Osmanlıca Yürü...

Türk Dil Kurumu'nun yeni Başkanı Prof. Hasan Eren, TDK'nın geçmiş yıllarında, en çok emeği geçenlerden biridir. "Türkçe Sözlük"ün başlangıcından beri, denetçisi olmuş, adı her "sözlük"e bu emeğinden dolayı yazılmıştır. Her ne kadar, sözlüklerdeki "devrim" sözcüğü gözünden kaçmışsa da, bu da büyük bir kusur sayılmamak gerekir. Şimdi, bir dilciyi, tek sözcük için kınayacak değilim doğrusu. Emek vermiş ya, siz ona bakın...
Bir Hasan Eren mi? Zeynep Korkmaz da, "Dil Devrimi" diye bir kitap yazdı, okundu. Kimse onu "Dil Devrimi" kitabı yazması için zorlamamıştı. Dönem değişti. O da, dilciliği dolayısıyla, TDK yöneticileri arasına girdi. "Türk Dili" dergisinin mart sayısında, bir yazısı var, orada "dil devrimi" demiyor da, "dil inkılabı" diyor. Eh, der ya, dilin kemiği yok...
Ancak "Dil Devrimi" adıyla kitap yazanın, "devrim" sözcüğünden düşmandan kaçar gibi kaçmasını anlamada güçlük çektiğim oluyor.
Hasan Eren de kaçıyor bucak bucak. Vaktiyle sık kullandığı, denetlediği sözlükte geçen bu sözcükten. "Dil Bayramı" günü, Hasan Erenin törende yaptığı konuşmaya değinmiştim azıcık. Bunda biraz daha durmam gerekiyor. Konuşma basına dağıtılmamış, yalnız Yüksek Kurul Başkanı emekli Korgeneral Suat İlhan'ın konuşması dağıtılmıştı. Sonradan Hasan Erenin, el yazısıyla yazdığı, konuşma müsveddesini gördüm. İlk sayfasında, Harf Devriminin kültür yaşamımızda önemli bir dönüm noktası olduğunu anlatan tümcesi gözüme çarptı, önce "harf reformu" diye yazmış, sonra bunu karalamış, "harf devr...." diyecek olmuş, "Aman aman ne yapıyorsun Hasan?" diye düşünmüş, onu da karalamış, "alfabe devrimi" diye yazmış. "Devrim" sözcüğünün üstünü çizerek, "alfabe inkılabı"n da karar kılmış. Tümce şöyle olmuş sonunda: "Harf inkılabı, yazı inkılabı veya alfabe inkılabı gibi adlarla anılan bu reform, küftür hayatımızda büyük bir dönüm noktasıdır..."
Anladım ki, Hasan Eren konuşmasını "devrim"siz bitirebilmek için oldukça sıkıntı çekmiş. "Devrim" geçmesi gereken yerlerin bazılarında "reform” demiş, çıkmış işin içinden, aferin, iyi de etmiş!
Konuşmasının büyük bölümleri, "Tercüman”ın "Yaşayan Dil" kampanyasında, katıldığı kervanda yazdığı polemik yazılarından oluşuyor. Ancak konuşmasında o denli polemiğe girmiyor. Örneğin, Tercüman'da "Yaşayan Türkçemiz"de çıkan "Dört Başı Bayındır" başlıklı yazısında, bazı sözcüklerin Türkçelerini kullanamayacağımızı belirtiyor, şöyle diyor:
"Paşa gibi yaşamak. Ayaz Paşa kol geziyor. Gelen ağam giden paşam. Derdini Marko Paşa'ya anlat. Başına hal gelmek. Sürçü lisan. Şeyhin kerameti kendinden menkul... gibi sözleri yeni dile çevirmeyi deneyelim mi?
Paşa gibi yaşamak yerine general gibi yaşamak karşılığı kullanılabilir mi? Ayaz Paşa kol geziyor yerine general Ayaz kol geziyor biçimi ağıza alınabilir mi? Gelen ağam giden paşam yerine, gelen ağam giden generalim diye bir çevirme yapılabilir mi? Derdini Marko Paşa'ya anlat yerine, derdini General Marko'ya anlat biçimi kullanılabilir mi?"
Doğrusu, Türk Dil Kurumu’nda yıllarını geçirmiş bir Hasan Eren'e böylesi polemikleri yakıştırmadım. Bu örneklerin örneğin "hostes" yerine, "gök konuksal avrat" uydurmasını yaparak, dilcilerle alay etmek isteyenlerin yaptıklarından ayrımı nedir? Hasan Eren iyi bilir ki, deyimlerin Türkçeleştirilmesi diye bir şey yoktur ve düşünülemez. Bile bile bunu yapması bağışlanacak şey değildir. Hasan Erenin bu konuda yazdıklarını merak edenler, "Tercüman Yayınları" arasında çıkan "Yaşayan Türkçemiz" adlı yapıta bakabilirler.
Hasan Erenin dil bayramında yaptığı konuşmada, eksikler de vardı örneğin, Derleme Sözlüğü'nden söz ederken, bu çalışmalar sonunda 153.504 fiş toplandığını belirtti. Sözünü ettiği derleme fişleriyse, Atatürk döneminde derlenenlerdi. Sonradan 600 bin fiş gelmişti.
Prof. Hasan Eren, konuşması sırasında "etimoloji", yani "kökenbilim" çalışmalarından da söz etti. "... Dilimizin etimolojik sözlüğünü kısa bir süre içinde Türk Dil Kurumu olarak yazmak ve yayımlamak ihtiyacındayız" dedi. Etimoloji sözlüğü, Hasan Erenin yıllardır üzerinde çalıştığı bir sözlüktü. TDK'nın eski yönetim kurullarınca incelendi. Edindiğim bilgilere göre, Hasan Eren, o zaman fazla para istediği için benimsenip basımı yapılamadı. Bazı eski üyelere de, Hasan Eren, "Sözlük hazır değil" dedi, durdu. "Yeni bir şey değil" dediler. Ne olursa olsun, yararlı bir şey elbette. Ancak Atatürk'ün kalıtı ile yaşayan bir kurumun her harcamada, titizlik göstermesi de gerekir.
Bir konu daha, Hasan Erenin konuşma müsveddesinde yok, TV'de izleyenler söylediler. İzleyenler anımsayabilirler, Eren, yeni bir "yazım (imla) kılavuzu"nun hazırlanacağını bildirmiş, "şapka"yı yeniden getireceklerini söylemiş. "Hakkâri'yi Hakkari diye okuyorlar" demiş. Şapkanın geri gelişine Nazlı Ilıcak çok sevinecek sanıyorum. O pek savunmuştu şapkayı. Ama, burada da bir yanlış var; Hakkâri’deki inceltme, "yazım" kılavuzlarında zaten var. Merak eden açar, bakar, şapka uzatmalarda yoktu, demek o da gelecek, şapkalı Osmanlıca.. Hasan Erenin 1960 öncesinde "Vatan Cephesi"ne girişini kurcalamayayım, gereği yok...
17 ağustos cuma akşamı, TV'de Ülkü Beşgül türküler söylüyordu. Türkünün, "Kız nişanlın geliyor, kostak kostak yürü..." dizesini, "Kız nişanlın geliyor Osmanlıca yürü..." diye okudu, neden bilmem, yadırgamak geçmedi içimden...