SHP'nin Konya İl Kongresi 15 Haziran günü yapıldı. İl Başkanı Recai Ersoy, 2 oyla seçimleri yitirdi. Konya’da Baykalcılar kazandı. Baykalcı milletvekilleri, çokluk Kürtlerin yaşadıktan ilçelere, kasabalara önem vermişlerdi. E.E.C.K., B.B.E.A. gittikleri yerlerde Kürtleri buluyorlar, şöyle diyorlardı:
Siz bizdensiniz. Biz bugün sizlerden oy istiyoruz. Biz de Kürdüz. Biz Baykalcı falan değiliz. Kurultayda da ona oy vermeyeceğiz. Biz, partiyi, SHP'yi büyültmek için varız. Bu kongrede Recai Ersoy’a oy vermeyin!
Kürt kökenli olduklarını söyleyen milletvekilleri, Konyalı Kürtleri oyuna mı getirmişlerdi? Konuşmalarda. Hinthorozu'nun adı hiç geçmemişti. Son gün. İ.C.de katıldı kervana, o da çeşitli kasabaları dolaştı. Ağırlığı Cihanbeyli -oralarda Kürtler çoktu- Kulu, Konya merkezle Akşehir'e, Yunak'a vermişlerdi.
Recai Ersoy, Güneydoğulu bir Anadolu çocuğu. Urfa'nın Birecik ilçesinde doğmuş. Daha önceleri, Recai Ersoy'a karşı olup, onu devirmek isteyenler, onun Güneydoğulu olduğunu söylerler:
Kürde mi oy vereceğiz, derlerdi. Oysa, Recai Ersoy Kürt kökenli değildi. Eşi Cumhur Hanım, 1940 yıllarının eğitimcilerinden Mehmet Ali Akademir'in kızıydı. Akademir, 1943-44 yıllarında, Hasan li Yücel'in bakanlığı sırasında, Alman eğitimcisi Johann Dietz'den “Eğitim Topluluğu Olması Açısından Köy" adlı bir yapıtı Türkçeye, eğitim dünyamıza kazandırmıştı. “Devrim" adında bir oğulları, "Eylem" adında da bir kızları vardı.
Konya'nın Hadim ilçesinden olduğum için Konya'da olup bitenleri göz ucuyla da olsa izliyor, değerlendirmeye çalışıyordum. Konya SHP il kongresinin ardından Fikret Ünlü aradı, öfkeden patlıyordu. Recai Ersoy'la konuştum. Olup bitenlerden, sonuçtan değil, Baykalcı milletvekillerinin yöntemlerinden üzgündü. Benzerini başka yerlerden de duydum. Saptanması kolay şeyler değil.
Hacı TÖ'den neden çıt çıkmıyor? Kürtlerin başına binbir çorap örülürken nerede? Kürt kökenli Ankara Milletvekili Eşref Erdem'e kendisiyle yaptıkları bir görüşme sırasında, şöyle demişti:
Beni yengem büyüttü. Türkçe bilmezdi!
Yanı, "Kürttü" demeye getiriyor. Türkçe bilmediğine göre, Kürt olması mı gerekir? Ermeni de olabilir, Gürcü de olabilir. Ama hayır! Orada Kürtler var ya, öyle konuşulacak...
Çocukken, kapkaraymışım! Gören kadınlar anama;
Anam, bu kapkara çocuk, kimlere çekmiş, size hiç benzemiyor. derlermiş. Anam sarışındı, çilliydi. Babam kara, kapkara. Anam lafın altında kalmaz:
Onu çingeneden aldım, dermiş. Gülüşürlermiş...
Dört-beş yıl önceydi. Çağrıldığım Londra'da, Türk-Eğitim Derneği'nde, oradaki Türklere bir konuşma yapacaktım. Derneğin Başkanı Abdullah Yılmaz (Apo), bir ara şöyle dedi:
Dinleyiciler arasında değişik görüşlerden kimseler olacaktır. Sizi sıkıştırıcı sorular sorabilirler. Özellikle Kürtlerle, Türkiye'deki Kürtlerin sorunlarıyla ilgili sorular. Böyle sorular gelirse hiç kendinizi üzmeyin. Yanıtlamak zorunda değilsiniz...
Konuşmamı bitirdim. Sıra sorulara geldi, ön sırada oturan bir genç bayan, söz aldı, sorusunu yapıştırdı:
Biz Kürdüz, siz Türksünüz! Biz sizden boşanmak, bu birlikteliğe son vermek istiyoruz. Sayın Ekmekçi, boşanmak yasal bir hak değil midir?
Soru bitmişti; bir süre önce sigarayı bırakmıştım. Masanın üzerindeki paketten bir sigara çekip yaktım. Bu arada soruyu soran genç bayanı süzüyordum. Parmakları boştu, "Evli değil herhalde" diye düşündüm. Belki bir arkadaşıyla yaşıyordu!
Evet, dedim, haklısınız. Boşanmak yasal bir haktır. Boşanalım. Ama birlikte yaşayalım. Birlikte yaşamak için evli olma zorunluluğu yok. Hatta, evlilik bağı olmadan birlikte yaşayanlar, daha mutlu olabiliyorlar!
Genç bayanın yüzünden bir kırmızılık geçti. Konuşmamı sürdürdüm;
Bana sorarsanız, ben Kıbrıs'ta da Güney-Kuzey diye Rumlarla, Türklerin ayrı ayrı yaşamalarına karşıyım. Bir arada, iç içe, yan yana yaşamalıdırlar. Yüzyıllardır yaşayanlar, neden ayrı Cumhuriyetler içinde yaşamak zorunda olsunlar? Kürtler de Türklerle bir arada yaşayacaklardır, yaşamalıdırlar...
Bunları söyleyince, salondan bir alkış koptu. Apo, sonra anlattı:
Kıbrıs örneğini vermeniz, dinleyicilerin çok hoşuna gitti, dedi. Dinleyicilerin çoğu Kıbrıslı Türkler. Onlar, Kıbrıs'taki Denktaş yönetimine karşıdırlar. Bir arada yaşama önerisini beğendiler. Onun için çok alkışladılar...
Vartayı ucuz atlatmıştım. Gerçekten, körün değneğini bellediği gibi düzenlenmiş sorunlarla karşılaşıyorduk. Türkiye’de de 12 Eylül faşizmi var. Çok toplantıda, Prof. Server Tanilli, böyle sorular karşısında, topluluğa şöyle derdi:
Arkadaşlar, Kürt sorunlarıyla ilgili soruları lütfen bana yöneltiniz. Arkadaşlarım adına onları ben yanıtlayacağım!
Halit Çelenk’le biz, birbirimize bakar, gülerdik. Tanilli bizim bir polis ihbarıyla, içeri atılmamızı istemez, bizi kollamak isterdi!
Acı olaylar yaşandı. Ne tezgâhlar düzenleniyor, daha da düzenlenecek. Diyeceğim; Kürt kardeşlerim, ne olur oyunlara gelmeyin!
Pazar günü İnsan Hakları Derneği'nin şube başkalarıyla, genel yönetim kurulunun genişletilmiş toplantısı vardı. Konu, Kürt halkının üstündeki baskılar, Vedat Aydın'ın öldürülmesi, işlenen cinayetlerdi. Çok yararlı bir toplantı oldu. Toplantıyı izlerken, oyunlara gelmemenin baş koşul olduğunu düşünüyordum.
16 Temmuz 1991, Cumhuriyet