Referandum Marşı...

Selda Bağcan'ın, "Özgürlük ve Demokrasiyi Çizmek” adlı kasetinin önce Çorum'da, sonra da bazı illerde valiliklerce yasaklandığını yazmıştım. Rahmi Saltuk'a da, dinletileri için Ankara'da izin vermiyorlardı; onu da anımsattım. Bakana şöyle dedim:
Kültür işlerinin siz yetkilisisiniz, sorumlususunuz demeyeceğim, herkes sorumlu aslında! Şimdi. Çorum'da...
Kültür Bakanlığı tarafından değil, valilik tarafından yasaklanmış.
Biliyorum, biliyorum, ama İstanbul Kültür Müdürlüğü de izin vermiş. Denetimden geçmiş...
Böyle gariplikler oluyor, bazen bizimkiler izin veriyor, öbürü vermiyor...
Bir Çorum'da değil, altmış altı ile de yazı yazmışlar "Biz yasakladık, siz de yasaklayın" gibisine. Bunu sıkıyönetimler de yapardı vaktiyle. Çorum Valisiyle konuştum, o "Sorun Kültür Bakanlığında bitecek, orası yasaklarsa, tüm Türkiye'de yasaklanmış olacak!" öyle dedi. Şimdi, 67 il tek tek bir bandı inceliyor, biraz garip...
Biliyorum, ama yasadan kaynaklanıyor. Düşüncemi almak istiyorsanız hemen şunu söyleyeyim: Böyle bir ikili standardın önlenmesi lazım. Şöyle veya böyle...
Bir de, bunlar hiç uğraşılacak şeyler değil gibi gelir bana, bant doldurmuş, piyasaya sürmüş. Kitap yasağı gibidir...
Bu konuda, bu çifte standart konusunda, başka şikâyetler de oldu. Ben elimden geleni yapacağım!
* * *
Ferit Melen’in cenaze törenine, Maltepe camisine gittim. Nasıl kalabalıktı. Eski CHP’liler, CGP'liler, Hinthorozu Erdal Bey, DYP’liler oradaydılar. Tabii senatörlerden yalnız Suphi Karaman gelmişti. Ferit Melen’in eşine, kızına başsağlığı diledim. Ferit Melen'in eşi Mesude Melen:
Size çok takılırdı! dedi...
Oradakilerin çoğu:
Kendi inançları doğrultusunda sağdaydı, ama dürüsttü, dediler.
Bir haber almak için, ne zaman Ferit Bey'i arasam:
N'apirsin Ekmekçi? diye sorardı. Anlatırdı: Bizim bir Fransızca hocamız vardı; Doğulu şivesiyle konuşurdu. Parçayı şöyle okur, çevirirdi:
Que faites vous le boulanger? (N’apirsin Ekmekçi?) Je fais du pain pour manger (Ekmek yapirem ki, âlem yiye!)
Uğur Mumcu'nun Vehbi Bey Amcası "Vehbi Koç" da cenazedeydi. Ona da başsağlığı diledim, unutmuştur diye "Ben Mustafa Ekmekçi!" dedim...
Oooo! dedi bir uzun, okuyorum makalelerini...
Nasıl?
Sen daha iyi bilirsin!
Yani, devam edeyim mi?
Devam et, devam et!
Bizi dinleyenler gülüşüyorlardı.
* * *
Bir taşlama geçti elime, yazanın açıklamayacağım, taşlamanın adı "Referandum marşı". 7-7’lik dizeler, arada iki dizelik yineleme bölümü (nakarat) var. Şöyle:
"Enfilâsyon selinin / Boğdu bizi taşkını / Vurgununu vuranlar / Milyarların coşkunu / Keyfi olan boyatır / Beyazlara köşkünü.
Siyasetin şaşkını / Beyaz giyer kış günü!
Uçak yolcularının / Doldu bavulu dengi / Ama yapraklar soldu I Gitti yazın ahengi; I Kış göründü geliyor, I Bulutlar kahverengi!
Siyasetin şaşkını I Beyaz giyer kış günü!
* * *
Hinthorozu Erdal Bey’i salı sabahı, evinden aradım:
Nasılsınız efendim, rahatsız ettim!
Estağfurullah...
Kahvaltı mı yapıyorsunuz, sonra arayayım!
Hayır, söyle, söyle...
Size iyi yolculuklar dilemek istiyorum. Bir iki de sorum olacak; Biri şu, göze görünmez bir baskı var; örneğin, sanatçıların kasetleri toplanıyor, dinletilere izin verilmiyor. Kitaplar toplanıyor; örneğin cezaevlerinde, kan kanserinden yatan genç, "Ben ne yapacağım?" diyor. Ayağına zincir vuruyorlar. 12 Eylül'ün görünmeyen yanları, ANAP iktidarında sürdürüyor kendini. Ne diyorsunuz?
ANAP'ın gelmesiyle, baskılar ortadan kalkmadı, bunu biliyoruz. Demokrasinin yerleşmesi, ANAP'la olmuyor. Baskılar devam ediyor. Bunun yolu, bunun yanlış olduğunu her yerde söylemek, onun ötesinde, yönetim kadrolarına bunları anlatmak için çalışmak...
Faşist eğilimli kimi küttür müdürleri, emniyetçiler, iki satırlık yazıyla, valinin onayıyla yasaklar koyuyorlar!
Ankara'da da olmuştu, Rahmi Saltuk'un dinletisini yasakladılar, ben İçişleri Bakanı’yla konuştum, gene bir faydası olmadı! Tabii, bu demokratik yaklaşımı bir türlü kabul etmiyorlar...
Süleyman Bey’le yaptığımız bir konuşmada, "12 Eylül partilerinden Halkçı Parti, Milliyetçi Demokrasi Partisi bitti. ANAP da bilecek.” diyor, katılır mısınız buna?
O doğrultuda gidiyoruz!..