Rabıta ile Zabıta!

Ankara Kitap Fuarı'nın ilk iki günü “Aziz Nesin Günü"ydü denebilir. Aziz Nesin, kitaplarını imzalarken okurların oluşturdukları kuyruk, görülecek şeydi. Ben buna "Dinozor kuyruğu" diyordum. Konuşması sırasında da üst salon tık­lım tıklım dolduğu gibi salonun dışında da büyük kalabalıklar birikmişti. Aziz Nesin’i dinleyenler arasında sıkmabaşlar da göze çarpmaktaydı tek tük. Sıkmabaşlardan, dinler­ken not alanlar da vardı. Gençlerden biri. Aziz Nesin'e sordu:

Ben Refah Partiliyim, askerler darbe yaparsa, siz ne yaparsınız?

Kim yaparsa yapsın, darbeye karşıyım, yanıtını verdi Aziz Nesin.

Refah Partili genç, bu yanıta çok sevinmişti, bir darbeden ödleri mi kopmaktaydı?

Aziz Nesin, kitaplarım imzalarken korumaları karşısında durmaktaydılar Aziz Nesin kalkar kalkmaz da hemen ses­sizce arkasında yerlerini alıyorlardı. Nesin'i izleyenler, ki­tap imzalatanlar içinde -kızlı erkekli-'gençler çoğunluktay­dı. Oğlu AH Nesin de yanından ayrılmadı, o da okurlarına "Matematik" kitaplarını imzaladı.

Kitap Fuarı, Fikri Sağlar’ın belirttiği gibi gerçekten bir ''kültür şenliği'' biçiminde sürüyor. Kültür Bakanlığının Kü­tüphaneler Genel Müdürlüğü bölümü, çocuklar için bir oyun yeri olup çıkmış. Onlarca çocuk, alanı doldurmuşlar, oyuncaklarla oynuyorlar. Büyükler de fal baktırıyor! Bilgi­sayarla falıma baktırdı Tülin Sağlamtunç, falım çıkmadı!

Usundan bir şey tut dedi

Tuttum!

Bilgisayarla fala bakma başladı. "ı-ıhh!" dediler, çıkma­dı.

Ne mi tutmuştum? “2000 yılını görür müyüm" diye tut­muştum, falımda yokmuş demek!

Nazım Hikmet Sokağı'nda Nazım Hikmet sekiliği (standı) var. Nazım Hikmet Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun’a:

Koca Türkiye 'de, Nazım Hikmet Sokağı bir burada var, değil mi diye takılıyorum!

Evet, diyor, bir burada var!

Nazım Hikmet sekiliğinde, kitapların satışında yardımcı olanlar: Emek Kepenek, Elif Uzun, Tamer Köse, Başak Coşkun, Cumhuriyet’ten Mehmet Açıktan; bir yandan “Nazım'ın yurttaşlığı” için imza toplanırken bir yandan da şaki­likte açılan defter yazılıp, imzalatılıyor. Suphi Karaman, Nazım'ın defterine izlenimlerini yazdı. Frendiz Somel ile eşi Sacit Somel, Gürbüz Tüfekçi, Dursun Akçam sık sık sokaklarda karşılaşıp birlikte olduğumuz arkadaşlardı. Adalet Ağaoğlu’nu konuşmasından sonra gördüm, kitapla­rını imzalarken. Türkan Saylan, Şerafettin Turan, Bedri Bayram ile Toktamış Ateş’in "Laiklik ve Çağdaşlaşma" konulu açıkoturumlarının bir bölümünü izleyebildim. Konu güncelliğini korumaktaydı. Pazar günü öğleden sonra Çan­kaya’dan Çankaya-Altınpark otobüsüne bindim, Kitap Fuarı’na gidiyorum. Kızılay'a gelince Bosna için yürüyüş yapan kalabalıkla karşılaştık: yarım saat otobüs kıpırdayamadı. Sıkmabaşlar, sarıklılar, ellerinde Erbakan’ın Refah bayraklarını taşıyanlar, “tekbir”lerle geçiyorlardı. Biri ba­ğırıyor:

Tekbiiir!

Allahüekber! (Tanrı uludur.)

Binlerce kişi, nasıl doldururlardı Kızılay'ı? Buralarda gösteri yürüyüşü yapmak, toplanmak yasak değil miydi? Haklarını arayan, sendika kurma savaşımı veren bay- bayan memurlar, daha kısa bir süre önce burada coplan­mamışlar mıydı? Polisin gücü, yalnız solculara mı yetiyor­du? Bir de polis örgütünün kuruluşunun 149. yılını kutluyor­lar. Anıt-gömütlere gidiyorlardı. Eski "zabıta" kafası değiş­memişti. İşte, bir yanda "İslam birliği"ni kurmaya çalışan "Rabıta", bir yanda da gericilere, yobazlara seyirci “Zabıta!"

Bir özel televizyon kanalı TGRT, sabahlara değin yayın yaparak halkı Bosna için toplantıya, yürüyüşe çağırmıştı. İşte yürüyorlar, polisin gözleri önünde "şeriat" çığlıkları atıyorlardı.

Otobüstekiler, aşağıda yürüyenlere korkulu gözlerle ba­kıyorlar, uslarından belki de ya İran’da ya da Cezayir'de olanları geçiriyorlardı.

Kaç gündür, bir olay kafamı kurcalamaktaydı. Lise çağın­da biri kız, öbürü erkek iki kardeş, günlerdir Emniyet'te Bi­rinci Şube’de gözaltındaydılar. Hüniye (16) ile Halil Kes­kin (18) kardeşlerden ana-baba hiçbir haber alamıyordu. Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Hasan Eryılmaz’a söy­ledim, çocuklara eziyet ne yapılmamasını rica ettim. Müm­künse salınmalarını, çocukların sınav dönemleri olduğunu anımsattım. Polisin 149. yılı dolayısıyla, herkesin derdi baş­ka mıydı? Çocukların babası ile konuştum. Evde arama yapmak için Halit’i eve getirmişler, baba şöyle dedi:

Bir şey bulamayıp gittiler, ama Halil'i ben pörsümüş gi­bi gördüm!

Pörsümek, işkence görmenin kıbarcası mıdır? Şeriatçıya ses çıkaramayan zabıta (!), solcu iki kardeş, "izinsiz yürü­yüş yaptılar" ya da "İzinsiz bildin dağıttılar" diye aslan kesiliyor, öyle mı? Bununla mı sevdirecekler polisi? Sevsinler!

Kitap Fuarı'nı anlatıyordum Turan Dursun un "Kur'an Ansiklopedisi". "Kaynak Yayınları" sekisinde. Soner Yalçın'ın yeni çıkan "Hangi Erbakan" yapıtı da "Başak Yayın­ları" sekisinde. İkisi içinde inceledikten sonra yazacağım.

Ahmed Arif’in eşi Aynur Önal, "Ahmed Arif Sokağı” ya­zısını görünce sevindi mi ne? Pazar günkü Cumhuriyet’te vardı haberi, arka sayfada: “TÜYAP”ın sokaklarında kay­bolmazsınız" diyordu. "Birinci Sokak Muammer Aksoy. İkincisi Rıfat Ilgaz, hemen yanındaki Ahmed Arif, Uğur Mumcu ve Asım Bezirci Ceyhun Atıf Kansu, Tank Buğ­ra sokakları..

"Kitab-ı Mukaddes" sekisinin önünde duran biri tanıdık, din konusunda az çok uzman iki kişi konuşuyorlardı. Biri:

Haydi gidelim buradan, dedi, biriyle zaten başa çıkama­dık!

"Kitab-ı Mukaddes" bölümünde “İncil”ler satılıyordu!