Prof. Tanilli’nin Ayakta Alkışlanan Mesajı...

İki hafta önce. Hacıbektaş'ta düzenlenen Hacıbektaş Şenlikleri sırasında yapılan açıkoturuma. Prof. Server Tanilli, Strasbourg'dan bir mesaj göndermişti. Tanilli'nin kendi sesinden yayımlanan mesajı, dakikalarca ayakta alkışlanmıştı. Tanilli'nin mesajını okluğu gibi yayımlıyorum:
"Sevgili arkadaşlarım,
Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma vesilesiyle düzenlediğiniz şenliklere katılamadığım için gerçekten üzgünüm. Ama hepimiz başta gönül insanıyız; bilesiniz ki, şu anda yalnız düşüncemle değil, günlümle de aranızdayım. Bugün Bektaşilik, hoşgörü ve demokrasi konusunda ilginç düşüncelerin dile getirileceği şu panele, ben de aklıma gelenler ve gönlümden geçenlerle katılmak isterim.
Horasan uluları ve onların Anadolu'da oynadıktan olumlu rol, o ululardan biri olan Hacı Bektaş-ı Veli'nin destansı yaşamı ve kurduğu tarikat, yani Bektaşilik, çoğu ilerici aydın gibi benim de ilgimi öteden beri çekip durmuştur. Bunun başlıca nedeni şudur: Bu saydığımız adlar ve hareketler, bizim sosyal tarihimizin bir parçasıdırlar; halkın dışında ve üstünde değil, tersine onunla iç içe olan gelişmeleri temsil ederler; hepsi de halkın özlemlerini dile getirmişlerdir. Bu dile getiriş, kimi zaman insanı yüreğinden yaralayan bir şiirdir, kimi zaman taşı gediğine koyan bir fıkradır; kimi zaman da doğrudan doğruya bir başkaldırıdır!
Evet başkaldırı!
Baba İshak'ın, Horasan'dan gelme Türkmenlerin başına geçip, XIII. yüzyılda, zalim Selçuklu yönetimine karşı yönlendirdiği, ' Babalılar Ayaklanması' diye anılan o ünlü köylü ayaklanmasını biliyorsunuz.
İşte bu yıl da anısı önünde eğildiğimiz. Hacı Bektaş-ı Veli, bu Baba İshak'ın halifelerindendir.
Hacı Bektaş'ın asıl önemi şurada ki, onun düşünce ve inanç- lan, yüzyıllar boyu süren ve adına ‘Alevi-Bektaşi edebiyatı' dediğimiz bir edebiyatı doğurmuştur. Eski edebiyatımızın dil w öz olarak en diri yanını oluşturan halk edebiyatımızın bir kaynağı, Yunus Emre’nin o derin hümanist sesiyle, bir kaynağı da, düpedüz bir başkaldırı şiiri olan işte bu Alevi ve Bektaşi edebiyatıdır. Kuşkusuz birbirine sırtını dönmüş kaynaklar değil bunlar; tersine aynı ödemleri, birbirinden farklı renklerle, ya da ses tonlarıyla işleyen esin dünyalarıdır.
Bu edebiyatta, bizi bugün de duygulandıran ve düşündüren ‘Çağdaş bir öz’ var.
Nedir o?
Bu edebiyatın ortaya koyduğu şiirler, yerleşik inançlara, kaba bir sofuluğa dayanan din anlayışına karşı derin ve haklı bir eleştiriyi dile getirirler. Cahil din adamının korkutucu tanrısı, korkutucu bir güç olmaktan çıkar, birlikte olunacak bir dost haline getir. Bu anlayış, yaşama zevki, kötülüğe karşı direnme, iyiye, doğruya ve güzele yönetme gibi temlerle birleşince, bu edebiyatın en güzel örnekleri çıkar ortaya; şiir insanileşir, yaşanan dünyayı yansıtır ve bütün toplumu kucaklar.
Hemen hepsi de hoşgörüsüzlükten yakınırlar ve hoşgörüyü Önerirler.
Halkın belli konulardaki tepkileri, Bektaşi fıkralarında çok daha köktencidir; Bektaşi'nin bütün din, diyanet sorunlarında, şeriata aykırı bir düşünü ve tutumu vardır; o Allah’la şakalaşmaya ve gerektiğinde ondan birçok haksızlıkların hesabını sormaya kadar götürür işi.
Şiiriyle, fıkralarıyla işte bu kültürün ortaya koyduğu değerler!
İnsani bir öz taşıması, eşitçi bir ruhla dolu olması, toplumu bunaltan dar kalıplara karşı çıkması, hoşgörüyü öğütlemesi, tek kelimeyle Çoğulcu' yapısı, bu edebiyata, bu kültüre bir güncellik kazandırıyor ve ona sahip çıkma görevini yüklüyor bize. Geçmişin mirası içinde, sahip çıkmamız gereken bir şey varsa, işte bunlardır; çünkü onlarla çağdaş uygarlığın değerleri arasında bir yakınlık, giderek bir ortaklık görüyoruz.
Sevgili arkadaşlarım.
Biz tarihimizin öylesi bir döneminde yaşıyoruz ki, düzen 'insani' olan her şeye sırtım çevirerek, her şeyi 'metalaştırmış^ tır; eşitlik ne kelime, beyinlere ‘köşeyi dönme’ anlayışı şırıngalanarak toplum bir cangıla çevrilmiştir; faşizmin ve şeriatçı gericiliğin dar kalıplan nefesimizi tıkıyor ve bizi bunaltıyor; hoşgörünün egemenliği yerine, kimi düşünceler düpedüz kayrılırken, kimi düşüncelerin önüne yasakların duvarları çekilmiştir ve öyle olduğu için de konuşurken, okurken, yazarken, tartışırken bir mayın tarlasında dolaşır gibi dolaşıyoruz; iki yüz yıla yaklaşan ‘aydınlanma’ hareketimizin amaç edindiği ‘bağımsız, demokratik ve lâik' bir toplum hedefinden uzaklaşılmış, tek tip toplum'. Tek tip düşünce’, Tek tip insan' hazırlamak için tezgâhlar kurulmuştur.
Onca işkence, onca zulüm bunlar adınadır.
Geleceği olmayan bir yoldur bu, ama deneniyor.
Bize düşen nedir? Bize düşen direnmedir!
Bunun için de birleşelim; Alevi-Bektaşi edebiyatının o büyük doruğu Pir Sultan Abdal'ın bir şiirindeki o ünlü çağrıyla söylemiş olayım: 'Gelin canlar bir olalım'. Bizi vaktiyle "insani öz"ümüzün üzerine eğilmeye davet etmiş olan Hacı Bektaş-ı Veli'yi andığımız şu güzel günler, aynı zamanda bir antlaşma günleri de olsun. Onun açtığı yolda, yüzyıllarca, insanı, eşitliği, hoşgörüyü şakımış olan o ulu sesleri de katalım şasimize, toplum biçimi olarak önümüze çıkarılan bu çirkefe son verelim; bu zulüm ve işkence makinesini kırıp yok edelim; insanlarıın insanca yaşayacakları, hoşgörünün, insan haklarının, demokrasinin egemen olacağı bir düzenin temellerini atmak için gelin canlar bir olalım. Ancak bir olursak, o aydınlık yarınları yaratabiliriz ve gerçek kurtuluşumuz da işte o aydınlık yarınlardadır.
Selam o yarınlara;
Selam onu yaratacak olan ilerici, demokrat ve devrimci güçlere;
Selam sizlere!"