On Binlerin Yürüyüşü...

Bahriye Üçok'un da ölüsü, dirisinden güçlü çıktı. Beklendiği gibi on binler sessiz yürüyüşle laiklik, demokrasi, cumhuriyet düşmanlarını kınadılar, protesto ettiler. Caniler, nerede saklanıyorlar? Camide mi? Cani ile caminin ne ilgisi var. Biri cana kıyan katil, biri tapınma yeri. Gençleri, yakalayıp götüren, işkence eden polisler, “Benim çocuğumun suçu yok, neden götürüyorsunuz” diye soran ana-babalara:
“Elbette yok canım, hiç suçu yok. Biz onu camiden tutup getirdik” diye dalga geçerlerdi. Bahriye Üçok'u, Muammer Aksoy'u, Turan Dursun'u, Çetin Emeç'i öldürenler, rahatça şöyle savunabilirler kendilerini:
Ben o sırada camideydim, benim suçum yok!
İşte, gerçek suçluları camiden çıkanlarda aramanın tam sırasıdır. Ama camiye polis girebilir mi? Camiler, yobazların sığınağı olmamalıdır. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok'un cenaze töreninin yapıldığı gün çıkan yazısında, bir yerde şöyle diyordu:
“Cinayetlerde izlenen yöntem bu cinayetlerin profesyonel ellerce işlendiğini gösteriyor. Kimler uçlarına susturucu takılmış silah kullanır? Kimler bu tür bombalan yapabilir ve daha da önemlisi; kimler cinayetlerden sonra polisin giremeyeceği yerlere gizlenebilir?"
Bahriye Üçok için ilk tören İlahiyat Fakültesi’nde yapılacaktı. Ancak sabahleyin İlahiyat Fakültesi'nin önünde in cin top oynuyordu. Sıkmabaş kız öğrenciler, yer yer fakülteye giriyorlardı. Kapının önüne bir iki görevli konmuştu. Onlar:
“Tören burada değil, rektörlükte” diyorlardı.
Demek, Bahriye Üçok için yıllarca öğretim üyeliğini yaptığı İlahiyat Fakültesi'nde tören yapılması uygun görülmemiş, rektörlüğe kaydırılmıştı. SHP Giresun Milletvekili Mustafa Çakır, sabahın er saatlerinde, Bahçelievler'de tören yerini aradı durdu. Böyle günlerde, insanın gözü kalabalıkları arar; kalabalıklar neredeyse mitingler oradadır, törenler oradadır. Salı sabahı, saat 8.00'de, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nün önü, polis kalabalığıyla doluydu. Demek tören burada!
Polisleri yarıp geçtikten sonra kendimi rektörlük bahçesine, boşluğa attım. SHP'nin kimi milletvekilleri göze çarpıyordu:
Mustafa Çakır (Giresun), Güneş Gürseler (Tekirdağ), Kazım Özev (Tokat), Etem Cankurtaran (İçel), İbrahim Tez (Ankara), Ali Uyar (Hatay), Tahir Köse (Amasya), Mehmet Dönen (Hatay), Halil Çulhaoğlu (İzmir), Ömer Çiftçi (Ankara), Neccar Türkcan (İzmir), Türkân Akyol (İzmir) ile Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Günay, eski Tabii Senatör Suphi Karaman oradaydılar. Rektör Yardımcısı Prof. Tahsin Kesici, Bahriye Üçok için saygı duruşuna çağırırken Rektör Prof. Necdet Serin, saygı duruşu süresinden de kısa bir konuşma yaptı. Rektörlük önündeki, bu baştan savma niteliğinde tören sona erdi. Ne genç, ne öğrenci kimseler yoktu.
SHP Genel Merkezi önüne geldiğimizde, oranın ana-baba günü olduğunu görecektik. Necati Bey Caddesi hınca hınç doluydu. Bahriye Üçok’un Türk bayrağına sanlı tabutu, SHP önüne getirilmişti. Burada bağımsızlık marşı, saygı duruşundan sonra Hinthorozu Erdal Bey konuştu. Erdal Bey, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Değerli arkadaşımız Bahriye Üçok'un, burada Parti Meclisi üyesi olarak, başarısı için çalıştığı, partisinin genel merkezi önünde, hatırası önünde saygı ile eğiliyoruz. Acımız büyüktür. Bu büyük acıyı birkaç kelimeyle dile getirmeye çatışacağım. Kaybettiğimiz değerli arkadaşımıza Tanrı’dan rahmet diliyorum. Kızına, ailesine, hepinize başsağlığı diliyorum. Rahmetli Bahriye Üçok, bütün hayatını, öğrencilerine, sonra da halkına hizmet için adamış bir bilim ve siyaset kadınıydı. Öğrencilik yıllarında, Ankara DTCF’de İslam Tarihi okumuştu. Birkaç gün önce bana, Türkiye'de, laik demokratik düzenin karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri anlatan bir konuşmasının metnini vermişti. Şimdi burada, haince, vahşice bir suikast sonunda kaybettiğimiz arkadaşımız önünde konuşmak zorunda kalıyorum. Acımız sonsuzdur. Bu acımızın içinde, böyle bir kadirim, böyle bir insanın, nasıl olup da böyle karanlık güçler tarafından öldürüldüğünü görmek, buna karşı bir şey yapamamak, böyle değerli bir insanın, halkına hizmet etmek için henüz çok zamanı varken bunu yapmak için canıyla başıyla uğraşırken aramızdan ayrılmasının doğurduğu çaresizlik, üzüntü, bütün bunlar bugün başımızda. Bahriye Üçok, ülkesinin iyiliği için çalışan bir insandı, ülkesini iyi tanıyordu. Dinine bağlıydı ve Türkiye'nin dinine bağlı, ama laik bir düzen içinde yaşanan bir ülke olması için uğraşmıştı, uğraşıyordu. Çağdaş yaşamın böyle olduğunu biliyordu."
SHP önünde başlayan on binlerin yürüyüşü, Meclis kavşağından Maltepe Camisi'ne yöneldi. Alkışlarla faşizm, yobazlık, cinayetler protesto edildi. Kanser ameliyatı olan Numune’de yatan hükümlü Sedat Karaağaç da bir günlüğüne izin alıp yürüyüşe gelmişti...