Ruhi Su Gecesinde...

İstanbul'a gelince, neden elim ayağım dolaşıyor? Belki genlerimde var gizli bir korku. Param çalınacak, parasız kalacağım diye ödüm kopuyor. Bu, yeni değil, babam da “Seferberlik”te İstanbul'a, ilk Selimye Kışlası'na geldiğinde anası, parasını gömleğinin içine dikivermiş Kocaman delikanlılar, Haydarpaşa'da mı inmişler ne, “çarpılacağız” diye ödleri koparmış. Yine, bir arkadaşı, parası gömleğine dikili, cebine çakıl taşlarını doldurmuş. Çarpacakları kandıracak sözde. Kalabalıkta cebindeki taşları, eliyle çalkalayıp dururken yankesicilerden biri, babama mı, yoksa bir başka arkadaşına mı, şöyle demiş:
Biz onu çoktan kurcaladık, çakıl taşı çıktı!
Yankesicilik, hırsızlık demek yeni değil. O zaman adamın cebinde ne bulunursa alırlarmış, şimdi öyle mi ya? Anam anam! Gözden sürmeyi çekiyorlar...
Orhan Apaydın’ın ölüm yıldönümüne, İstanbul'a geldim ya, bir iki gece daha kalıp. “Ruhi Su Türküleri”ni izledim. Çok güzel bir gece oldu. Ankara'da, İzmir'de, öbür Anadolu kentlerinde düzenlenebilir, yinelenebilir mi bilmiyorum, ama ne yapılıp edilip bunun benzerinin gerçekleştirmesine çalışılmalı. Pazartesi gecesi, Ruhi Su dönüşünde düşümde gördüm. TV vermiş düşümde izlenceyi. Sabah, düşüme şaştım kaldım. Verirler mi hiç Ruhi Su'yu TV'den, radyodan? Korkarlar da ondan veremezler, öylesine ödlektirler, türküden korkarlar, sazdan korkarlar! İlhan Selçuk, güzel bir konuşma yaptı başta, şöyle dedi özetle:
... Ruhi Su'nun sesim vermeyen bir radyo, bir TV bu memleketin gerçek radyo ve TV'si olamaz. Ruhi'nin sesi korkutuyor Pir Sultan Abdal'ın, Dadaloğlu'nun, yüzyıllar önce söylenmiş türkülerini Ruhi'nin ağzından dinletmekten korkuyorlar. Ruhi'den korkuyorlar, sesinden korkuyorlar! Türkü bestelenmez, yakılır. Yakıldığı için türküdür. Demek ki, hem türkü söyleyeceğiz, hem türkü yakacağız, ama kitap yakmayacağız kesinlikle!
İlhan Selçuk, Ruhi Su'ya, sayrılığı sırasında, pasaport verilmediğini, dış ülkelere gönderilip, iyileştirilmediğini söyledi. “Ruhi gibi bir insana millet, iyileşmesi için, gereken akçayı seve seve verebilirdi” dedi. Haksızlıkların bu denlisine insanın isyan edeceği gelirdi, ister istemez insanların sırf paraları var diye dışarı gitmeleri haksızlık oluyordu. Oysa, ülkenin en değerli evlatları öncelikle korunmalıydı. Haydi, olanakları var diye, gidenleri de hoşgörelim, ama böyle değerli insanları ölüme mahkûm etmek, insancıl hiçbir ülkeye yakışmaz! İlhan Selçuk, şöyle diyordu
... Mutluluk çeşit çeşittir, bizim mutluluğumuz da, bu akşam onun özgürlük türkülerini dinleyebilmektir. Ruhi giderken, geleceğin seslerini de bize miras bıraktı. Türkü söyleyerek, marş söyleyerek oraya kesinlikle ulaşacağız. Ruhi'nin türküleriyle, sazıyla yürüyoruz. Ruhi'ye gelince, insanlar kimi zaman hayvanlara benziyorlar; “Keçi gibi inatçı”, “Kuş gibi hatif”. “Köpek gibi sadık”, “Kedi gibi nankör” vb. Ruhi, balığın yüzdüğü, kuşun uçtuğu gibi sanatını biliyor. Her insan biraz tırtıla benzer. Bir tek tırtıl türü, ipekböceği, kozasını örer, ipeğini bırakır giderken, Ruhi Su, ipek kozasıydı. Burada biz onun dokuduklarını izleyeceğiz!
İzlence, Ruhi Su'nun “Merhaba”sıyla başladı; Genco Erkal, “Ezgili Yürekten bölümler okudu “Yemen Türküsü”nü Dostlar Korosu söyledi. Timur Selçuk yönetti. Serper Özsan, çok kez çıkıp yönetti koroyu. Arslan Tunçata - Esin Afşar, Uskan Çelebi, Sümeyra Çakır (sesinden), Ruhi Su'yu yaşattılar. Sonra, Avustralya Televizyonu yapımı belgesel bir Ruhi Su filmi izledik. Hiç unutmam. Avustralya'daki Türklerin çağrısı üzerine. Avustralya'ya gideceği sırada Ruhi Su:
Ekmekçi, ben uçağa binmeden yazma! demişti, indiriverirler!
Bindikten sonra da yazmadım, uçağı geri çeviriverirler, ya da aynı uçağa bindirip, geri getirirlerdi!
Sayrılığı sırasında değil salt, daha önceleri de uzun süre pasaport verilmedi Ruhi Su:
Ekmekçi, herkes gitti, gitmeyen kalmadı. Kürdü gitti, çingenesi gitti, bir ben gidemedim! der, dertlenirdi
Bu izlence, başka yerde uygulanmasa bile, Avustralya yapımı film, tüm Türkiye'yi dolaşmak, video kasetleri düzenlenmeli bu filmden diye düşündüm. Nasıl canlı Ruhi Su orada? Neşesiyle, öfkesiyle. Bir de bizim TV'ye bakın, hiç oralı mı? Beyin yıkamakla uğraşıyor izleyiciler, Ruhi Su gibi sanatçılar. TV'de görününceye kadar, sesleri duyuluncaya dek, bu kutuları kapatamazlar mı? Gerçek sanata bir saygı gösterisi olurdu bu ufacık davranış... Sıdıka Hanım söyledi. Avustralya yapımı filmin video kasetinin yapılamayacağını. Tek kopyaymış, “Biz bile seyretmeye kıyamıyoruz” dedi.
Genco Erkal, Hasan Hüseyin’den okudu. “Ruhi Su'yu Dinlemek” şiirini, Genco, Nazım'dan şiirler okuyordu. Gecede yaşıyorlardı Ruhi de Nâzım da. Bini aşkın kişi, çoğunluğu genç ayakta alkışlıyordu. Elif Turhan, Timur Selçuk'la birlik, piyanodaydı. Gökçen Taşkıran gitar. Selim Selçuk vurma çalgılardaydı. Dia gösterileri İsa Çelik'indi. Konak Sineması’nı dolduranlar o gün çok değişik bir gece yaşadılar. İzleyenler arasında, pek çok dost, tanıdık var Sadun Aren, Munise Aren, Bahri Savcı, Sudis Savcı, Lütfü Duran'la eşi, Reha İsvan, Ahmet İsvan, Nazile Cemgil, Adnan Cemgil, Semiha Arayıcı, Vedat Türkali, Merih Türkali, Şükran Ketenci, Işıl Özgentürk, Turgut Kazan. Turgut Kazan, kızına:
Ekmekçi’ye görünme, yazar! dedi
Sıdıka Su ile Ilgın, konukları, gelenleri kapıda karşıladılar. Çok kişi girememiş içeri. Necla Fertan bunlardanmış “Nasıl olsa bir daha yinelenir” diye gitmişler. Sadık Gürbüz, Selda Bağcan da gelemediler sanıyorum.
İstanbul'un yabancısı olduğundan mı ne çok, kişiyi tanımıyorum. Gençler çoğunluktaydı: “Yeni öncü” diye aylık, yeni bir dergi çıkıyor. Bugünlerde çıkar. Orada gördüm. Yeni Öncü'den Mustafa Doğan Er'i. Yeni Öncü'ye başarılar diledim. Adresleri şöyle: Yeni öncü, Çatalçeşme Sokak, Huzur Han, No: 7 Cağaloğlu İstanbul
Geceye AST'tan, Otomobil-İş'ten, Van'dan -Tekin Yıldırım'dan, Metris Cezaevi’nden -Hasan Uzunkaya'dan Bayrampaşa Cezaevi’nden -Yayıncı Hüseyin Kıvançtan, Frankfurt’tan “Türkiye Aydınlarıyla Dayanışma Girişimi”nden, Hamdı Gedik'ten telgraflar gelmişti. Cezaevinden gelen telgraflarla, Nazım'ın mapushane şiirlerini. Reha İsvan daha bir çok alkışlıyordu .
Genç kızlar, fotoğraf çekiyorlardı. Sermet Çağan’ın kızı Emine büyümüş, fotoğraf çekiyordu. Güneş'te adını görmüştüm. Annesi Seçkin tanıştırmasa nereden bileceğim...
Ruhi Su'yu düşünüyordum, yaşamı baskılar artında, cezaevlerinde geçmiş bir sanatçı İstanbul gibi bir eski Bizans kentinde, savaşım vermiş. Ama nasıl?