Ölümsüzler, Emekli Olamayanlar...

Rasim Adasal öleli çok olmadı; onun İzmir'de öldüğünü radyo haberlerinde dinlediğim gün, içim cız etmişti. Uzun süredir iyi değildi sağlığı, ölümü bekler gibi, İzmir’de evine çekilmişti. Gazeteci olarak ne zaman başvursam, hemen düşüncesini içtenlikle söyler, sorular yönelttiğim için neredeyse o teşekkür ederdi.
Sağlam bir mantığı vardı, öldüğünde seksenini çoktan aşmıştı sanıyorum. Evlenmedi, bekâr yaşadı Prof. Adasal, sabahları klinik önünde biriken çok sayıda kadın hastayı görünce:
Ne iyi etmişim evlenmemekle dermiş.
Beğendiği, övünç duyduğu bir semineri sunan eğer bir bayan asistansa, bu kez şöyle hayıflanırmış:
Eğer evlenseydim, benim de böyle başarılı güzel kızlarım olurdu; niye evlenmedim ki sanki!
Adasal’ın en çok kullandığı atasözlerinden biri:
Kişi ne söylerse kendini söyler...
Ada’lı olduğundan Adasal soyadını almıştı. Dili peltekçeydi, bölük pörçük konuşurdu.
1925 Şeyh Sait isyanı üzerine “Takrir-i Sükün" yasası çıkıp da, solcuları bir yandan tutuklama başlayınca, Şevket Süreyya, Sabrettin Celâl, Selahattin Batu’yla birlikte o da tutuklanır, tutuklananlardan Adasal ile Batu beraat ederler. Yargıç, Adasal’ı beraat ettirirken, kendisinin ülkeye yeni geldiği, ülke koşullarını yeterince değerlendiremediği gerekçesini vurgular. Adasal, askeri doktor olarak, uzun yıllar orduda hizmet görür...
Eylül 1971’de Ankara'da toplanan Yedinci Ulusal Nöro Psikiyatri kongresini onursal başkan olarak açarken, özetle şunları söyler;
Ben bu kürsüde zannediyorum ki bir onursal başkan diye bulunuyorum; ama benden daha değerli insanlar da olabilirdi...
Ben kendimi şöyle hatırlıyorum; doğrudan doğruya genç bir askeri doktor yüzbaşı, Gülhane’yi bitirmiş, oldukça da parlak bir hekim, yani genç yaşında yazan bir hekim. Biliyor musunuz benim görevim neredeydi? Ruh hekimi olarak Polatlı Topçu Alayı. Ondan sonra gene genç bir ruh hekimi olarak Genelkurmay Başkanlığında... O vakit, merhum ve çok değerli eski lider Cemal Gürsel, ikimiz de binbaşı ölerek aynı yerde çalışıp, yemek yerdik...
1971'deki aynı kongrede 29 eylül 1971 günü, yirminci ölüm yıldönümünde Mazhar Osman Uzman'ı anarken, şöyle der.
... Daima büyük hekimleri anınız ve daima tarihe sadık kalınız. Görüyorsunuz arkadaşlar biz yaşlı kuşak adamları gitmekteyiz. O halde, psikiyatri tarihi olarak bizim hafızamızda çok şeyler var; biz biraz yazıyoruz ama, yetmiyor. Bizden birşeyler isteyin, hafızalarımızı kaplayınız. Hepiniz oturunuz, bir heyet yapınız ve psikiyatri tarihimizi yazmaya başlayınız. Bu, bizim ek- sik tarafımızdır. Ben emrinize amadeyim. Zannederim, bütün eski hocalarınız amadedirler...
★ ★ ★
Osman Koçtürk iyileşti, hastaneden evine çıktı. Orhan Ural, Hacettepe'de ameliyat geçirdi. Orhan Ural'ı Prof. Yılmaz Sanaç ameliyat etti o da şimdi evinde, ozan Hasan Hüseyin, iki gün sonra, hastanede beş ayı dolduracak. Beş ay, dile kolay. H. Hüseyin'in kan grubunu yeniden yazıyorum. (0-RH); Hasan Hüseyin’e kan vermek isteyenler Ankara’da akşamları 38 48 22 numaraya telefon ederek, adlarını yazdırırlarsa, ozana, sevdiklerine büyük katkıda bulunmuş olurlar...
Türkiye’de "toplum hekimliği"nin kurucusu Prof. N.Fişek., Hacettepe Üniversitesi’nden emekli oldu. Öğrencileri, onuruna bir çay verdiler. Ankara Tabib Odası, Oda lokalinde Nusret Fişek onuruna bir kokteyl düzenledi. Burada Nusret Fişek’e şiltler verildi. Toplantıda çok duygulanan Nusret Fişek, Hacı Bektaş Veli'nin şu dizeleriyle konuşmasını bitirdi:
"Allaha kul olduk kalü belada/bu yolda ikrarımız var/üç günlük ömür için fani dünyada/ kula kul olmamak kararımız var."
Kokteylde Dr. Çağatay Gider, kendi yazdığı şu dizeleri okudu:
"Kızamık, boğmaca, ya da sarılık/kansızlık, bilgisizlik, çaresizlik/ ve daha birçok derman aranacak dert/
Yurt yüzünden kalkmayacağından/ya da kalksa da biri/ gündeme geleceğinden diğeri,
Öğretmenler şiir ve matematik/ve de insan beyni, tohum eker eller,/ bebekler ölmesin diye canını/ kanı iliği kurumasın diye anaların/ gecelerini verenler,/ sağlık evleri ve ocakları/ kır çiçekleri her bahar açan,/tekerleği bulan adam/emekli olamayacağından,
Ömür boyu düşünmeye/ ve çalışmaya/ mahkûm edenler kendilerini/ ve de bundan böyle/ yazmaya mahkûm edildiklerinden
İşbu hüküm ilânen tebliğ olunacaktır/biline ki, Prof. Dr. Nusret Fişek/
Asla emekli olamayacaktır..."