Ölümsüzlerin Yıldönümleri

Bir imam-hatip okulunda bir matematik öğretmeni, öğrencilerine, nasıl olsa bunlar imam-hatip okulu öğrencisi diye matematikle ilgisi olmayan saçma sapan şeylerin fotokopilerini dağıtıyormuş. Bir Örneği bana da gönderildi. "Kumar, İskambil Kâğıdı, Domino, Zar, Tavla vb. Oyunlar" adlı saçma sapan şeyle bakın neler deniyor:
"İnsanı Allah (CC)’dan, Hz. Muhammed'den, dinden imandan ve insanlıktan uzaklaştıran, anne ve babasından, aile efradından, en yakın dostundan ayıran, haneler cemiyetler yıkan bu mel'unu Müslüman tanımalıdır.
Biz bu tuzakları sizlere açıklıyoruz. İnşallah bildirimizi okuyunca şimdiye kadar oynadığınız bu oyunların günahına bir dahi oynamamak şartıyla tövbe istiğfar ederseniz inşallah yüce Rabbimiz atfeder.
T- Tavla oyunu: 15 pul bir tarafta, 15 pul öbür tarafta, eder 30; iki de zar, 32. "İslamın şartı da 32." Ey Müslüman, bu oyunu oynarken "Al İslamın şartını, ver imanın şartını, al abdestin farzını, ver guslün farzını" diye oynuyorsun. Çok düşün, bunlar bir tuzaktır. Neden sayı 30 veya 35 olmamış?
Şeş. düşeş ve zar oyunu: 2 zarla oynanır, altı bir tarafta, alt bir tarafta, 12. Namazın farzı da 12. Alçak Yahudi sent namazın farzıyla oynatıyor. "Altısı içinden, altısı dışından." Dikkat.
Bir başka oyun çeşidi pişpirik: 52 kâğıtla oynanır. 2 de coker, yapar 54. İslamda 54 farz var mıdır? Evet vardır. Bu oyunu oynayan "Al kızı ver papazı, al üçlüyü ver birliyi" diye oynarken 54 farzla oynarsınız. Uyarmak bizden, hidayet Allah (CC)'den."
"Domino" oyununun başına gelen de daha kötü, bu konuda uyarılar şöyle:
"Domino Oyunu": (Yek = 1) Allah. (Dü=2) Teyemmümün farzı, (Se= 3) Guslün farzı, (Cihar=4) Abdestin farzı, (Penç=5) islamın şartı, (Şeş = 6) İmanın şartı.
İyi düşün, bunlar asla tesadüf olamaz. Dinimiz bunları 1400 sene önce yasaklamış. Bakınız, Maide Suresi 90/91 ayet.
Elimdeki fotokopiler daha çok. Belli ki bunlar, halkın dinsel İnançlarını, duygularını sömürmeye yönelik şeyler.
Daha var Namazı özürsüz kılmayanın gömütünde çekeceği acılar çok ilginç. Birkaçı şöyle: Kabir onu sıkar, kemikleri birbirine geçer", "Kabri ateşle doldurulur, gece gündüz onu yakar". Allahü Teala mezarına çok büyük yılan gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Her gün, her namaz vaktinde onu sokar, bir an bırakmaz.
Kıyamette çekeceği azaplar daha çetin: "Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz". "Allahü Teala onu kızgın olarak karşılar", "Hesabı çok çetin olup cehenneme atılır."
Matematik öğretmeninin, kendisi gerici de olsa, öğrencilerine bunu dağıtmaya ne hakkı var? Okulun yöneticileri bununla ilgilenmezler mi? Yoksa, Abdurrahman Dilipak, TV'de Salman Rüşdü'yü üstü kapalı da olsa desteklediğine göre her yerde her şey yapılabilir mi? Müslümanlık bu mu?
Abdurrahman Dilipak, Türkiye'de ateşe tapanlar olduğunu, onlara kimsenin dokunmadığını söyleyince Aziz Nesin ona şu karşılığını vermişti:
Ateşe tapanlar filan deniyor, onlar nasıl taparlar? Türkiye de insanlar dinsiz olduklarını nüfus sayımlarında söyleyemeyecek kadar korkaktırlar ve öyle bir hava yaratılmıştır. Bugün ramazanda, ben bile, bu karşıdakine saygıdan değil, zaten mecbur da değilim oruç tutana saygı duymaya; sokakta veya şurda burda şu içemezsiniz, cigara içemezsiniz, ne olursa olsun. Bugün fiilen, Ankara, İstanbul, İzmir dışında bütün lokantalarda Anadolu'da "aileye mahsus" diye yer vardır. Lokantalarda, kahvelerde hep böyledir. Ha, öldürme.. Yalnız Müslümanlar öldürülmedi ki. "Şeytan Ayetleri"ni Japoncaya çeviren Japon yazar öldürüldü. İtalyan yazar da; o da yaralandı, öldürülemedi. Yalnız Müslümanları öldürmüyorlar. Çünkü "fetva" öyle, fetvayı böyle vermişler.
Ben şimdi eskiye dönmek istemiyorum, ne zaman başlamıştır, nasıl olmuştur; adım adım ve adım artık şimdi koşar adım hale geldi; bugün artık.. Yani aslında, saygı duyuyorum inançlara, ama yalnız Müslümanlara değil; Hıristiyana, taşa tapana.. Tapar insan, inanıyorsa, inançlarında samimi ise inanıyorsa saygı duyuyorum. Ama bunların doğru olduğunu savunmuyorum. Aynı hoşgörüyü dinsizlere de tanımak gerekiyor. Bugün Türkiye hükümeti dinsizlere bu hakkı tanımaz. Dinsizlerin öldüğü zaman gideceği yer yoktur, mezar yoktur...
Ömer Asım Aksoy, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ölümsüzlüğe kavuşmasının birinci yılı dolayısıyla. Meriç Velidedeoğlu'na gönderdiği iletide. Baki’nin "Avizeyi bu aleme Dâvud gibi sal/Baki kalan bu kubbede bir hoş şada imiş" dizelerini değiştirerek şöyle dedi:
“Saldın sadânı ülkede Dâvud gibi seni Baki kalan bu kubbede bir gür sadâ imiş”
İstanbul'da Velidedeoğlu için düzenlenen toplantıyı izledim.
Orhan Apaydın, 7 yıl önce ölümsüzlüğe kavuşmuştu, 28 şubatta. Eşi Gürsel Apaydın söyledi. 1 mart, Orhan Apaydın'ın doğum günüymüş. Apaydın, doğum gününde, İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenecek toplantıda (yarın) saat 11.00'de anılacak. Orada o İmayı çok isterdim. Şubatın sonlarına doğru ölümsüzlüğe kavuşanlar oncağız değil; Haşan Ali Yücel, onun adaşı Haşan Hüseyin Korkmazgil için de toplantılar düzenlendi. Adam Yayınları, “Akşit Göktürk" için "Akşit Göktürk’e Saygı" kitabını yayımladı. Onlar toplumumuzun yüzaklarıydılar...