Oylamalar…

Anlatacağım olayı, ya da fıkrayı emekli öğretmen Galip Taşkafa anlattı. Konya’nın Karapınar ilçesinde, seçim konuşmaları sırasında yurt sorunları, olaylar görüşülmekteymiş, Karapınar’da kum tepecikleri olduğunu bilirdim. Konuşmaları dinleyen bir Karapınarlı söz alıp, şöyle demiş:
— Köylünün biri, Dığrak'ta bir torbaya buğday koyup, omuzuna almış, değirmene götürüyormuş. Arkasından da devesiyle değirmene giden bir başka köylü gelmekteymiş. Kuyunun başında durup selâmlaşmışlar. Birinci köylü sormuş:
— Hemşehrim, devenin yükü buğday mı?
— Biri taş, biri buğday!
Deveci, yükünü dengelemek için, bir çuval buğdayın karşısına, taş yüklemişmiş. Torbasıyla buğday taşıyan adam, deveciye şu aklı verir:
— Buğday çuvalını ikiye böl, taşları boşalt at. Deveye yük olmasın!
— Sahi, ben bunu düşünmemiştim! der deveci. Ne akıllı adammışsın sen, ne iyi oldu...
Adamın dediklerini yapar, devesini kaldırır, gider. Torbalı adam da arkadan onu izlemektedir. Deveci yolda düşünmeye başlar:
— Bu bana akıl veren adamın aklı, kendinin mi acaba, başkasının mı? Deveyi çevirir, döner gelir. Adama sorar:
— Bana verdiğin bu akıl kendinin mi, başkasından mı duydun?
Köylü övünür:
— Kendimin! Der, ben düşündüm...
Bu kez, ona şu karşılığı verir:
— Ee, kardeşim madem böylesine akıllısın da, kendine neden bir eşek alıp yükü sırtında taşımaktan kurtulmuyorsun?
Devesini indirir (yatırır), yükünün bir yanına yine taş doldurup, değirmene öyle gider!
Halkın yararına sözler söylemek yetmez, bunun örneklerini de vermek gerek.
Bir başka olay, İkinci Ordu Komutanlığı’ndan emekli olan. Bedrettin Demirel'in başından geçmiş, oldukça eski bir zamanda...
Bedrettin Demirel, albaylığı, ya da yarbaylığı sırasında Bitlis ya da Van yöresinde, birliğiyle bir araziden geçiyormuş. Bir kadın, ellerini yukarıya açmış, bir takım şeyler söylüyor ne dediği anlaşılmıyormuş. Kadın ağlıyormuş. Arada bir “Mustafa Kemal” sözleri anlaşılmaktaymış.
— Kadın ne diye ağlıyor acaba? Yoksa Mustafa Kemal'e ağır sözler mi söylüyor? diye uslarından geçirmişler...
Köyün muhtarını çağırmışlar sormuşlar:
— Muhtar ne diye ağlıyor bu kadın?
Muhtar, kadına sormuş, şöyle aktarmış. Bedrettin Demirel'e:
— Komutanım, bu kadının üç keçisi varmış; üçünü de kurt parçalamış. Keçilerin oğlakları öksüz kalmış. Kadın şöyle diyormuş:
— Bire insafsız kurt! Yiyecek başka şey bulamadın da benim üç keçimi parçaladın! Ben üç keçinin sütüyle, çocuklarımı besliyordum. Kalanını da pazarda satıyordum. Allahından bulasın 'Mustafa Kemal'in zamanında olsa, sen bunları bana yapabilir miydin?
***
Perşembe günkü Danışma Meclisi birleşimi ilginçti. “Basın özgürlüğü” konusu tartışıldığı için, gazeteciler basın locasını doldurmuşlardı. Gözlerini dört açmışlar, kimin ne oy verdiğine bakıyorlardı. Gelecekte politikaya atılmayı düşünen bazı üyeler, ellerini yarım yarım kaldırıyorlardı!
Basına bazı sınırlamalar getirilmesi yolunda el kaldıran üyelerin bazıları şunlardı:
Orhan Aldıkaçtı, Mehmet Pamak, İhsan Göksel, Doğan Gürbüz, Bekir Sami Daçe, Fevzi Uyguner, Nedim Bilgiç, Halil Erdoğan Gürel, Şener Akyol, Abdullah Asım İğneciler, Süleyman Sırrı Kırcalı, Muammer Yazar, Tevfik Fikret Alpaslan, Abbas Gökçe, Selçuk Kantarcıoğlu, Erdoğan Bayık, Ender Çiner, Fuat Azgür, Ahmet Şenvar Doğu, İbrahim Barangil, Türe Tunçbay, Cavidan Tercan, Ragıp Tartan, Orhan Baysal, Rıfat Bayazıt, Rafet İbrahimoğlu, Halil Akaydın, Serda Kurtoğlu, Turgut Yeğenağa, Halil Gelendost, Azmi Eryılmaz.
Özer Gürbüz'ün bir kısım sınırlamaların çıkarılması ile ilgili önerisine olumlu, oy kullananlar da şöyleydi:
Feyyaz Gölcüklü, Zekai Bayer, Şerafettin Yarkın, Remzi Banaz, Nermin Öztuş, Feridun Güray, Özer Gürbüz, Mustafa Yücel, Mehmet Aydar, Tülay Öney, Cahit Tutum, Paşa Sarıoğlu, Halil İbrahim Karal, İmren Aykut, Kamer Genç, Hayri Seçkin, Ahmet Sarp, Dündar Soyer, Evliya Parlak, İ.H. Demirel, İsa Vardar, Fehmi Kavalalı, Bahtiyar Uzunoğlu, İsa Vardar, Fehmi Kuzuoğlu, Enis Muratoğlu, Mehmet Akdemir, Tandoğan Tokgöz, Abdülbaki Cebeci.
Parmak hesabı yapılan sayımda, oylama 45'e karşı 50 ile sonuçlandı. Basın özgürlüğüne inananlarla inanmayanları ortaya çıkartmaktaydı. Kurtoğlu ile Kuzuoğlu, karşı kanatlarda oy kullanmaktaydılar.
Aynı gün, Tercüman'ın başı çektiği, “Dil Akademisi kurulması”nın Anayasaya konması ile ilgili maddenin tartışması da yapıldı. Yine eller kalktı, indi. O gün “Tercüman” yazarları, sütunlarını “Dil Akademisi”ne ayırmışlardı. Gazetede bu konuda bir okur mektubu bile vardı. Anladığım kadarıyla, her bir şey hazırlanmıştı. Bir şey oldu. Anayasadan “Dil Akademisi” ile ilgili bölüm çıkarılamadı. Ancak, Dil Akademisi de yerinde kalmadı. Onun yerine, “Atatürk Akademisi” konmasına ilişkin önerinin gözönüne alınması görüşü ağır bastı...