Ruhi Su ile Turan Dursun

Sıdıka Su'ya sordum:

Ruhi Su'ya, cezaevinde, Sansaryan Hanı’nda çok işkence yapıldı; siz de söylediniz. Ne yapıldı örneğin. O’nun anlattıkları var mı?

Ruhi'yi ben Harbiye Cezaevi’nde gördüğüm zaman, tanımadığımı söylesem hiç yalan söylememiş olurum! O kadar zayıflamış, o kadar perişan bir durumda. Ve bana, böyle küçük bir kâğıt içerisinde tırnaklarını verdi!

Tırnaklârını sökmüşler!

Tabii, falakaya yatırmışlar, tabutlukta. Tabutluğa koyuyorlar, ondan sonra falakaya çekiyorlar. Yani, öyle ki; "Artık yaşamımın sonuna geldim, artık yaşamayayım diye düşündüm” diyor. Çünkü ne arayanı ne soranı var. Kimseye ne ziyaret yaptırıyorlar ne bir şey. Ve kimsesi de yok zaten Ruhi'nin. Ben içerdeyim. Zaten ben dışarda olsam da hoş, karısı filan görüşüyor o zaman. Biz evli değiliz, bir şey değiliz. Yani, Ruhi o zaman... Fakat Ruhi, konuşmayan bir insandı, şöyle konuşmayanı: Yani, "Bana şunu yaptılar, işkence yaptılar... İşte, bilmem ne yaptılar!” demezdi. Böyle, çok az konuşan bir insandı. Onun için bana çok dokunur Ruhi'nin hali. Ha, ben öyle değilimdir; ben konuşmak isterim, konuşurum!

Evet!

Evet, onun için çok dokunur bana Ruhi'nin hali. Hiç öyle uzun uzun işkence... Örneğin, sorsaydınız o işkenceyi, “İşte canım, birşeyler oldu!.." Oysa, çok işkence yapıldı Ruhi'ye. Ruhi geldiği zaman, içerde perişan olduğu halde, zannetmiyorum ki arkadaşlarına uzun uzadıya anlatsın onları, zannetmiyorum!

Anlatmadı!

Evet, işte daha çok çevresi için, ondan sonra türküler için, elbette TKP üyesi, onun için işkence gördü. Benim gördüğüm, işkence denmez benimkine. Yanı, sille tokat filandır yani...

Peki, anladım! (Boğazım kuruyor, soru soramıyorum.)

Ruhi Su’nun en çok işkence gördüğü türkü, "Mustafa Suphi'lere Ağıt" türküsü. Bantlarında bu. “15'lere Ağıt’’ diye geçer. Bu şiir, bu türkü uzun zaman kasetlere konamadı. Sıdıka Su, onu 141,142 kaldırıldıktan sonra. Uğur Mumcu’yu da anımsatan "Ankara’nın Taşına Bak" türküsüyle birlikte, aynı kasette yayımladı. “15’lere Ağıt" şöyle:

“Hayali gönlümde yadigâr kalan / Bir yanım deryada çalkanır şimdi / On beş mürşit ile boğulup ölen / Bir yanım deryada çalkanır şimdi / Oy oy oy oy / On beş mürşit ile boğulup ölen / Bir yanım deryada çalkanır şimdi.

Garip garip öter derya kuşları/ Su içinde uykuları düşten / Bir gelin döker kanlı yaşları / Bir yanım deryada çalkanır şimdi / Oy oy oy oy / Bir gelin döker kanlı yaşları / Bir yanım deryada çalkanır şimdi.

Nâzım ile zindanda günbegün biri / Söyletir dilsizi ağlatır körü / Bir yanım çürüyor, bir yanım diri / Bir yanım deryada çalkanır şimdi.

Yaralarım tuz içinde kanıyor / Uyku gelmiş ela gözler sönüyor / Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor / Bir yanım deryada çalkanır şimdi / Oy oy oy oy / Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor / Bir yanım deryada çalkanır şimdi.

Gelir günler gelir, yaram sarılır / Böyle gitmez bir gün hesap sorulur / Bir yanım Acemden, Çinden çevrilir / Bir yanım deryada çalkanır şimdi / Oy oy oy oy / Bir yanım Acemden, Çinden çevrilir / Bir yanım deryada çalkanır şimdi..."

Sıdıka Su anlatıyor

Ruhi Su, bu türküyü ben tanıdığım günden beri, güvendiği yerde söyler.

Sıdıka Su'ya sordum:

Ruhi Su, “Mahsus Mahal" şiirini kimin için yazdı?

Onu, benim için yazdı. “Mahsus mahal", yattığı, işkence gördüğü yerdir. Onunla hücresinin önünde konuşmuştuk..,

Sıdıka Su, beş yıl yatıp çıktıktan sonra, bir rastlantı sonucu. “mahsus mahal”in de bulunduğu tüm hücreleri, bir başına dolaşır. Emniyet 1. Şube de oradadır. “Mahsus Mahal" (özel yer) türküsü şöyle:

"Mahsus mahal derler kaldım zindanda / Kalırım kalırım dostlar yandadır / İki elleri kızıl kandadır kanda / Amaaaaan ölürüm ölürüm kardaş aklım sendedir / Aklım şendedir...

Artar eksilmeyiz zindanlarında / Kolay değil derdin ucu derinde / Humhan ırmağında, Karaburun'da / Amaaan ölürüm ölürüm kardeş öfkem kındadır, / Öfkem kındadır...

Dirliğim düzenim, dermanım canım / Solum sol tarafım, imanım dinim / Benim beyaz unum ak güvercinim / Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir / Gelen gündedir..."

Dinler bilgini Turan Dursun, öldürüleli yarın altı yıl doluyor. O, şöyle diyordu bir yazısında:

“Bilcümle İslamcılar! İyice bilin! Bilin ve unutmayın ki ben, yüzyılların doğurduğu bir ‘ölüm'üm! İslamın, tüm dinlerin, tabuların, sonuçları bugün ve yarın görülecek ölümüyüm. Çıkarları din karanlığı üstüne kurulu olanlar bu karanlıktan türlü biçimde yararlananlar, tüm karanlık böcekleri benden korksunlar. Ne imzalı, ne imzasız yalanları beni yıldıramaz.

Korksunlar elimdeki ışıktan. Bir mum ışığının bile koca bir oda karanlığını nasıl parçaladığını anımsasınlar. Binlerce yıllık ilkelliklerin, yalanlarla örülüp piyasalara sürüldüğü imanın, kafalardaki, duygulardaki, zincirlerinin elbette ki bir gün sonu gelecektir."

(Teori dergisi, Ağustos 1990)

Turan Dursun için yarın saat 14.00'te Ankara'da Cebeci Gömütlüğü’nde bir anma toplantısı düzenlenecek. Turan Dursun'un gömütü Uğur Mumcu’ya çok yakın. 7 eylül cumartesi günü de saat 18.30'da İzmir'de Bilim Kitabevi'nde, “Turan Dursun Yaşıyor" söyleşisi var. (Tel: 0 232 / 489 04 69)