Para Faizsiz, Ev Kirasız!

İzne çıkmadan önceydi, bir gün Turgut Bey'i yakından tanıyan bir bayan telefon etti:
— Turgut Bey'le görüşmek istiyor musun?
— Eeee, tabii...
— Bu akşam evinde seni yemeğe bekliyor!
— Yemeğe gelmem!
— Niye?
— Onun yemeğinde içki filan içilmez kıl insan bir kadeh birşey içer!
Biraz durdu:
“Ben seni yeniden arayacağım dedi.
Az sonra aradı, şöyle dedi.
“Kahve içmeye gelsin” diyor, Turgut Bey...
— Olur!
Akşamdı, kalkıp gittim, kapıyı eşi Semra Hanım açtı. Turgut Bey’i yakından tanıyan bayandan başka, karşı koltuklarda oturmuş iki kişi daha vardı. Onlar, ellerindeki gazeteleri yüzlerine örtmüşlerdi. Gazete okuyormuş gibi yapıyorlardı.
— Hoş geldiniz!
— Hoş bulduk!
Kahveler geldi, içtik.
Turgut Bey, biraz sıkıntılı gibi geldi. Kahve içmeye çağırışı, basınla ilişki kurma amacından başka ne olabilirdi? Konya Lisesi’nde kısa bir süre sınıf arkadaşlığımız olmuştu, öğretmenleri. sınıf arkadaşlarını konuştuk. Birbirimizi anımsamıyorduk!
Bir ara, bizi buluşturan bayan:
— Ekmekçi, Turgut Bey'in aleyhine yazmaz! dedi. Semra Hanım sözünü kesti:
— Kendisi yazmaz ama, yazdırır!
Cumhuriyet’te çıkan eleştirileri de, benden biliyorlardı. İyi mi?
Sesimi çıkarmadım. Az sonra, Semra Hanım:
— Mustafa Bey, bir lohusa şerbeti hazırladım size, içersiniz değil mi? dedi.
— Teşekkür ederim, dedim, içmem!
— Ama, bir tadın beğeneceksiniz!
Anlamıştım.
— Peki, olur, teşekkür ederim!
Semra Hanım'ın lohusa şerbeti dediği, oldukça keskin bir cinzanodan başkası değil. Tattım, iyi!
Söyleşi koyulaştı. Turgut Bey'e sordum:
Turgut Bey, hükümette durumlarınız nasıl?
İyidir!
Yukarıyla ilişkileriniz nasıl?
İyi! Yalnız bazı yasaklar koydular!
Ne gibi?
Süleyman Bey’le konuşmamamı istediler!
Konuşuyor muydunuz?
Zaman zaman konuşuyordum!
Semra Hanım söze karıştı:
Şu iş bitse de, evimize gitsek! dedi.
Söz kafama takıldı. Demek, evde en çok konuşulan buydu. Turgut Bey'in gidişi şıpınişiydi!
Konuşmamız, geceyarısına dek sürdü. Ellerindeki gazeteleri yüzlerine kapayan iki kişi, bir ara gazeteleri indirdiler, bu ara yüzleri açık konuşmaları dinlemeye başladılar. Bunların bir iş için Ankara'ya geldiklerini düşündüm...
— Yüzlerindeki gazeteyi indirdim, sen ona bak! diye sevindim kendi kendime...
Ertesi günü, Ankara Bürosu’nda arkadaşlarıma, geceyi anlattım:
— Turgut Özal’lar, eve gitmeyi düşünüyorlar! Gitmeleri an işi, ona göre!
***
Günümüzün konusu Anayasa Taslağı. Tercüman “çalışanı” Orhan Bey:
— Taslağın yetmiş maddesine ben de karşıyım! diye mi düşünüyordu?
Karşı oy yazısı yazacaktı ama, olmazdı ki! Hem karşı oy yazısı, hem Komisyon Başkanı! Taslağı kim savunacak?
“Tercüman”ı, “Çalıştığım gazete” diye anlatan Orhan Bey, eleştirilerden yakınmıyordu. Adamlar yine de ince ince eleştiriyorlardı. Örneğin “Zır cahil” gibi deyimler kullanmıyorlardı. Argo sözler yoktu konuşmalarda!
Tercüman “çalışanı” Orhan Bey, Ankara'da Basın Sitesi'nde TRT eski Genel Müdürlerinden Doğan Kasaroğlu’nun evinde oturur. Evin kirasını “Tercüman” mı ödüyordu? Tercüman Yönetim Kurulu ikinci Başkanının Ankara'da ev kirası da bir şey mi? Niye ödemesin? Özgürlük var!
Başbakan Yardımcılığı sona eren Turgut Bey de, Tercüman'da iş bulabilir. Niye bulamasın? Para faizsiz, ev kirasız!
Orhan Bey, Anayasa Taslağının böyle olmasını istemiyor muydu? Taslakta, harıl harıl değişiklikler mi hazırlamaktaydı?