Pabuççu Muştası...

Erdal Bey'le Turgut Bey’in 14 mayıs salı günü yaptıkları görüşmenin olumlu geçtiği söylenemezdi. Erdal Bey, Başbakan Turgut Bey'e götürdüğü "muhtıra"yı bölüm bölüm okudu; bölüm bölüm tartıştılar. Erdal Bey, ekonomik konularda vatandaşın çektiği sıkıntılara, işçinin, çiftçinin, üreticinin yakınmalarına değinmiş, bu konuda rakamlar vermişti. Turgut Bey:
Yanlış şeyler; dedi, doğru bilgiler değil. Son iki yılda Türk çiftçisi altın devrini yaşıyor.
Polis görev ve yetkilerine ilişkin yasa tasarısı da "muhtıra”da yer almıştı. Turgut Bey:
Sıkıyönetim kalkıyor ya, onun için yapıyoruz.. diye konuştu.
Olağanüstü halleri, olağan kılma olur bu, olağanüstü hali devam ettiriyorsunuz bu yasayla, diye karşılık verdi Erdal Bey...
Yok, yok öyle değil dedi Turgut Bey.
Söz işkenceler konusuna geldi. Turgut Bey'in yanıtı hazırdı:
Söyleniyor ama, o kadar değil...
Parlamentoda bulunmayan partilerin TRT'den yararlanmaları, haberlerinin verilmesi konusunda ise yumuşak davranıyordu Turgut Bey:
Bu konuda yasa çıkartmayı düşünüyoruz dedi. Ancak, bu konuda da isteksiz olduğu belliydi...
Haydi siz tamam, diyordu. Ama bir süre sonra adı var, kendi yok yeni bir parti kurulursa, onun haberleri de TRT’den verilecek mi? diye soruyordu.
Erdal Bey:
Yasada, TRT'de yer almamızı yasaklayan bir madde yok, diyordu, genel ilkelere bakıldığı zaman, TRT'den haberlerimizin verilmesi gerekir...
Ekonominin her dalında “liberal" olan Turgut Bey, TRT konusunda koyu "devletçi” kesiliveriyordu.
SODEP'lilerin istediği şuydu: TV’de, "Aydınlar Ocağı"na verilen yer: Meclis dışındaki partilere de verilsin, yeterdi... Kanımca, TRT çoktan beri neyin haber olduğu, neyin olmadığı yönündeki gazetecilik anlayışını yitirmişti. Bunda da, yıllar önceden gelen "naylon gazetecilik" anlayışının tortuları vardı.
En önemli konulardan biri olan “af” konusunda da Turgut Bey:
Belli değil, eylülden sonra ele alacağız, dedi.
Erdal Bey'le, Turgut Bey’in görüşmeleri bir saat beş dakika sürdü.
Erdal Bey, basın toplantısında, görüşmeleri anlattı. Bir yandan da Avrupa gezisinin hazırlıkları yapılmaktaydı. Türker Alkan'la, Muzaffer Saraç Erdal Bey'den iki gün önce yola çıkıyorlar, hazırlıkları gözden geçiriyorlardı...
Erdal Bey, basın toplantısında "SODEP, henüz Avrupa'da yeteri kadar tanınmıyor" dedi. Prof. Hicri Fişek arkadaşlarına:
Hamburg'da il başkanı yok ki “kardeşim, genel başkan geliyor, hazırlık yap” diyeyim diyordu...
19 ağustosta kurulacağı söylenen DSP'nin, dışarıdaki sosyal demokratlarla çok sıkı bir ilişki içinde olduğu söyleniyordu. Basına verdiği haberleri, İngilizceye çevirip, bunları yurt dışına gönderir, orada daha çok ilgi toplayabiliyordu. Erdal Bey, "biz de varız" demeye gidiyordu. 5 haziranda Willy Brandt’la yemek yiyecek, gideceği ülkelerde sosyal demokrat liderlerle görüşmeler yapacaktı. "Sosyalist Enternasyonal"a girebilmek için, sosyal demokratların, sosyalistlerin oylarını kazanmak gerekiyordu.
Dünyada, benzer görüşlerde olanların dayanışmaları çağımızda doğaldır. Bir çeşit “pabuççu muştası.” Bu deyim, bir halk sözü ya, ilk kamuya mal edenlerden biri, Yalçın Küçük’ün deyimiyle ‘Tanzimat çocuğu” Fuat Paşa. Reşit Paşa'nın yetiştirdiği bir aydın. Aydınlar o zaman, bir dayanak arıyorlar ve özgürlük savaşımında Batı'yı buluyorlar, destek olarak...
“Pabuççu muştası”da şu: Pabuççular, kalıbı pabuca tam oturtamadıktan zaman, muştayla yandan şöyle tık tık vururlar, böylece kalıbın oturmasını sağlarlarmış. Fuat Paşa'nın "pabuççu muştası" deyimini, Doğan Avcıoğlu Eşref’le ilgili bir yazısında “Türkiye Yazıları”nda yazdı. Deyimi güncelleştiren Avcıoğlu'dur. Sonra Yalçın Küçük, "Aydın Üzerine Tezler"de kullandı. Deyim tuttu...