Tercan SHP İlçe Başkanı Ali Erdem, Fikret Ünlü'ye şöyle demiş:
12 Eylül’de bir sel geldi, selden bir sürü kütük topladık. Sel odunundan dam olmaz, sel odunu çatıya konmaz. Olsa olsa odun olur, yakılır. Ama, biz toplamadan da edemezdik...
“Sel odunundan dam olmaz" sözü, halk sözü. Bir benzerini de Ozan Ali Yüce söyledi. Antakya yöresinde söylenilmiş. Onlar:
Dere taşından duvar olmaz! Derlermiş. Dere suları taşları aşındırır, yassılaştırır. Duvar örmeye gelmez bu taşlar, demek.
Tercanlı Erdem'in sözleri SHP’deki sıkıntıları özetliyor. 12 Eylül sonrasında kurumların çoğunda aynı sıkıntılar başgösterdi.
Bu "Ankara Notları"nda. Türk Dil Kurumu eski genel yazmanlarından Ömer Asım Aksoy’un bir konuşmasını yansıtmak istiyorum. Bir süre önce Türkiye'ye gelen Hollanda televizyoncuları, çeşitli konularda Nadir Nadi, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ömer Asım Aksoy'la konuşmalar yaptılar. Bu konuşmalar, daha önce belirtildiği gibi, geçen hatta Hollanda'da yayımlandı. Ömer Asım Aksoy'a yöneltilen sorular. '"Yazı ve Devrimi üzerine"ydi. Ömer Asım Aksoy, sözlerinin sonunda şöyle dedi:
Ben şuna inanıyorum ki, Dil Derneği’nin ortadan kaldırılması yanlışlığı yakın bir zamanda düzeltilecek, Atatürk'ün kurduğu düzen geri getirilecektir...
Ömer Asım Aksoy’un bu konuşmasının bir özetini kendisinden aldım. Türk okurların da izlemesini düşündüm. Ömer Asım Aksoy'un konuşması özetle şöyle:
"Yazı ve dil devrimlerini, cumhuriyetimizin kültür devrimi bütünü içinde ele almak gerekir
Saltanat döneminde kültür ve dolayısıyla yazı ve dil ne durumdaydı, cumhuriyet döneminde ne biçim aldı?
Eski kültür, ortaçağ anlayışına bağlı, dinsel bir kültürdü. Yazı da bu dinsel devletin Arap yazısıydı. Arap alfabesi, Türkçe sözleri yazmaya elvrerişli olmadığından, okuyup yazma öğrenmek çok güç, bu nedenle ülkemizde okuryazar sayısı çok azdı. Atatürk, Arap alfabesini kaldırıp ulusal seslerimizi tam olarak belirten yani Türk harflerini getirdikten sonra, okuryazar sayısı birden yükseldi. Eskiden üç dört yılda güç öğrenilen okuyup yazma, artık üç dört ayda başarılıyor. Eskiden yüzde 10-15 olan okuryazar oranı bugün yüzde 80-85'e ulaşmıştır
Dile gelince: Halk öteden beri zaten ulusal dille konuşur. Ama çok küçük bir azınlık olan eski aydınların yazı dili, Osmanlıca dediğimiz. Arapçası Türkçesinden bir kat çok, karma bir dildi. Yüz elli yıl öncesine değin yazı dilimizdeki Türkçe oranı yüzde 15-20 dolaylarındaydı. Atatürk, bu acıklı durumu, yabancı güçlerin yurdumuzu istilası gibi görüyor, diyordu ki: Türk ulusu, ülkesini nasıl bağımsızlığına kavuşturduysa, dilini de öylece yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır'
İşte Türk Dil Kurumu'nu bu amaçla kurdu. Derneğin çalışmalarına, gecesini gündüzüne katarak kendi emeğini de ekledi. Konuya öylesine önem vermişti ki çalışmaların kendisinden sonra da bu yolda sürdürülmesi için, derneğe kişisel varlığından önemli bir gelir vasiyet etti.
Dernek, Atatürk'ün emanetini büyük bir titizlikle koruyup geliştirdi Ulusal dil hâzinelerinin kapalı duran kapılarını açtı, bazı dilimizdeki Arapça sözcük ve terim türetti Türkçeye, kullanım alanında büyük bir anlatım gücü kazandırdı. Bugün yazı dilimizdeki Türkçe oranı yüzde 90'ın üstündedir.
Ne var ki 1983‘te bu derneğin varlığına son verildi, Yerine resmi örgüt içine alınan bir kuruluş getirildi. Böylece, Atatürk'ün, resmi çerçevelere sığmayan, üniversitelerin ve akademilerin klasik işlevlerini aşan, içinde halkın da katkıları bulunan ve coşkulu bir atılım olarak sürdürülmesini istediği dil çalışmaları bir durgunluk evresine girdi.
Bu gelişme, Atatürk'ün daha baştaki tutumunun ne denli doğru olduğunu göstermiştir. Büyük devrimci, amaçlanan atılımın resmi örgütlerle gerçekleşemeyeceğini düşündüğünden bağımsız bir örgüt, bir 'dernek' kurma yolunu seçmişti.
O başarılı ve verimli derneğin devlet dairesi durumuna getirilmesinden bu yana, yani üç yıldır, ileriye doğru tek adım atılmamış, tersine Osmanlıca yanlılarına yakınlık gösterilir olmuştur, örneğin Anayasa’ya bile girmiş olan yeni sözcükleri kimi devlet daireleri, kendi örgütlerine yasaklarken, yeni Dil Kurumu buna seyirci kalmıştır.
Resmi Dil Kurumu'nun tutumu bu, ama özel kesimde -yazın sanatçı- larında, bilimsel kitaplarda, dergilerde, gazetelerde, bütün basında- yeni sözcükler ve özleşen Türkçe, olanca genişliği ve güzelliği ile sürüp gitmektedir, öyle ki, yeni sözcüklerin karşısında olduklarını söyleyenler bile ayrımında olmayarak, bu sözcükleri kullanmaktadırlar.
Ben şuna inanıyorum ki, Dil Derneği'nin ortadan kaldırılması yanlışlığı yakın bir zamanda düzeltilecek, Atatürk'ün kurduğu düzen geri getirilecektir'.
Ömer Asım Aksoy, dil devriminin yorulmaz emekçisidir. Türk Dil Kurumu, Konsey üyesi Tahsin Şahinkaya'nın önerisi, Danışma Meclisin’nden geçip yasalaştıktan sonra kapatıldı. Kapatılmaya yakın, adlarını anmak istemediğim tutucu yazarlar, olmadık haksız saldırılarda bulundular kuruma. İstedikleri, Şahinkaya'nın önerisinin gerçekleşip, kurumun kapatılması, özlemleri olan Osmanlıcılığın, tutucu anlayışın kuruma yerleşmesiydi. 12 Eylül bunun için tam bir fırsattı. Buna karşı, devrimciler savaşım verdiler. Nadir Nadi, yargılanmasına yol açan "Tuhaf Bir Tasarı" yazısını yayımladı. Bilgi Yayınevi'nce çıkanlar. Sevgi Özel, Haldun Özen, Ali Püsküllüoğlu'nun hazırladıkları "Atatürk'ün Türk Dil Kurumu ve Sonrası" adlı yapıt, bu savaşımı içeren yazılardan oluşuyor. Yapıtta bir eksik var; Tahsin Şahinkaya'nın yasa önerisinin metni ile. Danışma Meclisi'nden nasıl geçtiğinin öyküsü yok. Bunlarla, tutucu Osmanlıcı yazarların yazıları da alınmalı ki, halk herkesi tanısın…
***
“Dil Derneği Üzerine" başlıklı “Ankara Notları"nda, Dil Derneği oluşturulması için yapılan söyleşiye katılanları yazmıştım. Tahsin Saraç’ın adını yazmayı unutmuşum. Ekler, özür dilerim.
4 Kasım 1986, Cumhuriyet