteki sevgilim, elbet dolaşacaktır elini kolunu sallaya,/dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla/bu güzelim memlekette hürriyet...
Düşman II- Bursa'da havlucu Receb'e/Karabük fabrikasında tesviyeci Haşan ’a düşman./fakir köylü Hatçe kadına,/ırgat Süleyman'a düşman,/düşünen insana düşman,/vatan ki bu insanların evidir,/sevgilim, onlar vatana düşman...
Yurtdışında sürgün kalmayan, Sabiha Sertel’in dramını anlayamaz. Ne Sabiha Sertel’in, ne Nazım Hikmet’in, ne de Selim Turan’ın. Yurtdışında hep Türkiye konuşulur. Yıldız Sertel anlatıyor
Söz Türkiye 'ye gelince sızlanmalar başlıyordu. Sıla! Ne zaman dönülebilecekti memlekete? Bayar-Menderes idaresi memleketi Amerika'ya satmış, asken masraflarla beraber hayat pahalılığı da artmış, muhalefeti susturmak için ise baskı sertleşmişti. Bu koşullarda Türkiye'ye dönülemezdi.
Annem, ‘Enflasyon, hayat pahalılığı arttıkça, içeride hoşnutsuzluk da artacak, bu baskı rejimi içeriden çökecek’ diyordu, “Çok sürmez belki bir beş sene". Nazım, elini yüreğinin üstüne koyup.
Siz belki bir gün gidersiniz, ama ben gidemem, vatandaşlıktan atıldım. Ve hazin hazin ekliyordu, “Münevver'le Memed’i de bir türlü getirtemedim..."
Sovyetler ’in faşizme kaydığını, sürgündekiler açıkça görecekler, Sabiha Hanım, düşkırıklığına uğrayacaktır. Ana-kız, “Artık bitse bu sürgün!" demektedirler...