Okulsuz Köyler Üzerine...

1943 yılının ekim ayındaydı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde, öğrenciler bir konuyu tartışıyorlardı. Bu tartışmalar, öğrenciler arasında yapılır, tartışmalar bazen sertleşirdi. Bu kez konu İngiliz yazarı Harold Laski’nin “Demokrasi ve Sosyalizm” adlı yapıtıyla ilgiliydi. Kitabı tanıtan öğrenci, kitapla ilgili oldukça sert eleştirilerde bulununca, buna itiraz olmuş;
— Konuyu çarpıtıyorsun, diyenler çıkmıştı.
Kitapçık, 87 sayfaydı. Niyazi Berkes özetleyerek çevirmişti.
Tartışmalar büyüdü, öğrenciler iki gruba ayrılmıştı. Toplantılardan birine, Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç da gelmişti. Sürekli izler, öğrencileri uyarmaya çalışırdı. Bir öğrenci Tonguç'a:
— Efendim, biz birbirimize girdik. İki gruba ayrıldık bir çözüm yolu bulamıyoruz, dedi. Tonguç, öğrencilere ağır konuştu. Şöyle dedi;
— Siz ateşle oynuyorsunuz; bir gün gelir, bu okulları kapatırlar. Sizler kendinizi kurtardınız ama, milyonlarca köylü çocuğu okulsuz kalır.
Bu sıralarda, Meclisle köy enstitüleri ile ilgili tartışmalar da olmaktaydı. Tutucu bazı parlamenterler, bu kuruluşları kapattırmak için ellerinden geleni yapmaktaydılar...
İsmail Hakkı Tonguç, önemli günlerde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye gider, bilgiler verirdi. Tonguç,
— Cumhurbaşkanı, çeşitli kanallardan, olayları öğrenmektedir. En iyisi işin içyüzünü, doğrusunu ben anlatmalıyım, diye düşündü.
İnönü’ye gitti. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsündeki tartışmaları anlattı:
— Paşam, ben bu tartışmaları durdurmayı, konuşanları susturmayı düşünüyorum. Ne dersiniz? diye sordu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü özetle, şu karşılığı verdi:
— Tonguç; bu konular yüksek okullarda tartışılmayacak da, nerede tartışılacak? Bırak, özgür ce tartışsınlar.
Bu anıyı, Tonguç’un ağzından dinleyen Dursun Kut’tan öğrendim. Talip Apaydın'ın “Köy Enstitüsü Yılları” ile Mehmet Başaran’ın “Memetçik Memet” yapıtların da konuya değinilir.
Özgürce tartışıyoruz, derken, ihbarlar sürer gider. Milyonlarca köy çocuğunun umut kapısı da kapanır.
Yine İnönü'yle Tonguç arasında geçmiş bir başka konuşma daha var. O da Köy Enstitülerindeki eğitim sistemiyle ilgili. Köy Enstitüleri’nde demokrat bir havada yetiştirilen öğrenciler, Enstitü'yü bitirince okullara başöğretmen, geçici başöğretmen olarak atandılar.
İş içinde eğitildikleri, üretici yetiştirildikleri için her çalışan bilinçli yetişmiş insan gibi, haklarını ararken gözlerini budaktan sakınmıyorlar; pat diye Valiye Kaymakama çıkıyorlar, tartışıyorlardı. Bu da çeşitli sürtüşmelere yolaçıyor, yapılmayan okullar yüzünden Kaymakamla, köylü ile aralarında sert tartışmalar çıkıyordu.
Yine konunun başka kanallardan, örneğin çeşitli Bakanlıklardan, Cumhurbaşkanına yansıtılacağım düşünen Tonguç; tartışmaları, sürtüşmeleri Cumhurbaşkanı İnönü’ye anlatır. Şöyle der:
— Paşam, Köy Enstitülerinde biz çocukları şimdiye değin alışık olunmayan bir eğitim sistemiyle yetiştirdik. Köylüde de bürokraside de tepkiler var, ne dersiniz? Uyguladığımız eğitim sistemini bırakıp, klasik sisteme dönelim mi?
— Hayır Tonguç, sistemi değiştirmeyin. Çocuklar iş içinde demokratik bir tartışma ortamında yetişsinler. Bu millet ne çektiyse yukardan beklediğinden çekmiştir. Toplum, böyle böyle kendi haklarına sahip olmayı öğrenecek.
İsmet Paşa, Köy Enstitüleri konusunda, Tonguç'un en büyük yardımcılarından oldu. Bir gezide, ona:
— Gel, bu savaş yıllarında Köy Enstitülerinin sayısını yirmiden kırka çıkaralım, der; yarın savaş bitip, demokrasiye geçtiğimizde, bunları sana yaptırmazlar...
Tonguç, İsmet Paşa’nın bu önerisine o zaman uymadığına yıllarca üzülmüştür…
Cumhuriyetin 59. yıldönümünde, Türkiye’de okulsuz köyler, öğretmensiz okullar vardır. Milli Eğitim Bakanı Sağlam, köylülerin okullarını kendilerinin yapmalarını istiyordu. Gerçekler görülüyor ama neden sonra. Bu yıl dönümünde ağacından koparılıp atılmış olan Köy Enstitülerini düşündüm. Güzel bir şeyi yıkmak kolay, yapmaksa çok güç...
Hafta içinde, Eşref Üren’in, “Evrensel”deki resim sergisine gittim. Eşref Üren'in sergisinin açılışına gidememiştim.
Açılışta, Hasan Ali Yücel'in kızı Canan da varmış. Üren'e;
— Bende bir tablonuz var, babama vermişsiniz, demiş. Eşref Üren duygulanmış, şöyle demiş:
— Babanız unutulmayacak bir insandı. Yaptığı büyük işlerin başında da Köy Enstitülerinin kurulması gelir… Eklemiş:
— Eskiden sergilerime, İsmet Paşa Cumhurbaşkanıyken gelirdi. Hasan Ali Yücel de gelirdi.
Eşref Üren'in sergisinden önce, “İş Sanat Galerisi”nde sergilenen Belkis Kırıkoğlu ile Hüsnü Güler'in resim Hamit Yalçın’ın fotoğraf sergilerini gördüm.
Çarşamba günü, Mamak’ta, Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılanan Prof. Sadun Aren’in duruşmasını izledim…