Özallar Ne Yiyor?..

Sultan Reşat ile Sultan Vahdeddin'in başkâtiplerinden Ali Fuat Türkgeldi, anılarında şöyle bir olayı anlatır:
Şeyhülislam Hayri Efendi, bir gün saraya gelerek, Şeyhülislamlıkla, Evkaf Nazırlığı görevlerinden, sağlık durumunu öne sürerek, istifa eder. Padişah Sultan Reşat, o gün Eyüb’e ziyarete gittiğinden. Hayri Efendi de Evkaf Nazırı olarak camide hazır bulunmaktadır. Bu buluşma, istifadan vazgeçtiği biçiminde yorumlanınca, Hayri Efendi:
Hayır, istifamdan vazgeçmedim; Halife ile son defa olarak bir daha eday-i selat (namaz kılmak) üzere geldim... der.
Ertesi gün “Zat-i Şahane” Sultan Reşat, Sadr-ı Azam Sais Halim Paşa, Talat Bey (sonradan sadr-ı azam olan Talat Paşa) ile görüşüp istifasının reddine karar verirler. Başkâtip Ali Fuat’ı (Türkgeldi) istifanın kabul edilmediğini bildirmek için görevlendirirler. Şeyhülislam Hayri Efendi, "Ben istifaya suret-i kat’iyyede (kesin olarak) karar verdim. Geri alamam” diyerek, Ali Fuat Bey’in elini öpmeye kalkar:
Aman Başkâtip Bey, sizden rica ederim, Zat-ı şahaneyi gücendirmeden beni şu müşkülden kurtarınız... der.
Başkâtibin ısrarına karşın, düşüncesinden dönmez, istifasının gerçek nedenini sorunca, şu karşılığı verir
Geçen gün Enver Paşa'nın yalısının arkasındaki köşkle vermiş olduğu ziyafette siz de hazırdınız; gördünüz o masraflar o ihtişamlar neyle oluyor; ben artık onlarla birlikte bulunamam...
Şeyhülislam Hayri Efendi (1867-1927), Harbiye Nazın Enver Paşa’nın verdiği bir şöleni görünce, istifaya karar veriyor. Hayri Efendi, Ürgüplü'dür. Senato Başkanlığı yapan, Suat Hayri Ürgüplü'nün babası.
Sultan Reşat, Sadr-ı Azam olunca, Talat Paşa'ya:
Senin evin yok, bir ev tedarik eylersen, ben de yardım ederim... der. Padişah, Talat Paşa’ya iki bin beş yüz lira vermek istemektedir. Talat Paşa, padişahın huzurundan çıktıktan sonra Başmabeyinci ile Başkâtip Ali Fuat Beyi çağırıp şöyle der:
Zat-ı şahane bana böyle bir teklifte bulundu; nakden (para olarak) muavenet (yardım) kabulü benim prensibime muvafık (uygun) değildir. Şayet bu fikirde ısrar edecek olursa kendisini gücendirmeksizin önünün alınmasını sizden bilhassa rica ederim...
Talat Paşa, 1 Eylül 1874'te Edirne’de doğdu, 15 Mart 1921’de bir Ermeninin kurşunlarıyla öldürüldü.
Padişah Sultan Reşat, ölümünden yedi yıl önce, kendisinin cenaze masraflarını ayırmış, "Ben öldükten sonra cenazemin, irade-i seniyye (Padişah buyruğu) ile kaldırılmasını arzu etmem” demişti. Sultan Reşat (V.Mehmed Reşat), 1844 yılında doğdu. 1918'de öldü. Osmanlıya özenenler, onların dürüstlüklerini uygulamayı neden düşünmezler? Sultan Paşa dönemi, Osmanlının artık çöküş dönemidir. Öyle bir dönemde bile din işlerinin en yüce koltuğunda oturan bir kişi, zamanın Milli Savunma Bakanı'nın verdiği bir şölenden dolayı, “Ben artık onlarla birlikte bulunamam” diyerek görevinden ayrılıp gidebiliyor. Evi olmayan başbakan, bir ev edinmesi için padişahın vermek istediği parayı kabul etmiyor. Yine Ali Fuat Türkgeldi’nin anılarında okuyoruz; Birinci Dünya Savaşı yıllarında, sarayda pirinç yoktur, her gün bulgur pilavı yenir. Haremden yakınmalar gelir; başkomutan Harbiye Nazırı Enver Paşa'dan rica edilir de ordudan biraz pirinç alınıp, saraya verilir. Bu öykülerden ders çıkarmak isteyenler, çıkarabilirler...
* * *
Hacı Turgut Bey'in kardeşi Hacı Korkut Bey "Panorama” dergisinin sorularını yanıtlarken, "Rüşvetin girmediği hiçbir yer kalmadı” demiş. "Rüşvet vermeden kazanamazsınız" diyor. Hacı Korkut Özal, mal varlığını açıklamak istemiyor. Hacı Turgut Bey de açıklamıyor mal varlığını. Neymiş efendim. “Servetle imanın kimde olduğu belli değil”miş. Yok canım, öyle belli ki!
Zaman zaman düşünürüm: "Özallar ne yiyor” diye. Bana ne, ne yerlerse yesinler, değil mi? Ama olmuyor işte, düşünüyorsun. Biri:
Milleti yiyor dedi.
Bir başkası:
Ne yerse yesin karşılığını verdi soruya...
Hay Allah! Ne yiyor bunlar yav? Hacı Turgut Bey, sayrı; o sağınların "Yel’’ dediklerini yiyebilir. Nasıl incelmiş, gençleşmiş; TV’de görmüyor muyuz? Hacı Semra Hanım, tutumlu davranan aşçıları kovmuş mu?
Hacı Turgut Bey’in ödü kopuyor, muhalefet çoğunlukla gelir de Çankaya'dan indiriverir diye. En iyisi sağınların öğütlerini, sakınmaları ne boşverip yemeli. Kişinin yediği yanına kâr kalıyor! Anam:
Ekmek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç derdi.
1946’larda Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz'ın çıkardıkları “Marko Paşa”yı o yıllar arkadaşım Yaşar Emre'yle okurduk. Gazetenin bir başlığını hiç unutmam, şöyleydi: “Rical-i Devlet Ne Yiyor?” Rical-i devletin çokça, koç yumurtası yediği belleğimde kalmış. Başka ne yerdi acaba?
Çankaya'nın bütçesi, nasıl da kabarmış? 1990 Çankaya bütçesi 7 trilyon 286 milyar TL. 64 trilyon 4 milyarlık bütçenin aşağı yukarı dokuzda biri, Çankaya bütçelerinin geçmiş yılları ise şöyle:
1985’te; 1 trilyon 353 milyar TL. 1986’da 1 trilyon 414 milyar 300 milyon TL, 1987'de 1 trilyon 566 milyar 500 milyon TL, 1988'de 2 trilyon 288 milyar TL, 1989'da 2 trilyon 927 milyar TL, 1990 bütçesi hazırlandığında umreci Kenan Bey cumhurbaşkanıydı, ama Çankaya bütçesini hazırlayan kendini Çankaya'ya hazırlayan Hacı Turgut Bey’di.
Çankaya'da verilen şölenlerin (ziyafetlerin) insanların ağzını sulandırdığı söyleniyor. Bunlara katılan yüksek dereceli komutanlardan, memurlardan ses çıkmıyor da şölenler orada hizmet gören garsonların çok gözüne batıyor. Ya bu şölenleri kaldırmalı, ya garsonları!
Et yememeyi destekleme filan iyi de pek kimse yemiyor bu numaraları. Üniversitelerde kimi fakültelerde kâğıt, tebeşir alacak para yok!
Fırat Üniversitesi'nde, Elazığ’da olup bitenleri titizlikle izliyorum, arkasını bırakmadım! Rektör Arif Çağlar’ın, öğrencilerin gelecekleriyle oynamaya hiç ama hiç hakkı yok!