Övgü ile Yergi...

Brejnev’le Carter, 1979'da Viyana'da buluştuklarında; yemekte Carter, ortadaki meyve tabağını göstererek. Brejnev'e sormuş:
— Dinleme aygıtı elmanın içinde mi, portakalın içinde mi?
Brejnev:
— Yok, demiş, oraya koyar mıyız? Carter’ın hemen arkasındaki afrodit heykelciğini göstermiş:
— Bunun memelerinin ucunda!
Esprili adammış demek. Espri gibi insanı yaşatan bir şey yok. Nasrettin Hoca yüzyıllardır nasıl yaşıyor?
Brejnev’in ölümü dolayısıyla, birçok yazılar, yorumlar çıkıyor. Tutucu basın fırsat bu fırsat deyip veryansın ediyor.
Nedense övgü de, yergi de becerilemeyen şey yazarlarımızın bazılarında. Osmanlıdan kalma alışkanlık herhalde.
Eskiden kasidelerde (övgü şiirlerinde) bir nasip (giriş), sonra girizgah (fırsat düşiirüp övgüye giriş yeri), sonra da övgü bölümleri olurdu. Girişlerde türlü konular ele alınırdı. Şimdikiler, onu da yapamıyorlar...
Nedim'in bir “Hammamiye” yani “Hamam Eğlencesi Betimlemesi” vardır: Nedim günümüzde yaşasaydı, savcılardan yakasını güç kurtarırdı. Son “Ankara Notları”nda andığım, Atatürk'ün Adalet Bakanlarından Prof. Mahmut Esat Bozkurt, “Hammamiye” şiiri için “Nedim'in Hammamiye”si, gençliğe nasıl okutturulabilir? Müddeiumumilik (Savcılık) buna müdahale ederse haksız mıdır?” diye soruyor, yapıtında...
Nedim'in Hammamiye’si gerçekte, Damat İbrahim Paşa'yı övmek için yazılmıştır. Ancak, bunun için bir giriş yapması gerek, o nedenle “hamam” öyküsünü anlatıyor. Şöyle bazı dizeleri (Osmanlıca dizelerin arasına Türkçelerini ben yazdım):

Sepidedem ki olup dide hâbtan bidar / Huruşa başladı nagah serde derdi humar.
(Sabaha karşı gözüm uykudan uyanınca / Başımda sarhoşluk ağrısı birden artmaya başladı)

Hezar za’f ile hammame doğru azmettim / Kemer gusiste perakende kuşei destar.
(Binbir güçlükle hamama yöneldim / Kemer çözük, sarık çözülmüş (durumda).

Varup o hal ile hammame üftü hiz ederek / edince kuşei halvette caygahı karar.
(O hal ile hamama yerleşip / Halvet köşesinde oturunca).

Ne gördüm ah aman el’aman bir afeti can / gelup yanımda güneş gibi oldu lem'a nisar.
(Ne gördüm ah aman, elaman (medet) bir can belası güzel / Yanıma gelip güneş gibi ışık saçmaya başladı).

Saçı futadesinin habı gibi pejmürde / Nigâhı aşıkının hatırı gibi bimar
(Saçı aşıkının uykusu gibi darmadağın / Bakışı aşıkının hatırı gibi hasta).

Vücudu ham gümüşten beyaz gülden nerm / Boyu henüz yetişmiş nihâiden hemvar.
(Vücudu ham gümüşten beyaz gülden narin / Boyu yeni yetişmiş fidan kadar).

Kamer hamiresi yahut güneş mürebbası / Billür şah mı ya nahli lu'lui şehvar.
(Ayın çocuğu ya da güneş tatlısı (terbiye görmüşü) / Billur şah mı ya da en büyük inciden taç mı)

O kaddu had o tenasüp o gapgap ol pistan / O yalu bâl o temayül o şivei reftar.
(O boy o yanak o ölçülü yapı, o gerdan o metne / O boybos o kırıtma o cilveli yürüyüş)

Tamam rengü beha mübemû girişme ve nâz / Tamam hüsnü serapay şu'lei didar.
(Tüm renk ve değer, her tüyü cilve ve naz / tüm güzelliği baştan ayağa güzel yüzünün alevi).
…………………………………

Dizeler, Damat İbrahim Paşa’ya övgüye geçene dek, böyle sürüp gidiyor. Nedim, kadınlar hamamına giremeyeceğine göre, anlattığı bir kadınlar hamamı olamaz.
Nedim'cik, bayan turistleri Türk hamamlarında, tellakların nasıl keselediklerini bir görse, şırak diye düşer bayılırdı!
Övgüyü de, yergiyi de beceremediğimizi söyledim. İsmet Paşa’nın güzel bir sözü vardır, şöyle:
— Seni eleştirme fırsatını vermediğin bir adam, seni övme fırsatını da veremezsin.
YÖK uygulamaları ile ilgili eleştiriler, tartışmalar sürüp gidiyor Geçenlerde YÖK Başkanı Doğramacı, bir öğretim üyesiyle tartıştı. Doğramacı, öğretim üyesine:
— Seçimler gösteriyor ki, muhaliflerimiz yüzde on dedi. Üst tarafı yüzde onsunuz!
Öğretim üyesi karşılık verdi:
— Yani üniversiteleri dikensiz gül bahçesine çevirmeyi düşünüyorsunuz öyle mi? Civataları çok sıkıştırırsanız, ya yalama olur, ya da çatlar!
Doğramacı ile yarı şaka tartışan öğretim üyesine, Doğramacı şöyle dedi daha sonra:
— Aralık ayında, YÖK ilkelerine uymaları için imza alacağız eleştirenlerden.
Oysa, eleştiri gibi yardımcı var mıdır çalışmak isteyene...